Aşağıdaki yazı Muhterem Ebubekir Sifil hocanın Altınoluk dergisinin Ocak-Mart 1999 sayısında yayınlanan önemli tesbitlerinden bir kesittir. Yıllar önce Üstad Necip Fazıl'ın ''Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu'' adlı çok önemli eserini okuduğumda, ehl-i sünnet ve cemaat dünyasında; ( bu dünyaya sadıkane ve nakilden kopmaksızın) düşünce adamlarının, mütefekkirlerin, azlığının yanı sıra; bu ulu çatının fikir imalathanesinde, çağa hitap eden fikir imalinin fukaralığına üzülmüştüm.
Elbette geleneksel nakle sadık, ilmi emanet duygusu ile bir duruş ne kadar önemli, güvenilir ve değerliyse; bu duruşun sahiplerinin çağın dilini, anlayışını, argümanlarını, mentalitesini kavrayarak, kendi potasında eritecek fikri söylemlerle, fikir çilesi içinde fikir imal etmek zorunluluğunu, bir mecburi doğum sancısı bilinci ile, gönüllere hitabı, olmazsa olmazlardan bilecek; bu olmadığı zaman kayıpların en büyüğünün yaşanacağını ve ümmetin koyun postuna bürünmüş kurtçuklara kaptırılacağı peşinen kabul edilmelidir.
Peki bunca ünlü isimlerin pekçoğu neden sünnet çizgisindeki insanlardan değil denilirse, bunun pek çok sebebi olmak lazım gelir. En kolay anlaşılanı, insanın fıtraten dine uygun olmayana meylidir diyebiliriz. Bu nefsin meyli olan kadından, alkolden, sefahatten daha önce gelen çok sinsi bir tuzaktır.Bunlara açık beyan ve haram etiketi yüzünden karşı durmak mümkünken, alim olarak piyasada ünlenmiş yazarların kolayca fikirdaşı olmak, en kolay ve en çabuk düşülen tuzaktır.
Neticede dine çağıranlar, hakk-batıl, her zaman kendilerini dinleyecek birilerini bulmuşlardır. İsterse bu Hint diyarındaki bir Brahman olsun, isterse Amerika'da türemiş sahte tarikatın yalancı peygamberi; isterse İslam dünyası içinde, 1400 yıllık geleneği/nakli nankörce bir tavırla, reddeden ve İslam'a ''İslam Düşüncesi'' diyen meşhur bir yazar olsun..
Bu cazibeyi Ebubekir Sifil hoca geçen burada verdiğim yazısında şu yerinde tesbiti ile ifade etmişti : ''Geçmişte yaşayan bid’at ehli ile bugünkileri birbirinden ayıran önemli bir durum var: Geçmişte yaşayanların bid’at ehli olduğu konusunda zihinlerde herhangi bir şüphe ve tereddüt mevcut değildi. Bugüne gelince, bid’at ehli hakkında, bid’at ehli oldukları dışında söylenmeyen şey hemen hemen yok gibi. Oysa bütün karizmaları(!) ve otoriteleri(!) bid’at görüşlerinden kaynaklanıyor.''
Girişi istemeden uzattım.Altınoluk dergisine dönerken hocamın affına sığınarak sözlerini parantezlerle açmaya çalışacağım:
"Dinin sekülerleştirilmesi" (dünyevileşmesi) veya "dinî bir çözülme" olarak nitelendirilmesinin pek de yanlış olmayacağını düşündüğümüz Modern İslam Düşüncesi kendisini orijinal bir yaklaşım olarak takdim etse de, varlık sebebi ve en temel karakteri olan tepkisellik, onu sanıldığından daha belirsiz ve kaygan zeminlerde hareket etmeye itmektedir. Buna bir de hareketin literal (sabit, değişmez,) yapısındaki heterojenite (ayrı cinsten, ayrı türden)ve argümanlarınının (tez, iddia) kendisini isbat etmiş bir metodolojiden (yöntem biliminden) yoksunluğu vakıası eklenince, ortaya kelimenin tam anlamıyla bir "karmaşa" çıkmaktadır.
Hemen bu noktada, İslam Modernizmi'nden bahis açıldığında mutlaka hatırda tutulması gereken bir hususu vurgulamamız gerekiyor.
İslam dünyasında Modernist çalışmalara kuşbakışı baktığımızda görünen manzara şudur: Aslında ortada bütünlük arz eden, sistemini kurmuş, altyapısını ve üstyapısını oluşturmuş ve kendi literatürünü geliştirmiş yeknesak bir "İslam Modernizmi" yoktur. Görünen, sadece belli "sloganlar"ı benimsemekten başka ortak bir tarafı bulunmayan Modernistler topluluğudur.
Bunun içindir ki, Modern İslam Düşüncesi'nin yapısını tahlil etmeyi hedefleyen hemen bütün çalışmalarda yapılan, İslam Modernistleri'nin belli konulardaki görüş ve düşüncelerini alt alta koyup sıralamaktan ibarettir. Başka türlü olması mümkün de değildir. Çünkü "geleneğin sorgulanması", "aklın otoritesi", "dinde kolaylık", "değişimin belirleyici kılınması" ve "ilerlemecilik" gibi şemsiye kavramlar altında serdedilen görüşler, detaylara inildikçe farklılaşmakta ve giderek birbiriyle uzlaşmaz tavırlar sergilendiği dikkat çekmektedir.
( Evet detaylara inildikçe gerçekten farklılaşmakta ve birbiriyle uzlaşmaz fikirler türetmektedirler.Ebubekir hocanın ''Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi 1-Yaşar Nuri Öztürk'' adlı çalışmasında çok kereler ispat ettiği gibi, orada Öztürk kendi kitabında aynı konuda defalarca kendisiyle çelişen tutarsızlıklara imza atmıştır. Aynı durumu M.İslamoğlu hakkında yazdığı ''ANLAMA PROBLEMİ"NDEN MÜŞTEKİ BİR YAZARA HATIRLATMALAR'' seri yazılarında da ispatladığını görmekteyiz. Bunun dışında -modernistler kelimesinden kaçınacağım, bu gençlere cazip geliyor- reformcular kendileri için lider, imam/önder bilinen otoritelerin ictihad saydıkları fikirlerinde de tartışmışlar, bazılarını kabul etmeyip kendi fikirlerinin daha doğru olduğu iddiasıyla kitaplar yazmışlardır.Bunun böyle olması da son derece doğal, zira onlar değil çağdaşı olanları; 1400 yıllık İslam nakil geleneğinin nakilcilerine; hatta sahabe-i kiram efendilerimize -ra ecmain- kadar bu kabullenmeme, ''onlar adamsa biz de adamız'' tavrını sürdürmeyi karakteristik bir özellik olarak sürdüregelmişlerdir.)
''Bu bakımdan, Modern İslam Düşüncesi dendiğinde ne anlaşılması gerektiği konusunda yanlışlara düşülmemesi için, sorun ya sadece bu şemsiye kavramlar etrafında irdelenmeli, ya da tek tek modernistlerin görüşleri ele alınmalıdır. (devamı burada)