25 Temmuz 2008 Cuma

Kadın erkek üstünlüğü/eşitliği üzerine gelen soru..

Beyaz rumuzundan özetlersek şöyle bir soru geldi:
''…Ben ona erkegin daha üstün oldugunu, son karari erkegin verdigini falan gibi seyler söyledim, karsi cikti tabiki.Yanlis mi söyledim acaba ? Mesela babanin kiz cocugunda cok sorumlulugu oldugunu evlendikten sonrada esinin ondan sorumlu oldugunu,kadinin esine saygili olmasi gerektigini ve sesini yükseltmemesi gerektigini söyledim.Ama inanmiyor tabi Kuran da yaziyorsa göster gibi seyler söyledi..Arkadasim cok yanlis seyler duymus ve okumus karisik kafasi tabi.Bende ona dogru yazar ve kitap isimleri söylemek istiyorum okumasi icin ama insan kendisi bilmeyince baskasinada bisey öneremiyor tabi..''

- Siz arkadaşınıza yanlış söylememişsiniz belki eksik söylenmiş olabilir.Erkeğin bazı bakımlardan kadından üstün yaratıldığı aşikar ama bu genelleme yapılabilecek bir konu değil.Her erkek üstündür mutlak hükmüne rastlamıyoruz. İslamı yaşayan, adaletten ayrılmayan hakiki dindar erkekler için geçerli. Zira nice saliha kadınlar var, erkeklerden Allah katında daha üstün durumdalar. Ayet ve hadislerle biliyoruz ki, Allah katında üstünlük takva iledir.Burada cinsiyet, ırk gözetilmemiştir.
''Çünkü yeryüzünde dolaşan canlıların Allah katında en kötüsü anlamayan ve düşünmeyen sağırlarla dilsizlerdir.'' (Enfal : 22)

Elbette dediğiniz çok doğru, mantık olarak realist yapıda yaratılan erkek, dinini bilecek ve doğru anlayıp, yaşamında uygulayacak/uygulatacaktır. Eşinin ve (kız-erkek) çocuklarının dini öğrenmesinden birinci derecede mes’ul ve yükümlüdür. ''Hepiniz çobansınız, güttüğünüzden mes'ulsünüz...'' Kadın kocasına saygılı sevgili olacaktır, erkek de karısına şefkatli ve saygılı olacaktır.Saygı tek taraflı olmaz, versiyonları farklıdır.Tek el şaklamaz.

Bu bakımdan evlenileck erkeğin dini bilgi ve uygulama olarak kadından ilerde olması, kadının da ona yakın olması her zaman daha avantajlıdır. Kadın çok dindar olup, kocası dindar değilse, aile devletinde laiklik benzeri sorunlar çıkar.Gücünü adaletsiz olarak suistimal eden nice erkekler, eşlerinin örtünmesine menfi anlamda müdahale etmekten korkmamışlardır.Nice dindar kadın, kocam böyle istiyor diye, açılmış saçılmıştır.Oysa Yaradana asi olunacak yerde, koca bile olsa mahlukata itaat yoktur.

Bir başka yanılgısı da şu arkadaşınızın: İslam Kur’an’dan direkt öğrenilmez. Ben aşağıda size tefsirden nakil sundum ama, o tefsiri de buraya kadar tefsir etmeye çabaladım.İslam ilmihallerden, fıkıh kitaplarından öğrenilir.İlmihaller zaten Kur’an, hadis, icma ve kıyas’ın neticesi olarak bizlere kolaylaştırılmış sonuç bildirgesi niteliğindedir.

Fıkıhsız (ilmihal bilgisi) İslam ne öğrenilir nede yaşanır. Kur’an bir konuya bazen lafzi olarak işaret eder, onu hadis-i şerif dediğimiz Peygamber Sallahu Aleyhi Vesellem efendimiz ümmete açıklar; O, Sallahu Aleyhi Vesellem’in açıklamalarını ashabı (eğittiği arkadaşları)açıklar, onlardan geleni de sonrakiler dediğimiz tabiin açıklar. Kar topu gibi bilgi bize en açık bir şekilde ilmihal ve kelam kitapları neticesiyle ulaşmış olur.
Bazen soruyorlar, şu isim Kur'an’da var mı, diye. Sanki Kur’an –haşa- alfabetik isimler sözlüğü..İslam’a uygun mudur denilmeli..

Bu kısa açıklamadan sonra, sizin nerede yaşadığınızı şu açıdan da sordum,, sanki Türkiye dışında yaşıyorsunuz, klavyenizdeki karakterlerden çıkardım bunu.Eğer anavatan dışındayanız daha özenli kelimeler seçmeliyim, anlaşılır olsun diye.Malum yurt dışında Türkçe problemi var.Bu durumda aşağıdaki tefsiri anlamanız daha da zor olacaktır.

Son kararı erkeğin verme meselesi de, başta belirttiğim gibi, yine Kur’an’da geçen:''Onların işleri şura iledir'', ayeti mucibince, danışma iledir. Her erkek her zaman isabetli kararı verir diye bir genelleme yok. Hakiki dindar erkekler bile yanılabilir.Hz.Ömer (ra) gibi yüce bir şahsiyet bir Kureyş'li hanım sahabi karşısında içtihadından dönmüş ve kadının dediği uyarısı yönünde kanun çıkartmıştır.

Ne olursa olsun koca saygı sınırlarını aşmış da olsa, daha uysal yaratılışlı kadın aynıyle karşılık vermezse kendisi kazançlı çıkar.Zaten edepli konuşmadan anlamayan insana köpürmek bir çözüm olamaz. Ne olursa olsun sahih olan şu hadisi unutmamak gerekir: ''İnsanın insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim." (Tirmizi, Ebu Davud) Bu erkeğe kutsallık atfetmez ama kadına dikkatli ol uyarısıdır.Allah kadını erkeğe emanet etti, erkek de o emante dini adalet ve sorumluluk içinde ihanet etmemekle emrolundu.Cahil koca yada cahil eş, bilen eş için çok zor bir sınav olsa gerek.

Bu noktada, karı-koca birbirlerine yakın İslami bilinç içindeyseler, kim Hakka isabet eder, bunu ispatlarsa (kavgasız ve nazikçe) onun dediği yapılır. Erkek bu durumu bir güç/gurur gösterisi içinde adaletsiz ve despotça kullanırsa vebale ve günaha girer. Zira Allah Tela , kadın erkek ayırmadan, ''en üstün olanınız, Allah’tan en çok sakınanızdır.'' Hucurât 49/13 buyurmuştur.
Erkek mi daha akıllı meselesinde de bir kaç hadis verelim:
''En akıllı, Allahü teâlâdan en çok korkan, Onun emir ve yasaklarına en güzel uyandır.'' İbni Muhber

''Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel edendir.’’(Tirmizi)

''İnsanlar, tarağın dişleri gibi eşittir. Üstünlükleri, ibadet farkından ileri gelir.'' İbni Lal

Kadın mı üstün yoksa erkek mi diye tartışmak, doktor mu daha üstün, mimar mı daha üstün demeye benzer.Biri olmadan diğeri hep yarım olduğu için Adem (as) ile Havva annemiz birbirlerini yeryüzüne indirildiklerinde hasretle aramışlardır.

Kitap ve yazar isimleri için buraya bakabilirsiniz. Zamanım olursa bu listeye ben de ilave ederim.Yazı istemediğim halde uzun oldu.Konuyla ilgili bir ayet ve Elmalılı merhumun tefsi ile noktalamış olayım:

''Nisa suresi: 34- Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.

34-Erkeklerin mirasta hak ettikleri paylarının fazla olmasının hikmeti erkekler ve özellikle tam erkek olan erkekler, kadınlar üzerinde hakimdirler, onların üstlerinde dururlar, işlerine bakarlar, dikkatle gözetir, muhafaza ederler; kahyaları, müdürleri, koruyucuları, amirleridirler. Küçükler de buna adaydırlar.
KAVVAM; "kâim"in mübalağası olup den alınmıştır. Bir kadının işine bakan ve korunmasına önem veren ve işlerini idare edene "Kayyimü'l-mer'eti" ve daha kuvvetli olarak "Kavvâmü'l-mer'eti" denilir. Bu deyim, erkeğin kadına hakimiyyetini ve fakat rastgele değil "Milletin efendisi, onlara hizmet edendir." mânâsı üzere hizmetçilikle karışık bir hakimiyetini ifade eder. Bundan dolayı bir taraftan erkeğin üstünlüğünü anlatırken diğer taraftan da kadının değer ve üstünlüğünü bildirir. Ve bu ayırım içinde eşitlik iddiasını kaldırarak karşılıklı olarak farklı bir eşitlik metoduyla öyle bir birlik sağlar ki, bu durum sultan ile ümmet arasındaki karşılıklı haklara benzeyecek ve bu şekilde aile terbiyesi, toplum terbiyesi ve siyasi terbiyenin bir başlangıcı olacaktır.

Bunun için Kadı Beydâvî un tefsirinde der ki, "Valiler, halkı idare ettikleri gibi onlar da kadınları öyle idare ederler." Şimdi bu esas da biri Allah tarafından verilen, diğeri çalışmakla kazanılan iki sebebe bağlanarak buyuruluyor ki: Çünkü erkekler ve kadınların bir kısmını diğerine yaratılış açısından üstün kılmıştır. zamirinin delalet ettiği mânâ ile bundan erkeklerin kadınlara üstünlüğü ve tercihleri anlaşılmakla beraber âyetin öyle güzel bir açıklaması vardır ki, bu üstünlük ve değeri, "Allah o erkekleri kadınlara üstün kılmıştır." diye mutlak surette erkeklere tahsis etmemiş, kapalı olarak bazısının diğer bazısına üstünlüğünü ifade etmiştir. Bu ise, erkeğin kadında bulunmayan, yaratılıştan var olan bir takım üstünlüklere sahip olduğu gibi, aynı zamanda kadının da erkekte bulunmayan yaratılıştan var olan bazı üstün vasıflara sahip olduğunu ve bundan dolayı her ikisinin birbirine değişik yönlerden muhtaç olduklarını ve bu şekilde erkekle kadının yaratılıştan farklı ve karşılıklı olarak birbirlerinden üstünlükleri olduğu gibi, her erkeğin ve aynı şekilde her kadının da seviyelerinin bir olmadığını ve bundan dolayı her erkeğin, her kadın ile tek olarak mukayese edilemeyeceğini ve bununla birlikte bütün bunlar toptan karşılaştırılınca kadınların erkeklere ihtiyacının, erkeklerin kadınlara ihtiyacından daha fazla olduğunu ifade eder.

Ve açıklandığı üzere esas üstünlük ölçüsü olan kazanma ve mal edinme açısından erkek, faaliyet gösterme yeteneğine sahip; kadın ise itaat duygusu ve kabiliyet yönünden ince ruhlu ve çekici bir yaratılışa sahip olup bunun için erkeklerin kuvveti ile korunmaya ve muhafaza edilmeye daha fazla muhtaçtır. Ve bundan dolayı sonuç olarak genel bir şekilde üstünlük ve faziletin erkek tarafında bulunduğunu, amirlik ve idarecilik yetkisinin, hakkıyla erkek olan erkeklere verilmesi ve kadınların onlara itaat etmesi, hem bir hak ve hem de kadınların menfaatlerinin gereği olduğunu pek beliğ özlü bir ifade ile anlatır. Ve işte erkeklerin peygamberlik, imamet (imamlık, devlet başkanlığı, valilik, şeair-i İslâm, yani İslâm'ın önemli prensiplerini gerçekleştirmek), kısas cezalarında şahitlik etmek, cihadın kendilerine vacib olması, cumanın vacib olması, ezan, hutbe, itikaf, asabelik (mirasın tamamını alan kimse), hata ile ve kasame öldürmelerinde kan bedelini yüklenmesi, ricat boşanmasında bağımsız hareket etmesi gibi bir takım özellikler, haklar ve vazifeler ile üstün olmaları da bu örneklerden bazılarıdır.
"kadınlar üzerine hakimler." olarak ailede başkanlık hakkına sahip olmalarının bir sebebi, bu yaratılıştan olan üstünlük; biri de erkeklerin mallarından bir kısmını mehir ve nafakaya harcamaları meselesidir.
Çalışılarak elde edilen bu sebeb de öncekine bağlıdır. Ve kadınların mirastan paylarının yarım olması özellikle bu sebeple ilgilidir. Ve bunda kadınların faydası, mirasta erkeklere eşit olmalarından çok fazladır. Şu halde hanımının hakkını vermeyen, kadının malına göz diken ve aile için harcama vazifesini yapmayan ve ailesinin ırz ve namusunu korumayan erkekler erkeklerden sayılmazlar.

Şüphesiz ki, bu vazifelerini yapan erkeklerin de kadınlar üzerinde hakimiyyet sahibi olmaları ve onlardan itaat ve bağlılık beklemeleri meşru bir haklarıdır. Bundan dolayı saliha olan kadınlar da Allah'a itaat ederler. Kocalarının huzurunda hazır olarak bekleyip haklarına riâyet ederler. Kocalarının gıyabında can, mal, namus, itibar (onur) ve aile sırları gibi korunması lazım gelen hususları Allah'ın korumasına dayanarak korurlar. Çünkü Allah bunun korunmasını emretmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'den rivâyet edilmiştir ki: "Kadınların hayırlısı o kadındır ki, baktığın zaman seni sevindirir, emredersen itaat eder, gıyabında bulunduğun zaman da seni malında ve nefsinde korur." buyurmuş ve bu âyeti okumuştur. Bu âyetin de yukarda açıklanan Hz. Ümmü Seleme'nin sözü üzerine indirildiği söylenmiş ise de bunun asıl iniş sebebi şu şekilde rivayet olunur:

"Ensar'ın ileri gelenlerinden Sâd b. Rebia'ya karşı hanımı Habibe binti Zeyd b. Züheyr ve bir rivâyete göre Habibe binti Muhammed b. Seleme isyan etmiş, o da bir tokat vurmuş, bunun üzerine babası kızını almış, Hz. Peygambere gidip şikayet etmiş. Hz. Peygamber de "Mutlaka ondan kısasını (öcünü) alırız." buyurmuştu. Bunun üzerine bu âyet indirildi. Peygamber (s.a.v.) de: "Biz bir şeyi yapmak istedik, Allah'da diğer bir şeyi irade etti ve şüphe yok ki, iyilik Allah'ın irade ettiği şeydedir." dedi. Bu sebeple salih kadınları açıkladıktan sonra kocalarına karşı gelen kadınlar hakkında buyuruluyor ki: Ey hakim olan ve hanımlarının haklarını veren kocalar! Kafa tutup, itaatsizlik etmelerinden korktuğunuz, korkacak bir belirti hissettiğiniz karılara gelince:
NÜŞÛZ: Aslında lugatte yükseklik ve tümseklik mânâsından alınarak kadının kocasına kafa tutup baş kaldıracak bir durum almasıdır ki, sözde kendisini yüksek sayıp itaatını ortadan kaldırmış olur. Bunu açıklamak için büyük müfessirlerden şu açıklamalar yapılmıştır: Kadının nüşûzu kocasına isyan etmesi (İbnü Abbas), koku sürünmemesi, kocasını birleşmekten men etmesi, önceleri kocasına yaptığı muameleyi değiştirmesi (Ata), kocasından hoşlanmaması (Ebu Mensur), kocasının şer'î mesken olarak belirlediği konutta beraber oturmaktan kaçınıp onun istemediği bir yerde oturmasıdır (denilir) ki, bu mânâlar az çok birbirlerine yakındırlar.
Böyle bir durum karşısında önce bunlara vaaz ve nasihat ediniz. İkinci olarak onların yataklarından ayrılın. Üçüncü olarak onları hafifçe ve kusur bırakmayacak bir şekilde biraz dövünüz.

Bunun üzerine size itaat ederlerse artık onlara saldırmak için aleyhlerine başka bir yol aramayınız, ve meydana gelmiş kusurlarını olmamış gibi sayınız. "Çünkü günahtan tevbe eden günahı olmayan gibidir." Mutlaka şunu kesinlikle bilmeliyiz ki Allah Teâlâ pek yüksek ve pek büyüktür. Bundan dolayı Allah'tan korkunuz da kadınlara karşı size vermiş olduğu kuvveti kötüye kullanmayınız. Allah'ın size karşı gücü, sizin kadınlara karşı gücünüzden çok fazladır. Ve sizin Allah'a karşı günahlarınız, kadınların size karşı işledikleri suçlarından daha çok ve daha küstahçasına olduğu halde, Allah sizin tevbelerinizi kabul ve günahlarınızı affederken size itaat eden hanımlarınızın meydana gelen kusurlarını nasıl affetmezsiniz ve nasıl olur da onlara saldırmak için bahane arar durursunuz? Diğer bir mânâsı şöyledir: Allah zulümden ve haksızlıktan yüce bir ululuk sahibidir. Bundan dolayı onun şanının yüceliği ve ululuğu karşısında zulümden, haksızlıktan, sadakatsizlikten, terbiyesizlikten vazifelerinizi kötüye kullanmaktan son derece sakınmalısınız.''