21 Haziran 2010 Pazartesi

Entellektüel obezite / Dr. Ebubekir Sifil

Rivayete göre el-Hasenu'l-Basrî, Efendimiz (s.a.v)'in Ureyneliler'le ilgili uygulamasının Haccac'a nakledilmesini doğru bulmamıştır. Sebebi, Haccac'ın bu uygulamadan hevasına uygun neticeler çıkarmasıdır.1

Bilginin üzerinde her yönüyle özel bir hassasiyet göstererek durmamız gereken bir "emanet" olduğunu dile getiren referanslarımız var. "İnsanlara anlayacakları şeyleri anlatın. Allah ve Resulü'nün yalanlanmasını ister misiniz?"2 diyen Hz. Ali (r.a)'ın nasıl bir endişe ile hareket ettiğini anlamak zor değil.

Aynı hassasiyeti Abdullah b. Mes'ûd (r.a)'da da görmek şaşırtıcı gelmiyor: "Bir gruba, akıllarının almayacağı şeyler söylersen, şüphesiz bu onların bir kısmı için bir fitne olur."3

Bilgi, kim tarafından, nerede ve ne şekilde kullanılacağına bağlı olarak faydalı olabildiği gibi yıkıcı ve zararlı da olabilir. Bu "yıkıcılık" vasfı sadece o bilgiyi hazmedemeyen hamiliyle ilgili değildir; onun, genel olarak topluma yönelik bir yanı bulunduğu da açıktır. Bu noktada, tarihte ve günümüzde ortaya çıkmış bid'at akımların tamamının bir bilgiye, hem de Kur'an ve Sünnet'ten elde edilmiş bilgiye dayandığını hatırlamakta fayda var.

Bu sebeple İmam Mâlik, sıfat-ı ilahiye konusundaki müteşabih rivayetlerin ve İmam Ebû Yusuf, garib hadislerin uluorta nakledilmesini hoş karşılamazlardı.4

Sahabe'den ve daha sonraki kuşaklardan ilim ve fekahetiyle öne çıkan bu zirve isimlerin bu tutumlarının altında yatan sebep aynıdır: Bilginin "tahrip edici" özelliği. Efendimiz (s.a.v)'in "faydasız bilgi"yi "kendisinden Allah'a sığınılınacak" bir şey olarak gördüğünü anlatan rivayet son derece önemli bir uyarı taşıyor.

Her seviyeden insanın her türlü bilgiyle doğrudan muhatap kılınması, "obezite"ye davetiye çıkarmaktan başka bir şey değildir. Yemek yeme kültürünü kaybetmiş, midesini abur-cuburla doldurmayı "beslenme" zanneden insanları bekleyen son; sağlıksız, tabii halini kaybetmiş, türlü hastalıklara/arızalara düçar olması kaçınılmaz olan bedendir. Bu durum "obezite" olarak isimlendiriliyor. Obezite, "bu beden bu kadar yemeği kaldırmıyor" feryadının beden tarafından haykırılmasından başka bir şey değildir.

Obezite sadece mideye aşırı şekilde yükleme yapmakla ortaya çıkmaz. Kalp ve beyin hazım kapasitesinin üstünde ve abur-cubur bilgiyle doldurulduğu zaman da bir "obezite" durumu ortaya çıkar. İşte bu, "entelektüel obezite"dir. Bu obezite, çağımızda hayli yaygın olmakla birlikte, ancak yakın temas halinde farkına varılabilen bir türdür. Ve o da, tıpkı yanlış beslenme durumunun ortaya çıkardığına benzer bir "hastalık"tır. Aralarındaki fark, birinin mideye, diğerinin kalp ve beyne aşırı yükleme yapılmasıyla ortaya çıkması; birinin bedeni, diğerinin ruhu "hamal"lığa mahkûm etmesi ve nihayet birinin karşıdan görmekle hemen tanınmasına rağmen diğerinin -dediğim gibi- yakın temasla anlaşılabilmesidir. İlk gruba girenlerin -eğer birilerinin sırtından geçinen asalak türünden değillerse- genellikle kendilerinden başka kimseye zararları dokunmaz. İkincilere gelince, hem kendileri bu amansız hastalığın pençesinde kıvranırlar, hem de temasta bulundukları insanlara zarar verirler.

Kimdir bu "entelektüel obezler?" diye soracak olursanız; bunlar, "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar" sınıfına dahil değildir. Bilgileri vardır, ancak sahip oldukları bilgi, yığma duvar gibidir. Rast gele, üst üste yığılmış tuğlalardan müteşekkil bir duvar...

İbn Teymiyye için söylenen bir söz vardır: "Onun ilmi aklından fazlaydı" derler. Elbette burada İbn Teymiyye ile entelektüel obezler arasında, haklarında bu sözün söylenmesi dışında bir ortak nokta yoktur.

Bunların tek özelliği kapasitelerinin üstünde bilgi yüklemesi durumu yaşıyor olmaları değil; onlar aynı zamanda yükleme işi "sistemsiz" yapıldığı için hatırı sayılır ölçüde "kafası karışık" ve "ukala" tiplerdir.

Hz. Peygamber (s.a.v)'den, Sahabe'den ya da bu ümmetin kılavuzu imamlardan bahsederken "asker arkadaşlarından" bahsettiklerini sanırsınız. Bireysel mükellefiyetleri konusunda hemen hiç hassasiyet göstermezler. Bu dinin temel referansları onlar için birer "bilgi nesnesi"nden ibarettir.

Onlar çağın en amansız hastalığına müpteladırlar...

1 İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, X, 225.

2 el-Buhârî, "İlim", 49.

3 Müslim, "Mukaddime", 5.

4.İbn Hacer, a..e., aynı yer.

15 Haziran 2010 Salı

Amaç Ambargoyu Kırmaktır / M.Şevket Eygi


''İsrail'e insanî yardım götüren barış filosunun asıl amacı az bir yardımı muhtaç Filistinlilere ulaştırmak değil, İsrailin zâlimâne ambargosunu delmekti.

İslamî kesimden bazıları "Bu iş için İsrail'den izin alınmalıydı" diyorlar.

İsrailden izin almak demek onun Gazze üzerindeki hakimiyetini ve zulmünü kabul etmek, meşrulaştırmak demektir.

Gazze İsrail toprağı değildir.

Gazze İsrail tarafından idare edilmemektedir.

Gazzenin Meclisi vardır, hükümeti vardır, bayrağı vardır.

Orada küçük bir toprak parçası üzerinde bin bir çile ve sıkıntı içinde yaşayan din kardeşlerimize insanî yardım (gıda maddeleri, ilaç, inşaat malzemesi vs) göndermek için niçin İsrailden izin alacakmışız?

Silah ve cephane yardımı yapılacak olsa belki tartışılır ama gıda maddesi konusunda tartışmaya lüzum yoktur.

Hıristiyanlar Gazzelilere acıyor, Siyonist olmayanYahudiler acıyor... Bir kısım Müslümanların acımaması doğru mudur?'' yazının tamamı burada

14 Haziran 2010 Pazartesi

''İslami chat''

''Kangrenleşmeye doğru giden bu problem için kısa ve uzun vadede yapılacak işler var. Özellikle İslamî konularda bilgi edinmek isteyen gençleri "internetten öğrenme" alışkanlığından vaz geçirmek gerekiyor. Esasen "İslamî bilgi" konusunda kimin, kimden/nereden, nasıl ve ne kadar öğrenmesi gerektiği sorusu bana sorarsanız modern dönemde Müslümanların "en önemli" meselesini oluşturuyor. Zira şurası kesin ki, modern dönemde İslam'ı bildiğini sananların yaşadığı zihnî karmaşa ve istikamet sapması, İslam'ı bilmediğini bilenlere oranla kat kat fazla. Bunun için herkesin her türlü bilgiyle birebir muhatap olduğu, herkesin her meseleyi konuşup tartıştığı ortamlar yerine, herkesin kendisi için "gerektiği kadar" ve "doğru" bilgi ile buluşturulduğu ortamlar oluşturulmalıdır. Bu cümleden olarak istikamet ve sahih bilgi sahibi insanların toplumla buluşturulması için gerekli mekanizmanın oluşturulması hayatî önemde. İrşad faaliyeti bir "seferberlik" anlayışı içinde yürütülmelidir.'' Dr. Ebubekir Sifil

7 Haziran 2010 Pazartesi

Hocaefendi'nin açıklamaları

''IHH önderliğindeki "Filistin'e Yardım" girişimine İsrail'in müdahalesi, gerek tarzı, gerekse neticeleri dolayısıyla çok konuşulacak; bu kesin. Bu olayın kısa vadedeki etki ve yankıları yanında uzun vadedeki etki ve yankıları da olacak şüphesiz.

Olay henüz sıcaklığını muhafaza ettiğinden, konu hakkındaki her sözün, her tepkinin "refleksif" bir yanı var. İlk anda gösterilen tepkilerde her zaman "kurgu dışı", "tabii" bir boyut vardır. Dolayısıyla Hocaefendi'nin açıklamasını biraz da bu çerçeveden değerlendirmek gerekir.'' Dr.Ebubekir Sifil yazının tamamı burada

5 Haziran 2010 Cumartesi

Obama ve Fethullah Gülen beyanları !

Katil İsrail'in yardım konvoyundaki malum cinayet ve işkencelerinin ardından ABD başkanı Obama olayı ''trajik bir durum'' olarak yorumlayıp, ''gereksiz can kayıplarının'' olduğundan dem vururken; ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da, "İsrail hükümetinden, bu trajik olayın etrafındaki tüm gerçeklere ulaşan ve uluslararası standartlara uyan hızlı, tarafsız, güvenilir ve şeffaf bir soruşturma yürütmesini bekliyoruz." diye konuştu.

Onlar bu kadarını da söylemeyeceklerdi, eğer Türkiye Başbakanı ve Dışişleri bakanı aktif ve cesur olmasalardı..

ABD'de yaşayan biri daha var ve önemsediği olaylarda konuşur..Hocaefendi derler kendisine..Ne hoca..!

Fethullah Gülen'in, Müslümanları şaşkına çeviren sözleri Obama yada Clinton'dan farklı değildi çünkü..

Gülen,Wall Street Journal'e : ''Gördüğüm şeyler hoş değil. Çirkin şeylerdi..diyerek başladığı konuşmasına,"İHH İnsani Yardım Vakfı" gemisinin İsrail'den izin alması gerektiğini..Otoriteye karşı gelinmemesini..İsrail'den izin alınması gerektiğini..'' söyleyebildi.

Zaman gazetesi her ne kadar Fethullah'ın çirkin beyanatını zorlama yorumlarla/te'villerle duyursa da, herkes gördü ki, Fethullah ile Obama'nın beyanları arasında fark yok!

Acaba gördüğüm şeyler hoş değildi derken, gemideki can pazarında ellerine sopa alan çaresiz Müslümanları mı kasdediyordu, ben bir tek burasını anlayamadım..

Ya otorite..!?

Müslüman Filistin topraklarını zorla gaspederek orada gayr-i meşru devletini ilan eden İsrail çetesi mi otorite?

Uluslararası sularda 19 yaşındaki Furkan'ın nur yüzüne 1 metreden kurşunları acımasızca sıkan; 9 kişiyi şehid eden, insanları yaralayıp saatlerce işkenceye tabi tutan İslam ve insanlık düşmanı İsrail mi otorite?

Yıllardır mazlum Filistin halkının en temel ihtiyaçlarına ambargo koyup, bebekleri ilaçsızlıktan öldüren, anaları ağlatan Şabra ve Şatilla katliamlarını yapan, düşmanımız PKK'yı eğiten/besleyen İsrail mi otorite..?

Fıkhı dönemsel ve değişmesi gereken, Kur'an ayetlerinin bazılarını sırf kafirlere şirin gözükmek için ''tarihsel'' olarak yorumlayabilen bu Fethullah'ın kalbinde İslam düşmanlarına nefret kalmamış herhalde..Diyalog yapa yapa; kafirlere sevecen davrana davrana; İslam'ın emrettiği ''Allah (cc) için sevmek ve Allah (cc) için nefret etmek'' kalbi durumu, kendisinde dumura mı uğramıştır?

Almanya'da bir protestan kilisesinin yapımında yüklü miktarda yardım yaptığı iddiasını ;ADL (Anti Difamation League) adlı Yahudi örgütü, Gülen'in bir kitabını ABD'de İngilizce olarak yayınlatacağını açıkladığında da yalanlamayan; "Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arz etmez.'' diyerek İmam Hatip karşıtlarını sevindiren Fethullah'ın bugün İsrail çetesinden yana tavır almasına Türkiye'de bazı kesimler şaşırmış olsa da, ben hiç şaşırmadım!

Kadir Mısıroğlu'nun 6 haziran 2010 TvNet'de Fethullah'ın yahudiden yana tavrı sorulduğunda: ''Müslüman böyle konuşmaz, yazıklar olsun'' mealinde konuşmuş, ben daha sonra internetten izledim ve çok okunanlar bölümüne videosunu ekledim.

Barteleomus'lara hoşgörü ile el uzatan, bu el uzatışı kendi gazeteleri Zaman'da "Hep Böyle, el ele ! " diye övülen ve bu papazlara "Patrik HAZRETLERİ " diyebilen bir isim Fethullah..

İsrail, Gazze için kendisinden izin istendiğinde asla izin vermediği gibi, Mısır zalim yönetimine de Refah sınır kapısını açmaması için baskı yaptığını Fethullah bilmiyor mu? Yardımda ısrar edenleri de kendi limanına yanaştırıp, yardımları eleyerek ve azaltarak kardeşlerimize veriyor, yani tamamını değil..

Erbakan'a mesafe koyan, Demirel ve Baykal ile iyi ilişkiler kuran bu Fethullah, böylelikle cürümlerine Vatikan papazına dostluktan sonra, İsrail avukatlığını da eklemiş oldu!

3 Haziran 2010 Perşembe

İsrail ile yapılmış anlaşmalar

''Bu projelerden en önemlilerden biri 54 adet F-4 savaş uçağının modernizasyonu. Bu projenin maliyeti 1 milyar doları aştı. 170 adet M60 tankının modernizasyonu 650 milyon dolara yapıldı. 10 İnsansız Hava Aracı Heron 188 milyon dolara İsrail'den alındı. F-4 uçaklarının hareket eden cisimleri algılamasını sağlayan Sentetik Açıklıklı Radar (SAR) sistemleri, 160 milyon dolara İsrail'e verildi. F-4 ve F-16 uçaklarından alınan görüntülerin yere indirilmesini sağlayan Datalink 16 projesini 120 milyon dolara İsrail yine kazandı. Mayına karşı korumalı “Yürüyen Kale” kara araçları ihalesini Türk BMC firması aldı. Araç, İsrail Hatehof firmasının Navigator aracı temel alınarak geliştiriliyor.'' Kaynak Haber Vaktim