9 Mayıs 2008 Cuma

Süleyman Uludağ ( 2 )

SÜLEYMAN ULUDAĞ ve FUAT KAVUKÇU : M.Ali Demirbaş, ‘’Mezhepsizler’’ isimli kitabının 1980 basımı c.II, sh: 33-126 (93 sayfada Uludağ ve Kavukçu'ya vesikalarla ve orijinal metinlerle cevaplar vermiş :
'' İmam-hatip okullarında ders kitabı olarak okutulan Kelam Dersleri kitabının iki yazarı..
Kitab 1977 yılının baskısıdır ve tamamen selefi metodla yazılmıştır. Kitabı tenkid için birkaç kitap gerekir.Sh:201'de Selefi Mezhebi (!) diye atılan başlık altında: Hanefi, Maliki ve Şafii mezheplerinin eski mensuplarının da (!) selefi mezhebinde oldukları zırvasını işliyorlar. Hiçbir ehl-i sünnet kaynağında selefiyye mezhebi diye bir mezhebe rastlanmamaktadır. Selef vardır. Hak mezhep mensuplarının ekserisi iki imama (Maturidiyye ve Eş'ariyye) tabi olmuşlardır, deniliyor. Ne demek ekserisi, tamamı uymuştur. Sh: 202'de ashabın dini inancını aynen muhafaza etmek, sonradan ortaya atılan fikir ve bid'atlara iltifat etmemekten dem vuruluyor..Eş'ariyye ve Maturidiyye Kur'an metodu değil midir ? Bunlar Eshab-ı kiramın inancını muhafaza etmiyorlar mı ?
Sayfa 203'de baklayı ağızlarından çıkarıp, İbn-i Kayyım Cevziyye gibi Teymiyye sapığının sadık talebesi, selef mezhebi adına övülüp, ehl-i sünnet-i hassa taifesindendir denilip; biz ehl-i sünnet ve cemaat topluluğu "ehl-i sünneti amme" ile adlandırıp, sünnet üzerinde itina ile durmayan, kuvvetli nas bulunmayan meselelere dalan ehl-i tevhid olarak eksiklerimiz ve hatalarımız varmış gibi vasıflandırıyor. Sh: 213'de "Biz selef mezhebinin hak olduğunu iddia ediyoruz" diyebilmişler ve Vehhabilere ise şöyle arka çıkmışlardır : (sh: 214-215) " Vehhabilik zuhur ettiği zaman arabistan'ın şartları, İslam'dan evvelki cahiliyye araplarının ictimai şartlarına benziyordu (!)..Sanki vehhabi bid'at ve sapık fırkası çıkana kadar, orada yaşayanlar haşa kâfir gibi idiler deyip, sonraki sayfada vehhabilerin mezarları yerle bir etmesi haklı gösterilip; bugünkü S.Arabistan övülmektedir.
Mason,M.Abduh Mısır'da vehhabiliğin münevver (!) ve kültürlü temsilcisi diye anılırken, (sh: 218) İbn Rüşt mezhebsizine sinsice arka çıkılıp, İmam-ı Gazali hazretleri tenkid edilmektedir. (sh: 45)..İslam kafiri diye acaip bir tanımlama var. Aslında ehl-i sünnet ve cemaat müslümanlarının kasdedildiğini anlamak, onların fikirlerini iyice bilenler için malumu ilandır..''
Şu Süleyman Uludağ mezhebi olmayan, birçok noktalardan Allah Teala’yı cisme benzettiği için ehl-i dalalet ilan edilen İbn-i Teymiyye’yi ve hayatını öyle iyi tanıyor ki; “İbn-i Teymiye Külliyatı” isimli kitaba sayfalar dolusu bir Giriş yazısı yazmış ve böylece “Kişi sevdiği ile beraberdir” kaidesine harfiyyen uyduğunu ve mezhepsizlikten, reformdan yana olduğunu bir kere daha ispat etmiştir. Teymi için şöyle diyor : “ Hiç şüphe yok ki, en büyük on tane İslam düşünür ve bilgini sayılsa, İbn-i Teymiye ilk on’a dahil olur.”
İlginç bir cümlesi daha var..Belki eski alimler bu cümleye “ilginç” yerine “küfrü mucib” derlerdi şu : “ Denebilir ki İbn Teymiye’nin yaptığı şey, fıkıh ve kelam metinlerine dayanan nascılık yerine sahabe sözlerini de içine alan bir nakilciliği ve nascılığı koymuş olmasıdır ve nihayet nakilcilik nakilciliktir. İnsan düşüncesini ileri hedeflere değil, geride kalan noktalara çevirir. İnsanlığın ve düşüncenin değişmeye gelişmeye ve ilerlemeye olan ihtiyacını nakilcilik zor karşılar.'' (!)

Son zamanlarda Kur’an ayetlerine hıristiyani bir hava verme oyunu da müslümanların dikkatinden kaçmamalıdır!.. Ayet demiyorlar, metin diyorlar. Müslümanlar kendilerinden olmayan böylesi kavramlardan şiddetle uzak durmalıdırlar, diye düşünmekteyim.

Evet, ne diyor Süleyman; nascılık da olsa, sahabeden de olsa, değil mi ki, onlara dayanıyorsun, bu nakildir. Nakil ise bizleri geri noktalara çevirir, geri bırakır, insanlık nakille yani dinine bağlı kalmakla değişemez ve ilerleyemez..! Nakle karşı çıkmalarının temelinde yatan sebepse gün gibi ortada, naklin önünü kes, fıkhı reddet, müçtehidlerimize saldır, kendini allame ilan et ve hevadan fetvaya devam..!
Ne diye geveliyor ki..Bu Süleyman’ın çoban Sülü’den farkı yok ki..Çoban Sülü’de bir kanal(izasyon) da içinin kazuratını şöylece sergilemişti : ''Kur’anda ahkama ait 230 ayet vardır.Biz bunları uygulayamayız. Çünkü Atatürk bizden çağdaş medeniyet seviyesine çıkmamızı istemiştir.Çağdaş medeniyet seviyesine bunları uygulamakla çıkamayız.Çünkü dinin özünde duraganlık vardır. Değişen dünyada durağan kurallarla gelişmeyi yapamazsınız.. ''
Bir değil, tam 230 ayette, Allah -celle celalühü- nun hata ettiğini, gelişmeye engel hükümler beyan ettiğini, bunlara uyarak ilerlenilemiyeceğini, nakille bir yere varılamıyacağını iki Sülü’den de duyduk, şahidiz Ey hesab günün sahibi !!