21 Temmuz 2008 Pazartesi

kelebeğin ömrü..

İnsan bazen hüzünlü olur, bir acı demirler hayatınıza ve öylece kalır yüreğinizin sahilinde! Aslında böyle zamanlarımda kendimi toparlayıp bir şeyler karalayamam, fikir dağınık, imla her zamankinden daha kötü. Ama olsun burası benim inzivam değil mi, kime ne değil mi hatalarımdan..
Şu sıralar kelebekleri, ipek böceği konularını okuyorum.Ne çok cahilim Ya Rabb..Öğrenmenin sonu yok! Çocukken mahallede kozasındaki tırtıllarla uğraşırdık. Ben haylaz bir çocukluk geçirmedim. Öyle sinek kanadı koparıp, Çin işkencesi yapanlardan değildim. Tırtılları yaprakla beslediğimizi hatırlıyorum. Ne zaman kelebek olup uçacaklar diye hergün nöbetteydim..

Kendi kozalarını örerlerdi hayal meyal hatırlıyorum.Sonra kendi vücudunun etrafını örüyor ve derken tırtıl olarak girdiği dünyadan kelebek olarak uçup gidiyor..Ve oldum olası kelebekleri çok sevdim.

Ben de kendi bedenimi bazen tırtıla benzetiyorum! Birgün, bir an gelecek ve kelebek (ruh) olarak uçup gideceğim..Tırtıl gibi kozamızı kendi bedenimizi örüyoruz yapıp ettiklerimizle..Kendi günlerimizi tüketerek..

Tırtılın yaşam süresi galiba kanatlanan kelebek olduktan sonra çeşidine göre çok daha az oluyormuş.Hatta öyleleri varmışki kelebeklerin, ağız/hortumları bile yokmuş. Zira kelebek olunca çiftleşme görevini nesli için tamamlayıp ve çiçeklerin güzelliğinde uçmaktan sarhoş olsa gerek, acıkmaya zamanı olmadan göçüp gidermiş..Yani bizim kelebek olarak gördüğümüz hali, yaşamının son zamanları!

Sürünen bir tırtıl olmaktan kurtulup, özgürce amacı için uçan bir kelebek midesini düşünmese gerek. Nasılsa tırtılken oburca dut yapraklarını yeterince yemişti..İpek böceği üretimindeki vahşete hiç girmeyeceğim..
Bedenim bir tırtıl, ahirete uçmak üzere olan bir kelebek..Dünya kozasında doymak bilmez nefsimi dut yaprağı misali besledim durdum, belkide tırtıl gibi kabir kozasına konuyoruz, orada kanatlanıyoruz ağırlıklarımızı atarak!
Bazen sorarız ya, şu neden yaratıldı ne faydası var diye..Kelebeklerin faydalarını hiç bilmesek bile bu tefekkür için yaratılmış olmaları bile az şey mi?İpek için kaynar suya atılarak yok olan tırtıllar, geride pahalı ipekler bırakıyorlar.Biz geride ne bırakıyoruz?
Sonbaharda bizi terkeden son kuşlara bakarken neler hissediyoruz?Farketmiyoruz bile şu mekanik yaşamda..! Bir kelebeğin ömrü kadar bile olsa, aşklar yaşadık mı bizi ağlatan?Kelebeğin ömrü kadar da olsa yaşanılanlar, bir ömür boyu iz bıraktı mı, unutulmayan?
Kelebeğin kanatlarındaki desenleri çizene layıkıyla kul olabildik mi? Kainat sarayında bir geçit töreni gibi gözlerimizin önünde arz-ı endam eden yaratılmışlarda O'nun (cc) mührüne nakşına hayran birer aşıklar olabildik mi?
Zerreden kürreye gören bir gönle sahip olamadan kanatlanmak ne acı..
Allah'ı bulamadan dünya kozasını terkediş ne acı..!
Ya günahlarla kabir kozasında kaynamaya terkediliş!

Bugün içimde ayrı bir hüzün, tüm kaybedişler kapıma dizilmiş gibi..Kelebek kelebek uçuşurlarken, duyduğum bir sesle haykırdım kendi kozamda:
Allah merhametini 100'e böldü, yalnız 1'ini dünyaya indirdi. Anne yavrusuna o merhametle bakar, mahlukat o şefkatle birbirini sever..Öyleyse ümitsiz bir kelebek olmak yok dedim kendi kendime. Ne aşk için, ne kulluk için, ne günahlar için..Öyleyse yeni duymuşcasına bu hükmü, ''kurtulduk'' diye içimde haykırdım. Nede olsa imanımız ve aklımız var şükürler olsun.
" gevşemeyin,üzülmeyin,eğer hakikaten inanıyorsanız,muhakkak üstün olan sizsiniz." işte ayet..
Durun bir de şairlik yaparak noktalıyayım, yoruldum, bu kadar yetsin:
''An gelecek, inanmış bir kelebek olarak uçup gideceğim gül kokusu diyarlara..
Görmeseler de gülümseyeceğim, ardımdan ağlayacak dostlara''