31 Mayıs 2011 Salı

Celal Yıldırım

Celal Yıldırım : Teymiyye’yi öve öve bitiremiyor. Bir kitabında hanbeli mezhebine sülük etmiştir derken. (1) Bir başka kitabında Teymiyye için "Mutlak Müctehid" tabirini kullanıyor.(2) Bu iki ifadeden biri mutlaka yalandır. Zira mutlak müctehidin başka bir mezheble amel etmesi haramdır.Yine mutlak müctehid başka hak mezhebin ictihadına da dil uzatmaz. Kendi ictihadı ile amel eder.

İslam H.İctihad adlı kitabında Teymiyyeyi İmam-ı Gazali hazretlerinden üstün görüyor! Gazali hazretlerini (Rh.A) küçümsüyor (sh.8).

"İslam itikad ve hükümlerine doğru bir perspektiften bakarak, hakiki mukayese ile izah işini müstesna bir şekilde başarmak ANCAK Teymiyye’ye nasib oldu (sh.9)" diyerek, geçmiş cümle müctehid imam ve alimleri böylelikle küçümsemek, yok saymak, inkar etmek gibi korkunç bir hal ile ümmetin icmaından ayrıldığını fark etmek zor olmasa gerek.

Yani Teymiyye'ye gelene kadar İslam'ın itikad ve hükümlerini demekki İmam Maturidi, imam Eş'ari bari olsun başarılı bir şekilde anlatamadılar'a işi getiriyor.Mezhepsiz Mevdudi'yi büyük İslam alimi olarak tanıtıyor.(3) Yine aynı kitabında Hamidullah'ın "Bilindiği gibi İslam hukukunun temeli, bütünü ile Kur'an ve Sünnet'e dayanır" sözünü sened olarak naklederken, İcma ve Kıyas'tan habersiz olması düşünülemez! Zira edille-i Şer'iyye dörttür.Mezhebini bile bilmediği Ebu Zehra'dan nakillerde bulunur.

Mezhepleri incelediği kitabından bir cümleyi utanarak ve haşa diyerek nakledelim :"Peygamber (SAV), karılarından birini öptükten sonra, abdest almadan namaza durdu." Bu ifadenin çirkinliğine/hayasızlığına yorum bulmakta zorlanıyorum.Yıldırım bu ifade tarzını, hararetle okuduğu Hamidullah' dan öğrenmiş olsa gerek. Aynı kitabta (sh: 240 ) Dört hak mezhebi kıyaslayıp, İmam Malik ve Ahmed..ictihadları İslam ahlâkına daha uygundur."(!) Mezheplerüstü bir konum.Bunu memleketimizde yapan başka isimler de var ne yazıkki..

Seyyid Kutub üstadı gibi..Yani Şafii ve hanefi ictihadlarını İslami ahlaka uymamakla itham, kendi mezhebini-tabi varsa- beğenmeyiş. İmam-ı Rabbani (ks) hazretlerimize göre bu İLHAD’dır, mezhebden çıkıştır.Mezhebden çıkma'da El Kevseri'ye göre, dinden çıkmaya bir vesiledir. (4)

Burada bir parantez açmakta fayda var.Fıkıhçılar, nakil esasında mutlaka o mezhebin müftabih kavlini okuyucuya, avama bildirmelidirler ki; halk şaşırmasın. Neye göre amel edeceğini bilsin.O bu kitabında bunu da yapmamıştır. Şevkani isimli mezhebsize :" İmam-ı Rabbani Muhammed Şevkani.." tabirini kullanabilmiştir.

Tasavvuf düşmanlarını böylesine öven, mezheplere böylesine bakan birisinin, bol miktarda tasavvufi eseri dilimize tercüme etmesi oldukça dikkat çekecidir. Para kazanmak için mi, yoksa tercüme eder gibi gözüküp eserleri reform süzgecinden geçirme vazifesi mi, yoksa her ikisi de mi ?
_________________________

(1)Celal Yıldırım, İslam Hidayeti, sh.5
(2)C.Yıldırım, İslam Hukukunda İctihad, sh: 198
(3)C.Yıldırım, Kur’an Ahkâmı, sh: 22
(4)M.A. Demirbaş, Mezhepsizler, I/326
(5)M.A. Demirbaş, a.g.e. II/186

29 Mayıs 2011 Pazar

Yeni doğan bebek neden ağlar?

Abdurrahmân-i Tâğî (k.s) buyuruyor: ''Cenab-ı Hakk insanı dört ana unsur ile nefisten yarattı. Sonra ona eksik bir nisbetle karışık olarak ruh üflemek istedi. Sonra dört letaifle birlikte ruh da kattı. Ruh ile letaif kendi alemlerine karşı meyilli ve Rablerini sever olarak yaratıldı. Anasından doğan bir çocuğun doğum anında ağlaması gibi ruh bu alemle ilgi kuramadığından asıl vatanından ayrı düşmesinden dolayı gariplik çekip, asıl vatanı olan emir alemine karşı bir özlem duyar.''

M.Esed meali / Dr. Ebubekir Sifil

Soru: "(...) Ben yıllar evvel Yeni Şafak gazetesinin dağıtmış olduğu Muhammed Esed mealini aldım. Sonra duydum ki bir kaç yerde ehli sünnet dışı söylemler var. (Mucizenin inkarı gibi). Birkaç arkadaşla meseleyi tartıştık. Bir kısmı Esed'in önemli bir şahsiyet olduğunu söyledi. Bu konu hakkında bizi bilgilendirirseniz seviniriz."

Cevap

İtikadî noktada arızaları olan bir kimsenin bir yandan da "önemli" olarak nitelendirilmesi, neyi öne aldığımız ve önemsediğimiz sorusunu cevaplandırış tarzımıza göre değişecektir. Neye nasıl inanmamız gerektiği meselesinin önemini büyük ölçüde yitirdiği günümüzde başka hususların öncelenmesine şaşırmamalı...

Muhammed Esed'in kaleme almış olduğu, dilimize Kur'an Mesajı adıyla çevrilmiş olan mealde Ehl-i Sünnet'e aykırı yerler olduğu, gerçeği yansıtan bir tesbittir. Esed'in, mealinde Ehl-i Sünnet'i bid'at fırkalardan ayıran nesh, şefaat, kabir azabı... gibi hususlarda, hatta bid'at fırkaların dahi kabul ettiği nüzul-i İsa (a.s), cehennem hayatının ebedîliği gibi hususlara muhalif yorumlar ileri sürüp savunduğu bilinen bir husus.

Bu söylediğim hususlarla ilgili olarak şu ayetlere düştüğü notlara bakılabilir:

Kâfirler için cehennem azabının ebedî olmadığına dair: 78/en-Nebe', 23'e ve 40/el-Mü'min, 12'ye düştüğü notlar.

Şefaat inancı konusunda: 10/Yunus, 3'e düştüğü not.

Hz. İsa (a.s)'ın göğe kaldırılışı ve yeryüzüne tekrar gelişi konusundaki İslam inancına aykırı yorumları için: 4/en-Nisa, 158'e ve 43/ez-Zuhruf, 61'e düştüğü notlara bakılabilir. Bu konuda kabir azabıyla ilgili ayetleri de inkâr doğrultusunda meallendirdiği görülen Esed, zaman zaman yaptığı bir şeyi burada da yapar ve 71/Nûh, 25. ayetinde kabir azabına hiç değinmez ve bu tavrını da ez-Zemahşerî'yle refere eder. Ancak ez-Zemahşerî, o yorumla birlikte kabir azabını da gündeme getirmiş ve ayetin ona da delalet edebileceğini belirtmiştir.1 Esed'in burada ez-Zemahşerî'nin bu görüşüne hiç değinmemesi dikkat çekicidir.

Modern zamanların en büyük fitnelerinden olan "Ehl-i Kitab'ın, Kur'an-ı Kerim'e ve Efendimiz (s.a.v)'e iman etmeden kurtuluşu elde edip cennete gideceği" inancını savunması da Esed'in üzerinde yürüdüğü çizginin mahiyeti konusunda yeterince açıklayıcıdır.

Esed'in, cinlerin ontolojik varlığıyla ilgili söyledikleri de dikkat çekicidir. Mealin sonuna koyduğu "ek"lerden birisini bu konuya tahsis ettiği malum. Orada söyledikleri dikkatli bir gözle tetkik edildiğinde Esed'in cinlerin varlığı konusunda çok da rahat olmadığı, muğlak birtakım ifadelerle meseleyi muallakta bırakmayı tercih ettiği görülmektedir. Bu konudaki bir yorumu için 6/En'am, 128'e düştüğü nota da bakılabilir.

Okuyucu sorusunda da belirtiliği gibi Esed'in bir diğer "farklı" yanı da Efendimiz (s.a.v)'e verilen mucizeleri inkârıdır. Örnek olarak 17/el-İsrâ, 59. ve 93. ayetlerine düştüğü notlara bakılabilir.

Burada kısaca ifade etmeye çalıştığım hususlar Esed'in "Ehl-i Sünnet çizgiye riayet" gibi bir hassasiyet taşımadığını, hatta yer yer hiçbir İslam fırkasının söylemediği şeyleri ortaya atıp savunduğunu göstermek için yeterli olsa gerektir.

1 Bkz. el-Keşşâf, VI, 219.

28 Mayıs 2011 Cumartesi

Ruznamemden notlar

''Fiziksel güzelliğin ömrü birkaç saattir. İç güzellikle takviye edilmediği taktirde mum gibi erir, biter, tüm “cazibe” kaybolur...''
''
Aradaki mesafenin uzunluğu, gerçek dostlukların ve sevgilerin büyüyüp gelişmesine engel değildir...''
Yavuz Bahadıroğlu

İşaretli şehirler

''İstanbul'un her noktasında karşınıza çıkan İslam mührü (biz buna "tarih" diyoruz), unutmayalım ki "sonuç"tur. İstanbul bu mühür sebebiyle Nebevî işrarete mazhar olmamış, tam aksine Nebevî işarete mazhar olduğu için bu mührü taşıyan şehir hüviyetine kavuşmuştur.'' Dr. Ebubekir Sifil

27 Mayıs 2011 Cuma

Günahkar, Kusurlu, Hatalı Müslümanlar / Mehmet Şevket Eygi

''Zamanımızda Türkiye Müslümanlarının belli başlı günahları, noksanları nelerdir? Bunların bir kısmını saymaya çalışacağım.

(1) İtikad yani inanç konusunda büyük bozukluklar vardır.Kur'ana, Sünnete, Selefe aykırı bid'atler çoğalmış ve yayılmıştır. Bilenler bilmeyenleri uyarmamakta, bilgilendirip aydınlatmamaktadır. İtikadi meselelerde küfre kadar giden vahim bid'atler görülmektedir.Bağlantı

(2) Dinin direği olan beş vakit namaz halkın büyük kısmı tarafından terk edilmiştir. Bilenler bu konuda cahilleri, gafilleri, günahkarları uyarmıyor.'' devamı burada

26 Mayıs 2011 Perşembe

Gözlerim..


Gözlerim..hüzün çeşmesi gözlerim,
Göremeden seni, geçti günlerim..

Gözlerim mahsun, gözlerim çok yorgun sevgilim

Ve gözlerim ilk önce akacak toprağa..!

Anneciğim

Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında yine gece var;
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim!...

(1926)

Necip Fazıl Kısakürek

25 Mayıs 2011 Çarşamba

dünya hapishanesinde özlenenlerden..


Artık dört mevsimi yaşadığımızı söyleyemeyiz..!Lapa lapa yağan kar da görünmüyor çoktandır..

İki mevsim var, yaz ve kış..Siyah-beyaz gibi oldu. Neyseki imsak vakti girer girmez hala kuş cıvıltılarından, kuşların neş'esinden mahrum değil mekanize olmuş kulaklarımız..Kışa kadar sürer onların toplu zikir meclisleri..

Yapraklardaki tomurcukları; dallardaki mis kokuları içselleştiremeden beton yığınlarının arasında günler mi bizi, biz mi günleri eskitiyoruz..kum saatimiz hızla akıyor, işte gerçek bu..!Kelebekler, arılar ancak ilkokul okuma kitaplarından kalan tatlı hatıra oldular..

Sevgili Efendimiz aleyhisselatü vesselam'ın tebessümlerinde bile hüzün vardı der siyer kitapları..
''Benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız'' buyuran da yine Efendimiz aleyhisselatü vesselam..

Bu sebeple cahil cesur oluyor (günahkar yaşayabiliyor)demekki..

Bu yıl da ilkbaharı yaşayamadım, bir şey anlamadım.Ömrümün sondan kaçıcı baharı da geldi geçti bir çırpıda..

Evet, çok eşlilik yasal olsun / Mustafa Akyol

''Amerikalı hukuk profesörü Jonathan Turley’nin “Çok Eşlilik Yasaları Kendi İkiyüzlülüğümüzü Gösteriyor” (Polygamy Laws Expose Our Own Hypocrisy) başlıklı USA Today makalesi, bu konuda tartışma yaratmış yazılardan biri. Turley şöyle diyor:

Bireylerin, istedikleri sayıda partner ile istedikleri biçimde cinsel ilişkiye girebileceklerini anayasal bir hak olarak tanıyoruz. Dolayısıyla, bir insan çok sayıda partner ile yaşayabiliyor, hatta onlardan çocuklar yapabiliyor. Ama o partnerlere karşı yasal bir sorumluluk kabul edip de onları ‘eş’ edinirlerse, onları hapse atıyoruz !”

Turley’in sözünü ettiği iki yüzlülük, Türkiye’de de bolca var: Konu “zina” olunca “yatak odasında devletin ne işi var!” diye köpürenler, o yatak odasına sayısız “nikahsız partner”le girme özgürlüğünü savunanlar, aynı mekana “nikah eşler”le girilmesine şiddetle karşı.''yazının tamamı burada

Üstad Necip Fazıl’ın vefatının 28. yılı.


Gazete birinci sayfalarına bakıyorum.Yeni Şafak, Milli Gazete, Zaman..Üstadımızla ilgili bir habere rastlayamamanın hüznünü yaşıyorum, 28. hasret yılında..Bir tek Yeni Akit sürmanşet denilen yerden vefasını göstermiş. Düşünce adamı, şairler sultanı, sizi de unuttu yetişmesinde emek sarf ettikleriniz..Ama siz buna da gücenmezsiniz, ''insan Rabbine bile nankör''ken, hemcinslerine haydi haydi nankör ve vefasızdır.
Nasılsa artık yerindeniz doğrulup o vefasız sevenlerinize, geçmişte haykırdığınız gibi :
''Meğer ben, bir ömür, katırların yemliğine saman yerine orkide doldurmuşum!.'' diyemezsiniz.

Belkide biz vefasızlarınıza da aldırmadan şu cevabı verirdiniz Üstadım :

''Ben, taş kafalı komünistlerin, köksüz ve başıboş liberallerin, kanser virüsü siyonistlerin, iç tahrip ajanı devrimcilerin ortaklaşa düşmanı olduğu ve sistemli şekilde ademe mahkûm ettiği, okuma kitaplarında ismini kazıdığı, fakat buna rağmen ilâhî bir tecelli ile toprağı altından kaynatmayı ve üstüne meltemler, ürpertiler, zelzeleler sermeyi ve etrafına çelikten bir gençlik hisarı çekmeyi gaye edinmiş ve tam 44 yıl tek derece yön değiştirmemiş belâlı adamım; ve bedbaht olduğum kadar mesudum!''

Eyüp Sultan'da sizi ziyaret edip, rüyama çıkmanız için seslendiğimin 3. gecesi, sizin namaz kıldırmak için önümüze geçmenizi ve ardınızda namaza saf tuttuğum o zamanı nasıl unutabilirim..Makamınızda cennet hayatı bahşetmesini Allah Azze ve Celle'den niyaz ederiz. Asil ruhuna fahiha..

29 mayıs, M.Altan makalesi buradan okunabilir.

26 Mayıs’ta doğulup...

25 Mayıs’ta ölünür mü?

Şairseniz ölünür...

24 Mayıs 2011 Salı

Sorulara cevaplar.(Dinar,ehl-i beyt, namaz)

( buna denk malı olanı zengin addetmiştir, böyle birine zekat verilemez.''

Namazı ezan okunur okunmaz kılmıyorum,
mahsuru var mıdır ?

Aslında bu soruya uzunca bir zaman ve yazı gerekir.Daha fazla bekletmemek için özetle ayet yada hadislere girmeden (ki nette bu konuda çok yazı bulabilirsiniz) biraz kelam ilminden hareketle: Sizi çok sevdiğiniz biri (eş, anne, mürşid..) yada Vali, Başbakan..çağırsa, si
z hemen gitmezlik yapabilir misiniz? Ya da siz o davetten çok sonra -nefsinizin müsaadesi mucibince- davete icabet etseniz çok büyük bir ayıp ve saygısızlık olmaz mı? Çağıran Hz.Allah celle celalüh. Çağırılan bahtiyarsa yalnızca bir kul..Bunca nimetleri veren için her an namazda olmalıdır.Biz bu imtihan alanına namaz kılmak için gönderildik.Nasılki yeryüzü bu ümmete mescid kılındı, bunu iyi tefekkür etmek lazım. Öyle de dünya hayatını mescid, yaşantıyı da namaz eylemek en birincil eylemimiz/düşüncemiz olmalıdır.Namaz kul olmaktır.Dosdoğru ve kişiyi kötülüklerden alıkoyan namaz..

Buhari'de (2449) Hz. Enes (ra) 'dan şu nakledilir :'' Hazreti Peygamber aleyhissalatü vesselam devrinde mevcut olan şeylerden (kelime-i şahadet dışında) hiç
birini artık göremiyorum.
Kendisine : '' Namazı da mı ?'' diye itiraz edilince, Hz. Enes (ra) efendimiz : '' Namaza da ne yaptığınızı bilmiyor musunuz ? Öğleyi akşama yakın kılmadınız mı? '' buyurur.

Bu hadise bile namazın ehemmiyetini anlamaya yetmelidir. Daha fazla bilgi muteber tefsirlerden okunmalıdır.

Ashabı kiramla ilgili nakillerinizi okudum, ya ehl-i beyt ?

Ashab-ı Kiram hazeratı ile ilgili mezkur nakillerimde bu kadar ağır ve tehdit edici ikazlar olursa, varın siz ashab-ı kiramdan çok daha yakın ve önde olan ehl-i beytin kadr-ü kıymetini. Bu konuda da muteber sitelerden detaylı bilgi alabilirsiniz. Ben üşenmeyeyim geçenlerde bitirdiğim
(şahsıma hediye edilen) bir kitaptan çok hoşuma giden yeri sizinle özetleyerek paylaşayım:

''..Yine birgün Hz.Cebrail, Peygamber aleyhissalatü vesselam Efendimizin huzurunda bulunuyordu. Henüz küçük olan Hz.Hasan ya da Hz.Hüseyin'den biri dedelrinin yanında vahiy meleğini Hz.Dihye suretinde görünce diğer kardeşini de çağırarak, Hz.Cebrail'in dizlerine oturup, birisi ellerini Hz.Cebrail'in (as) koynuna soktu.
Efendimiz
aleyhissalatü vesselam bu durumdan utanıp engellemek istedi. Fakat Hz.Cebrail :

''Ya Resulallah niçin sıkılıyorsunuz. Hz.Fatıma teheccüd namazı kılarken ya da uykusundayken Hak Teala beni gönderir ben onların beşiklerini sallarım. Böylelikle namaz zamanı anneleri namazını rahatça eda ederdi, uyku zamanı da uykusundan uyanmamış olurdu.''

Hz.Dıhye (ra) sefere çıkar dönüşünde Hz.Hasan ve Hüseyin efendilerimize hediyelerini koynunda getirirmiş. (Ehl-i Beyt İmamları, Siraceddin Önlüer, Semerkand yay.sh:31-32 ) İşte ehl-i beytin Allah (cc) katındaki yerine bir işaret..

Dua eder, dualar beklerim.

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Avrupa Fetva ve Araştırma Konseyi (!)

Muhterem Ebuebkir Sifil hocanın bugünkü ''Bir başka açıdan Bosna'' başlıklı makalesinden öğrendiğimize göre :''...Gerçi Hakan hocanın savaş sırasında yaşanan bir durumla ilgili olarak Boşnak alimlerin görüşünün hangi istikamette olduğunu sorması üzerine Ayet beyin meseleyi Yusuf el-Karadâvî'nin başkanlığındaki Avrupa Fetva Konseyi'ne havale etmesi ..'' paragrafından Avrupa Fetva Konseyi'nin Karadavi başkanlığında faaliyet gösterdiğini üzülerek öğrenmiş bulunuyoruz..(1)

O Karadavi ki, kendisini -ilmi yüksekliğinden dolayı (!) - hiç bir mezhebe tabi/bağlı görmeyen, taklid aklın çalışmasını durdurur diyerek bunca mezhep bağlısına hakaret eden,( mesela ikinci binin müceddidi koskoca İmam-ı Rabbani hazretleri -kuddise sirruh-itikadda müçtehidken hanefi mezhebini taklid ederek ibadet hayatını düzenlemiştir.)ve ''üniversiteye alınmayan başörtülü kızlar başlarını açabilirler'' fetvasıyla İslam dünyasında hayli şaşkınlığa sebep olan birisi.Fazla malumat için buraya bakılabilir. Bu zattan mı fetva alacak Müslümanlar ? Vaah ki ne vah..!

Avrupa Milli Görüş cemaatlerinin de içinde Ezher mezunu mezhep ve tasavvuf düşmanlarının kendilerine yer edindiği acı gerçeğiyle işbu fetva konseyini birleştirdiğimizde orada yaşayan Müslümanların vahim durumu bariz bir şekilde ortaya çıkar. Araştırsak bu konseyin kimler eliyle kurulduğu meselesi bizi çok daha derin hakikatlere götürür kanaatindeyim.

Şimdi Avrupalı Müslümanlar bu adamı fetva konseylerinin başına geçirmişler. Ne diyelim, klavuzu mezhepsiz olan Müslümanların, yolları hüsrana çıkar.

(1) Bu cümlem Avrupa'da yaşamayan ve konuya uzak olanlar içindir.Sanırım toplantılardan biri de İstanbul'da yapılmış idi. Karadavi ile ilgili Taha Hakan Alp hocanın şu makalesi de okunabilir.

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Bid'at ehli ile ilgili dinimizin hükümleri nelerdir?


Malum, bid'at konusu (hasenesi ve seyyiesiyle) literatürümüzde geniş yer bulmuş bir konudur. Ama bu konuyu ''sünnetimden yüz çeviren'' hadisi gibi mutlak ibadet yada kılık-kıyafet şekliyle sınırlı tutmak yanıltıcı olur. Söz gelimi mealen :'' Ümmetimin fesada uğradığı zamanda sünnetime sarılana yüz şehid ecri verilir.'' hadis-i şerifini de sakal bırakmak, sarık takmakla sınırlamanın bizi tam hakikate götürmeyeceği gibi..

Fesada uğrama zamanları nedir ve hangi hadiseleri bünyesinde barındırır sorusunun cevabı oldukça önemlidir ve bu ayrı bir yazı konusudur.Bir değil tam 100 şehidin ecri hangi şartlar sebebiyle verilecektir?

Evveliyetle öyle devirlerde ''sünnete sarılmak'' (ki Mektubat-ı Rabbani okuyanlar bunu hemen fark edeceklerdir) ehl-i sünnet vel cemaat olarak tavsif buyurulmuş, fırka-i naciye olmakla mümkündür.Yani, öncelikle itikatta ''sünneti seniyye'' üzerine olmaktır Müslümana 100 şehid ecri getirecek olan. Her bid'atin bir sünneti örttüğünü, iptal ettiğini tasavvur ettiğimiz zaman mesele kendiliğinden vuzuha kavuşmuş olur.

Haliyle bid'atde kendi kendine oluşmaz, her bid'atin ''çığır açıcısı/imamı/önderi '' ve o önderlere tabi olan taklitçi önderler ve tabiileri vardır.

Bid'atçi, başka isimlere de sahiptir. Dinde reformcu, mezhepsiz gibi..

Bu özet girişten sonra başta Sevgililer sevgilisi sallahü aleyhi vesellem efendimize (Hamidullah gibi) yada sevgili ashabına radiyallahü anhüm ecmaın (S.Kutub gibi) dil uzatmanın yanında; cehennemin ebediliğinden; recme kadar geniş bir yelpazede 1400 yıllık nakil ve sünnet cadde-i kübrasından, heva çıkmazına sapanlar da bid'at ehlidirler.Şimdi bu hüsran ehliyle ilgili nakillere geçelim:

''Kim, hidayetime uyarsa ne sapıtır, ne de hüsrana uğrar.'' (Ta-ha : 123 ) Razi tefsirinde uzun izahat okunabilir.

''Kim, şu dine uymayacak bir şey uyduracak olsa, bu merduttur, kabul edilmez.'' Buhari ; İ'tisam 5, Büyü 60, Sulh 5 ; Müslim 1718; ebu Davud / 4606 )

''Kim, cemaat(imiz)den bir karış uzaklaşırsa; İslam bağını boynundan çıkarıp atmış olur.'' Ebu Davud: 30/ 4758, Tirmizi : 3/ 2867 )

"Bid'atçinin sohbet fesadı, kafirin sohbetinden daha çoktur.Bütün bid'atçilerin en habisi o kimselerdir ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ashabına buğz ederler. Şu mana açıktır ki, Allah-ü Teala bu zümreyi "küffar" olarak anlattı, şöyle buyurdu :"Kafirlerin onlara (yani ashaba kinli) öfke duymalarına.." (Hucurat: 29)

Kur'an-ı Kerimi ve şeriatı bizlere bildiren Eshab-ı Kiram'dır.Onlardan biri kötü olursa, Kur'an-ı Kerim sağlam olmaz. Şeriatın doğruluğuna güven kalmaz. Kur'an-ı Kerim'i Hz.Osman radiyallahü anh topladı. Hz.Osman (ra) için dil uzatılırsa, Kur'an-ı Kerim'e dil uzatılmış olur. ZINDIKLARIN böyle itikadlarından Allah-ü Teala'ya sığınırız." buyuran İmam-ı Rabbani -kuddise sirruh- hazretlerinin meşhur Mektubat’nın en az üçte ikisi ehl-i bid’atın zemmi, kötülenmesi, ayıplanması ve imhası için kaleme alınmıştır.

Biz, ikincibin yıl yenileyicisi İmam-ı Rabbani hazretlerinden daha merhametli değiliz; o ne demiş ve buyurmuşsa, bizim (ehli bid’at ve din hırsızları reformculara) hem de eksiğiyle yaptığımız da öyle olmalıdır.

Ol mübarek (ks), Hulefa-i Raşidin’in isimlerini hutbede zikretmeyen bir hatibe karşı, adedinin zıddı bir halde, bütün bir beldeyi muhatap alarak, bir mektup kaleme alıyor; bu durumun neden hemen karşılığının verilmediğini, neden sadece “sükutla” karşılandığını “tehditli” olarak soruyor. Kendisi orada olsa ne yapacağını da “FARUKİ DAMARIM KABARDI” buyurarak gösteriyor. (Bilindiği gibi İmam-ı Rabbani hazretleri Hz.Ömer -radiyallahü anh- soyundandır. )

Süfyanı Sevri Hazretleri “Bid’atçıya su bile götürülmez; isterse çölde ölüyor olsun!” buyruğunu iyi tefekkür etmek lazımdır. (Furkan dergisi, Aralk 1998, sh:18-38)

" Bid'at sahibi, bid'atinden vazgeçmedikçe, Allah-u Teala onun hiç bir ibadetini kabul etmez.'' (İbn-i Mace, Hadika ve Berika)

"İbn-i Abbas (ra) bildirilen hadis-i şerifte "Bid'at ehlini sevenlerin ibadetleri kabul edilmez, kalblerinden imanları çıkarılır"buyurulmuştur.

"Allah Teala bid'at sahibine kızanın bütün günahlarını mağfiret eder ümidindeyim"Fudayl bin İyad kuddise sirruh. (Abdülkadir Geylani (ks), Gunye'tüt Talibin, sh: 118)

Bir başka hadis-i şerifte :"Bid'at sahibi olanlara hürmet eden, ölü veya dirilerini metheden veya büyük bilen İslamiyeti yıkmaya yardım etmiş olur." (Tarikatı Muhammediye)

''Allah celle celalalühü (dinde, amelde, inanışta, bid'at itiikat taşıyan) bid'at ehlinin ne duasını, ne zekatını, ne namazını, ne de sadakasını kabul eder. Yani hiçbir şeyini kabul etmez.NİHAYET BUNLAR KILIN HAMURDAN ÇEKİLİŞİ GİBİ DİNDEN ÇIKARLAR'' Hadis-i şerif Hz.Huzeyfe (ra)dan ( Ramuz :1/92; 2/489 )

"Bir bid'at ehli gördüğünüzde, yüzüne nefretle bakınız.Çünkü Cenabı Hak bütün bid'atçilere buğzeder.Onların hiç birisi sırat köprüsünden geçemeyecek, hepsi sinek ve çekirgeler gibi, dökülüp cehenneme yuvarlanacaktır." (Feteva-i Haremeyn sh:19)

Hadis-i şerifte sallalhü aleyhi ve sellem efendimiz buyurdu : "ORTALIK KARIŞIP, YALANLAR YAYILIP, DİNDEN OLMAYAN ŞEYLER ORTAYA ÇIKINCA, ADETLERE KARIŞTIRILINCA VE ESHABIMA DİL UZATILINCA, DOĞRUYU BİLENLER HERKESE BİLDİRSİN. ALLAH-U TEALA'NIN, MELEKLERİN VE BÜTÜN İNSANLARIN LANETİ, DOĞRUYU BİLİP DE, GÜCÜ YETTİĞİ HALDE BİLDİRMEYENLERE OLSUN.ALLAH-Ü TEALA BÖYLE ALİMLERİN FARZLARINI VE DİĞER İBADETLERİNİ KABUL ETMEZ." (İmam-ı Rabbani (ks), Mektubat, c.1, 251. mektup)

"Bir kimse bid’at sahibine, Allah için kızarak baksa, Allah-ü Teala o kimsenin kalbini emniyet ve imanla doldurur. Bir kimse bid'at sahibini aşağı görse, Allah-u Teala o kimsenin cennette derecesini yüz kat yükseltir. Bir kimse bid'at sahibiyle güler yüzle ve onu sevindirecek bir hal ve söz ile görüşürse; o kimse Allah-u Teala'nın Muhammed aleyhisselatü vesselam üzerine indirdiği şeyi küçük görmüş ve tahkir etmiş olur" (Gunyet-üt Talibin, sh.118 ) aynı hadis-i şerif Ramuz'da (c:2/406) İbn-i Ömer nakliyle daha uzunca yer almakta ve : ''Kim bid'at sahibine sert muamale ederse, Allah Teala onu en büyük korku gününde emin kılar.'' kaydı da vardır.

"Bid'at sahibine kıymet veren İslamiyeti yıkmaya yardım etmiş olur." (Mektubat)

Süleyman İbn-i Yesar’dan rivayet edildiğine göre, Sabiğ isimli bir adam, Medineyi Münevvere’ye gelip, müteşabih ayetlerden sorduğunu öğrenen Hz.Ömer -radiyallahü anh- efendimiz adama kim olduğunu sorarken, bir taraftan da hurma dallarını hazırlatıp, onu öylesine dövdü ki, adamın kafasını kanattı. Adam, sonunda dayanamıyarak : “Yeter! Ya Emirel Müminin, kafamda bulduğum yanlış fikirler gitti” dedi. Bunun üzerine Hz.Ömer -radiyallahü anh- o adamın memleketine dönmesine müsaade etmekle beraber; Musa El Eş’ari hazretlerine; Müslümanlardan hiç kimsenin onunla oturmamasını emreden bir mektup yazdı.
Ebu Osmanı Nehdi -radiyallahü anh- buyurmuştur ki :Bu mektup üzerine biz, yüz kişi arada iken Sabiğ denen bid’atçı gelse, hemen o meclisi terkederdik.

Şimdi düşünelim ! İslamın en parlak devrinde Hz.Ömer -radiyallahü anh-ın Sabiğ hakkındaki bu talimatı, sahabe ve tabiin gibi kıymetli zatların bu gibi sapık fikirli insanlardan bu şekilde kaçışları, bu fitne zamanında bulunan bizimi gibi acizlere, ehl-i sünnet ve cemaat itikadını son derece titizlikle muhafaza etmenin, ehl-i sünnet ve cemaat mezhebimizin Kur’an ve Sünnet’e ( İcma ve Kıyasa) dayanan doğru inancına zerre kadar muhalefeti olan kişilerin yanıltıcı eserlerini, onlarla (yüzyüze) mücadeleye girişmekten, hatta onlarla karşılaşmaktan dahi son derece sakınmak gerektiğine büyük bir tenbihtir. Kaldı ki, sahabe ve tabiin Sabiğ denen kişiden, son derece alim ve takva sahibi olmalarına rağmen derhal uzaklaşıp, yüz çevirmişlerdir. Günümüzde televizyonlar vasıtasıyla masum hanefi ve şafii mezhebindeki insanımızı sapık fikirleriyle; tatlı söz ve güler yüzle zehirleyen profesör ve ilahiyatçı taslaklarının ne ifade ettiğini bir daha düşünebilen; onları asla dinlemez!

'' Çöldeki bedevilerin ve mahalle mektebindeki çocukların dini üzere olun. Bu dini takip edin. KENDİNİZDEN KATIP KARIŞTIRMAYIN VE TAKLİD EDİN !'' (Ahmed b.Hanbel,Müsned 4/126; İbn-i Mace, Sünen 6/ 43 )

Nitekim İsmet Garibullah -kuddise sirruh- Hazretleri Risale-i Kudsiyesinde şöyle buyurmaktadır : ''Kıymetli Evladım, tefsir, hadis, ilmi kelam ve fıkhı bilki selamet bulasın. Karanlık fikirli, ehli bid’at kişilerle görüşme, çünkü onlar seni berbad ve sapık ederler..Onlarla oturursan öyle pas alırsın ki, (seni ) her kalaycı paklayamaz, yani öyle şüphelere düşersin ki, her mürşid seni o şüpheden kurtaramaz ( kurtaracak bulunursa da sen onu bulamadan ölürsen helak olursun.)''

Tekrar edelim, bu sapıkları televizyon ekranında seyretmek, onlarla bir arada oturup kaynaşmak gibidir.Asla onların ne dediğini merak edip, bakmamak, dinlememek gerekir. Bu sahih imanın muhafazası açısından çok büyük bir önem arz eder.

Bu konuda daha birçok hadis-i şerif ve alimlerimizin kıymetli uyarıları mevcuttur. Yukarıda özetlediğimiz uyarılardan sonra bu adamların yaldızlı, zehir gizli kitaplarını hala evlerinde barındıranların, onlarla ahpaplığını sürdürenlerin akibetlerinden korkulur !