23 Ocak 2010 Cumartesi

Lyon mektubu

''Efendimiz (s.a.v)'in Mekke müşrikleriyle mücadelede şiirin imkân ve avantajlarında en ileri boyutlarda yararlandığı vakıası bu gerçeği teyit eden en önemli unsur olarak dikkat çekiyor. Kelimeleri delip geçen oklar gibi Kureyş üzerine yağan Hassân b. Sâbit (r.a)'in bizzat Ruhu'l-Kuds (Cebrail a.s.) tarafından teyit görmesi üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken bir nokta. Hassân b. Sâbit (r.a)'in Kureyş kibrinin burnunu yere sürten beyitlerinin Bedir'de melekler ordusunun yardım ve teyidine mazhar olan mücahidlerin fiilî cihadından farklı bir yanı yoktu.

Buradan, sözün, yerinde ve gereği gibi söylendiğinde en güçlü silahtan bile daha etkili olduğu, sözün gücünü küçümsemenin hayatî bir hata olacağı sonucuna varmamız gerekiyor.'' Dr. Ebubekir Sifil

14 Ocak 2010 Perşembe

Yahudilerle ilgili Kur'an-ı Kerim ayet mealleri

* Yahudiler Müslümanların en azgın düşmanlarıdır. (Mâide: 82)
* Yahudiler Müslümanların herhangi bir iyiliğe kavuşmalarını istemezler. (Bakara: 125)
* Yahudilerle ne zaman bir anlaşma yapılsa, içlerinden bir kısmı bu anlaşmaları bozar. (Bakara: 100)
* Yahudiler Allah’ın nurunu söndürmek isterler. (Tevbe: 32)
* Yahudi hahamlarından bir çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve onları Allah yolundan uzaklaştırırlar. (Tevbe: 34)
* Yahudiler, kitabın bir kısmına inanır bir kısmını inkar ederler. (Bakara: 85)
* Yahudiler, kendilerine indirilen ve inandıklarını söyledikleri Tevrat’ı bile bozmuşlardır. (Bakara: 75)
* Yahudiler Allah’ın gadabına uğramışlardır. (Bakara: 61)
* Yahudiler Allah’ın lanetine uğramışlardır. (Bakara: 88, Nisâ: 46)
* Yahudiler dilleriyle Müslümanları incitirler. (Âli İmran: 186)
* Yahudiler bilginlerini (hahamlarını) rab edindiler. (Tevbe: 31)
* Yahudiler Allah’ın fakir olduğunu söylerler. (Âli İmran: 181)

13 Ocak 2010 Çarşamba

İki sınıf gayri müslim vardır

''Kur’an-ı Kerim’de: ”Sizinle din hususunda muharebe etmemiş, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış olanlara iyilik ve adaletle muamele etmenizden (Allah) sizi menetmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever. Allah sizi, ancak sizinle din hususunda muharebe etmiş, sizin yurtlarınızdan çıkarılmanıza arka çıkmış olanlara dostluk etmenizden meneder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir”(El Mümtahine Sûresi: 8-9) hükmü beyan buyurulmuştur.

Günümüzde yaşayan gayr-i müslimleri; “Davet-i Ümmet” vasfına haiz olanlar ve “Harbiler” (saldırgan kafirler) olmak üzere, ikili tasnife tabi tutmak mümkündür. Davet-i ümmet durumunda olan insanlarla olan ilişkiler; adalet, iyilik ve ihsan esasına göre tanzim edilir. Onların hidayetine vesile olabilmek için elden gelen gayretin sarfedilmesi zaruridir. Harbilerle (saldırgan kafirlerle) olan ilişkilerde savaş hukukunun dikkate alınması gerekir.''

Yusuf Kerimoğlu / Misak dergisi

Diyalog üzerine..

''Günümüzde ‘Ehl-i Kitap’ vasfına sahip olan kimselere yapılması gereken tebliğ-teklif ile diyaloğ hadisesini birbirine karıştıran kimseler, Kur’an-ı Kerim’de yer alan şu Âyet-i Kerime’yi slogan gibi kullanmaktadırlar: “De ki: Ey kitap ehli!.. Bizim ve sizin aranızda müsâvi (adil) olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Birbirimizi Allah’dan başka ilâhlar edinmeyelim. Eğer yüz çevirirseniz, şahid olun ki biz müslümanlarız deyin.” (Al–i İmran Sûresi: 64) Bu âyet, dinlerarası diyaloğun delili değildir. Kitap ehli vasfına haiz olan kimselerin (Yahudi, Hristiyan vs) ‘hidayete’ davet edilmesinin delilidir.''
Yusuf Kerimoğlu / Misak dergisi

8 Ocak 2010 Cuma

İmam-ı Gazali hazretlerinin güzel vefatları..

İmam-ı Gazali hazretleri 1111 (h.505) yılının Cemâzilevvel ayının 14. Pazartesi günü büyük kısmını zikir ve tâat ve Kur’an-ı kerim okumakla geçirdiği gecenin sabah namazı vaktinde abdest tazeleyip namazını kıldı, sonra yanındakilerden kefen istedi. Kefeni öpüp yüzüne sürdü, başına koydu: “Ey benim Rabbim, Mâlikim! Emrin başım gözüm üzere olsun” dedi. Odasına girdi. İçeride, her zamankinden çok kaldı. Dışarı çıkmadı. Bunun üzerine oradakilerden üç kişi içeri girince, imam-ı Gazali hazretlerinin kefenini giyip, yüzünü kıbleye dönüp, ruhunu teslim ettiğini gördüler. Başı ucunda şu beytler yazılıydı:

Beni ölü gören ve ağlayan dostlarıma,
Şöyle söyle, üzülen o din kardeşlerime:
“Sanmayınız ki, sakın ben ölmüşüm gerçekten,
Vallahi siz de kaçın buna ölüm demekten.”
.......
Ben bir serçeyim ve bu beden benim kafesim.
Ben uçtum o kafesten, rehin kaldı bedenim.
.......
Bana rahmet okuyun, rahmet olunasınız.
Biz gittik. Biliniz ki, sırada siz varsınız.

Son sözüm olsun, “Aleyküm selam” dostlar.
Allah selamet versin, diyecek başka ne var?

İmam-ı Gazali hazretleri, kendisini mezarın içine Şeyh Ebu Bekr en-Nessâc koysun, diye vasiyet etmişti. Şeyh bu vasiyeti yerine getirip mezardan çıktığında hâli değişmiş, yüzü kül gibi olmuş görüldü. Oradakiler “Size ne oldu?.. Niçin böyle sarardınız, soldunuz efendim?..” dediler. Cevap vermedi. Israr ettiler, gene cevap vermedi. Yemin vererek tekrar ısrarla sorulunca, mecbur kalarak şunları anlattı:
“İmamın nâşını mezara koyduğum zaman, Kıble tarafından nurlu bir sağ elin çıktığını gördüm. Hafiften bir ses bana şöyle seslendi. «Muhammed Gazali’nin elini, Seyyidü’l Mürselin Muhammed Mustafa sallallahü aleyhi ve sellemin eline koy» Ben denileni yaptım. İşte mezardan çıktığımda benzimin sararmış, solmuş olmasının sebebi budur. Allah ona rahmet eylesin.”

6 Ocak 2010 Çarşamba

Avatar filmi !

Bu başlığı gören okurlar hayret edeceklerdir. Ben de Ahmet Taşgetiren köşesine bu ismi verince-yazının başlığına değil de- içeriği okuyunca hayret etmiştim..

O, ''Avatar- Ebabil kuşları'' başlığını vermişti yazısına ve sonra da filmin neredeyse tamamını anlatmıştı..

Bu makale bana, tanıdığım bir hocanın : ''Türkiye'de bilim adamı yerine film adamı yetişiyor'' sözlerini hatırlattı.

Muhterem Taşgetiren hoca, inşallah Yahşi Batı filmini de izleyip, köşesine taşıma basitliğine İslami ögeleri ön plana çıkararak düşmez!

Zira Avatar'ı öyle bir övmüş ki, ''Ve Avatar, Kur'an'da geçen kıssaların manevi muhtevasının, çağımız insanına, olağanüstü güzellikte taşınabileceğini örnekleyen muhteşem bir sinema eseri.'' diyecek kadar ilgisiz filme insanları kanalize etmiş!

Anadan üryan kuyruklu (darwinist alt yapılı) mahlukların arz-ı endam ettikleri, putperest filmi - pahalı (300 milyon dolar diyorlar, bana ne) ve görsel efektlerle donanmış-Kur'an kıssalarının manevi hazzı ile özdeşleştirmek için insanın ''maneviyat'' kavramını nasıl tanımladığı da merak konusu olur.

Geçenlerde Burç fm.'de Hayrettin Karaman'ın 50. fecaat yılı kutlamalarında, Bağlarbaşı'ndaki merkezde ''yüzüne karşı övenlerden'' biri de Ahmet Taşgetiren hoca idi!

Demek ki, neymiş Avatar ve Karaman'ı öven Ahmet Bey hocanın övdüklerine ihtiyatla yaklaşmak gerekirmiş!

İlle filmde hoş bir kara aranacaksa, hoca yeşil alanda bitkilerin gece ışıklar saçmasını ''cennet özlemi ile kavrulan ruhlarımıza su serpintisi '' gibi algılayabilirdi. Bunun dışında Ahmet Taşgetiren hoca yüzünden 2.5 saatim heba oldu (para vermeden ve sinemaya gitmeden izledim) ve köşesini okuyup yorum bırakan bir okuru gibi, ''bugün yarın giderim diyordum, filme gitmek farz oldu'' diyerek akın ederek ''maddi'' katkıda bulunanların bir kısmına Taşgetiren sebep olacaktır!

Filmi, Fil suresi ile kıyaslamasaydı, belki bu yazıyı yazmayacaktım. Kur'an kıssaları ve o kıssalardaki lezzet ve ibretle uzaktan yakından alakası olmayan bu filmi, Kehf suresi dirilişine de benzetmek hepten absürd olur! Hoca manevi bir lezzet arayışında ama nerede..? Keşke bu talihsiz yazıyı, yazarlık kariyerine geçirmeseydi. Keşke Karaman'ı yüzüne karşı övmezden önce birazcık Rıhle, Gureba ve Ebubekir Sifil com'dan okusaydı.