23 Eylül 2008 Salı

Bayramda SMS çılgınlığı ve bilinçsiz Müslümanlar !

Yaklaşık bir aydır, Türkiye'deyim.Ne yalan mecbur kalmadıkça dışarıya çıkmıyorum..
Bu ülkede ilk göze çarpan şey, insana saygının olmayışı gerçeğidir..Sonra sevgisi törpülenmiş, asabi, hoyrat ve kural tanımaz insanların çoğunluk hegemonyası.
Çarşılar pazarlar insan kaynıyor, ne kalabalığız.Şimdi burada da bankalar kredi verdiği için sokaklarda, caddelerde araba sayısında gözle görülür artış var.
Bisiklete binmeyi severim ama bu şehirde yada ülkede galiba, bisikletleri ''araç'' olarak görmüyorlar!Yok saydıklarından her an bir kaza riski var.
Geçen seneye göre Ramazan ayına hürmet azalmış. Sigarayı açıktan içenlere, açık lokantalar ve kapı önünde dönercilerin et kokusu eklenmiş. Amerikan'ın yada batının para kazanma hırsı temelini sağlam atmışa benzer.
Elektrik ve sular habersiz kesilir (Avusturya'da hiç kesilmez, kesileceksce günler öncesinden bildirilir).Geçen sağanak yağmur yağdı, alt katları odunlukları su bastı ve ortalık lağım kokusu ile şenlendi.
Bir de bakıyorum, herkes son model cep telefonlarının tiryakisi olmuş. Cep telefonu marketleri daha da çoğalmış.Sanırsınız insanlar yemiyor, içmiyor kontörle beslendikleri için bu kadar çok telefon market açılmış..
Avusturya ile kıyaslanınca halkın nasılda büyük meblağ ile iletişim kurduğunu, (kazıklandığını demessem içime sinmeyecek) kampanyaların bile tilki kurnazlığı ile hep insanımızın cebinden götürme amaçlı olduğunu farketememek imkansız.
Müslümanalar olarak 4 kandil 2 bayramımız var, buna bir de yılbaşı ekleyin. Her bir ferdin ortalama 10 sms attığını varsayarsak, onlardan da kendisine geleneleri toplayın karşılık olarak.Bunu da Türkiye nüfusunu ortalaması ve Avrupa ve topyekun İslam dünyası olarak hesaba vurunuz! Ortaya inanılmaz bir israfın, inanılmaz bir kazancın çıktığını ve Müslümanaların kaş yapayım derken nasılda göz oyduğunu görebilirsiniz!
Güya Allah rızasını gözeterek kandil tebrik ediyor.Bu öyle bir noktaya geldiki, bazı çevrelerde handiyse bir ibadet gibi algılanmaya başlandı. Kandil gecesi, eline alırsın cep telefonunu, en süslü, en alımlı, en renkli smsi yazarsın yada sana geleni sen de başkalarına gönderirsin, işte geceyi ihya ettin gitti..Oysa Allah rızası için yola çıkarken, bu israfımızla; bu belkide dünya ölçeğinde İslam'a zıt yada alerjisi olan diyelim telefon şirketlerinin kasasını şişirmekle Allah Tealayı gazaplandırmış olabileceğimiz neden aklımıza gelmiyor?
İşte geçen yıldan sakladığım bir haber: Bayramda sms çılgınlığı
Bayramın sadece birinci günü cep telefonu aboneleri birbirlerine 200 milyon adet bayram tebrik mesajı attı. Operatörler bu mesajlardan 24 milyon dolar kazanarak bayram etti.İletişim teknolojilerinin gelişmesi ve cep telefonlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, bayram kartları yerini cep telefonu mesajlarına bıraktı. 70 milyonluk Türkiye'de bulunan 60 milyon cep telefonu hattından, bayram ve özel günlerde abonelerin birbirlerine gönderdikleri SMS (cep telefonu mesajları) sayısı 200 milyon gibi rekor bir sayıya ulaştı. Bunun için abonelerin ödedikleri toplam tutar ise 24 milyon doları buldu. Normal günlerde abonelerin yolladığı SMS sayısı ise 45 ile 60 milyon adet arasında değişiyor. Bunun için ödenen tutar da günlük 5.4 milyon dolardan başlayarak, 7.2 milyon dolara kadar yükselebiliyor.
GÜNDE 4 MESAJ ATIYORUZ Türkiye'de 1987 yılında kurulan ve 1994 yılından beri telekomünikasyon piyasasında bulunan iletişim şirketi Teleses'in Yönetim Kurulu Başkanı Recep Uzelli, bayramlarda ve özel günlerde yaşanan SMS trafiği ile ilgili çarpıcı bilgiler verdi.Uzelli, “Yaklaşık SMS fiyatı 0,12 dolar olarak düşünülürse, bu yıllık 2,2 milyar dolarlık bir pazara tekabül ediyor. Yani Türkiye, Dünya SMS pazarının yaklaşık yüzde 4,2'sini oluşturuyor. Bu sonuçlara göre Türk halkı mesajlaşmayı çok sevdi diyebiliriz" şeklinde konuştu. Türkiye'de cep telefonu kullanıcılarının yüzde 26'sının günde ortalama 2-4 SMS attığını vurgulayan Uzelli, "30 yaş altı gençlerin yüzde 88'i en az günde 1 SMS atıyor.Dolayısıyla kişi başına telefonla SMS atma oranımız dünya ortalamasının üzerinde bir performans gösteriyor. Üstelik Türkiye'de diğer ülkelere göre SMS pahalı bir hizmet. Ülkemizde sadece Turkcell aboneleri günlük ortalama 25 ile 30 milyon arasında SMS atıyor. Bu sayı bayram ve özel günlerde ise günde 100 milyon adete ulaşıyor” dedi.

Ortalama bayramın yalnızca ilk günü 24 milyon dolarmış.Biz bunu 20 milyona indirelim artan nüfusa rağmen ve 20 çarpı 6 eşittir 120 milyon dolar Türkiye müslümanlarının bir yılda ödedikleri sms parası.120 milyon dolar kimlerin kasasına giriyor ve Müslümanlar bu paraları nasıl hayırlı bir işte kullanabilirlerdi, neler yapabilirlerdi onu siz hesaplayın.Yine bu rakamı İslam alemini baz alarak düşündüğümüzde, soru şu : Allah Müslümanların bu bilinçsiz kandil bayram kutlamasından razı mıdır yada gazap mı etmektedir?
Hiç mi sms göndermeyelim diye sorulabilir.Ancak İslami yaşamdan uzak, kandil bayram bilmez bir tanıdığımıza hatırlatma adına belki..
Bu vesile ile buraya yolu düşen/düşmeyen tüm Müslümanların mübarek Ramazan-ı Şerif bayramlarını tebrik ederim. İnşaallah bayrama günahlardan arınmış, va'd edilen sevapları kazanmış olarak varmış olma dua ve temennisi ile..

22 Eylül 2008 Pazartesi

Misyonerlik diye bir “Meselemiz” var mı? / Dr. Ebubekir Sifil

''Büyük bir rahatlık içinde böyle bir meselemiz olmadığını söyleyenlere bir tek soru soracağım: Bu ülkede bir tek kişi dahi misyoner propagandasına kapılarak imanında şüpheye düşse, bunun vebalini kaldırabilir misiniz? Bu ülkede yaşayan her bir ferdin sarsılmaz bir dinî bilinç sahibi olduğuna dair elinizde bir garanti mi var? Böyle olsa bile bu bilincin sonraki kuşaklarda aynen devam edeceğini söyleyebilir misiniz?''

İmam Hatiplere papaz sokacaklar !

Milli Eğitim Bakanlığı kantarın topuzunu iyice kaçırdı. Dinler arası diyalog: Vatikan projesi.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın İmam Hatip Liseleri’ne yönelik başlattığı yeni uygulamayla, Dinler Arası Diyalog söyleminin bir adımı daha hayata geçiyor. Bakanlık, İmam Hatip’lerde Dinler Tarihi dersine Hıristiyan rahip ve hahamların davet edilmesini ve gençlere ders verdirilmesini istedi. Böylece güya dinler arasındaki önyargıların ortadan kalkacağını savunan bakanlığın, dinler arası diyaloğun hizmetinde var gücüyle çalıştığı anlaşılıyor.Misyonerlik bakanlık eliyle okullarda..(devamı burada )

19 Eylül 2008 Cuma

Kime inanacağız ?

Şu mübarek ramazan-ı şerif ayında netle blogla fazla ilgilenmiyeyim diyordum ve fena da olmuyordu.Ama öyle bir şey olduki, yazılmayacak gibi değil, üzülmeyecek gibi değil, öfkelenmeyecek gibi değil. Sen de mi Biritüs dedirtecek cinsten ve ‘’sen yapmasaydın bari’’ diye ağlatacak bir büyük hadise!

Frankfurt'taki Deniz Feneri e.V. davasında Alman yargıç, "Bu benim tanık olduğum en büyük bağış dolandırıcılığıdır" diyerek bağlamış kararını ve sanıklara çeşitli hapis cezaları verildi.
Neymiş : Dolandırıcılık!
Kimler eliyle: Müslümanlar
Nerede : Almanya’da
Aslında bundan sonrası için tek satır yazmaya gerek yok.Ama ben yazabilirim, benim yeşil sermaye dedikleri ama aslında kertenkele renkli kerkenezlerle bir bağım ve çıkarım yok

Toplanan paralar büyük rakamlar. Hep söylerim: 3 konuda insanlara güvenmek zordur diye : Kadın, para ve makam..

Şu paraya bakınız..41.4 milyon euro..! Bu paranın etkisinde şaşırmamak için derin mü’min olmak, yada evliya olmanın dışındaki tek yol işi şansa bırakmayacak sıkı bir denetim mekanizmasıdır. Ama yönetimde bulunanlar kafadarlarsa ve ‘’davaya hizmet’’ anlayışıyla garibanlar için verilen paralarla, şirketler kuruyor, TV kanalı açıyorlarsa o kanalda Küçük Ev isimli hristiyan propagandası filmler izlettiriyorlarsa;göbek attırıyorlarsa, lüks hayatlarıyla işkembe büyütüyorlarsa, gezip sefa yapıyorlarsa, yurt, bina arsa, gemi…vs..
Bunlar buzdağının görünen yüzü..
Dava içindi mazeretindense oldum olası iğreniyorum.Çok gördük Avrupa’da örneklerini! Ben o parayı ekmek bulamayan garip için verdim, bana ne senin ne idüğü belirsiz işkembe davandan..!

Kanal 7’de göz yaşı ile izliyoruz garipleri ve ertesi gün bankanın yolunu tutuyoruz.
Ben de Avusturya’dan yardım gönderen hak sahiplerinden olarak, soru sorma hakkına sahibim ve hakkım haram olsun!

Beni siyasal amaçlar hiç ilgilendirmez! Geçmişte Milli Görüş’te de buna benzer suistimaller yaşandı, sonra kertenkele yeşili holding müsveddeleri..! Gelen soydu gurbetçiyi, giden soydu..Benim bu kerkenez kertenkele adamlara kuruş katılımım olmadı, nedense içime sinmeyen şeyler vardı ve ortak mortak olmadım..Ama onlara inanan gurbetçilerin bir çoğu, tüm birikimlerini verdi, hem sevaplı iş yaparım; hemde gevurun kahrından kurtulur memlekete dönerim dedi..Bir kısmı da alman bankalarından faizle para çekme ahmaklığı ile katıldılar bu soygunculara!
Bu kertenkele yeşili sermaye hırsızlarının vebali, normal yoldan memleketi soyan vergi kaçıranlardan çok daha ağırdır..Çünkü oratada İslam’ın istismarından, İslam düşmanlarına malzeme olmaya ve en önemlisi binlerce insanın duygularının, ümitlerinin sömürülmesi, yok edilmesinin ağır mesuliyeti bulunmaktadır.

Bu bağlamda Başbakanın kartel medyasını boykot edin diye avaz avaz bağırmasını da çok anlamlı bulmuyorum hatta saçmalık..
Bana Erbakan’ın sevmediği insanlara hadi ordan, otur yerine tarzını hatırlatıyor.
Hep aynı kafa demekten kendimi alamıyorum.
Demokrasilerde yalan haber de yazsa bir grubla bir başbakanın bu kapışmasını normal bulmuyorum.Çok konuşan çok hata eder..
Kararı halk versin, varsa belgen konuşursun..Bu olay en güvenilir Deniz Feneri olayı, zincirin son halkasıydı.Sanmam ki bundan böyle insanımız yardım için elini cebine atsın.Herkes bireysel olarak yakın çevresinde yardım yapmaktan öte geçemiyecektir.Güven ve ümit dipe vurmuştur. Diyeceksiniz ki, kartel de bunu istiyordu..
Onlara bu malzemeleri vermeselerdi, kartel işini yapıyor, onlar da doğru yapsalardı da ele güne rezil olunmasaydı.
Süleyman Mercimek’leri, Jet Fadıl’ları, Kombassanları, İhlas’ları hatırlatmasalardı..

‘’ Toplanan bağış 41.4 milyon euro... Bunun yaklaşık 17 milyon euro'su Türkiye'ye gönderilmiş ve 8 milyonu Deniz Feneri Derneği'ne verilmiş... Kalan 9'unun akıbeti belli değil !Almanya'da kalan yaklaşık 24.5 milyon euro'nun 4'üne mali polis el koymuş. Geriye kalan miktarın gemi alımı, Viyana’da yurt, bina ve arsa alımı gibi muhtelif ticari yatırımlara gittiği anlaşılıyor. Geriye, 12.9 milyon euro gibi bir miktar kalıyor ki, nereye harcandığı bulunamıyor..! ‘’
Tablo korkunç!
Müslümanlar ve varsa entelleri dantelleri, bu olay karşısında H.Üzmez mantığı savunması ile hareket etmek yerine; erkekçe hükümlerini vermelidirler, tabi bu kertenkele renginden nemalanmıyorlarsa!

18 Eylül 2008 Perşembe

Rabıta ( 3 )


Gaflet bataklığı inkarcılar gurubu, rabıtanın ıstılah manasını (yani tarikat büyüklerinin kastetmiş oldukları manayı ) düşünememiş olsalar gerekir.Eğer bu ıstılahın manasını o keremli insanların maksadına uygun şekilde düşünebilmiş olsalardı, kalbi rabıtayı inkar değil, huzur ehlinin kalbi gibi doğrulamaları lazım gelirdi.Zira tarikatlerde rabıta, tarikat bağlısı ve Allah(CC)'da fani şeyhin suretini muhabbet alakasıyla tamamı tamamına hayal ederek; onun ruhaniyetinden imdat istemektir ki, salik bu latif mana sayesinde zaruri olarak edepli bulunur ve mürşidinden uzakta bile feyz almakta devam eder.

Mürşid suretinin davetiyle elde edilen hayali huzur, müridi kemale erdirir.Bu hal inkarı imkansız malum bir vakıadır.Meğer ki, inkarcıların alınları hüsran ateşiyle dağlanmış ve kalbleri mahrumluk damgasıyla mühürlenmiş olsun..Biz ikrarcılar ise bu fesad görüşünden Hakka sığınmak ve yalvarmak makamındayız.Evliyanın kerametlerine ve yüksek hallerine itikat edenlerden isek, onların rabıtayı faydalı ve güzel bilici görüşlerini aksettiren delileri yeterli buluruz.Dört mezhepten büyük imamlar rabıtayı kabul ve teşvik etmişlerdir.[1]

Namazlarında dünyevi herhangi bir şeyi düşünenler, yada sevdikleri bir kadını düşünmekten kurtulamayanların hükmü sorulduğu zaman, bu namazı bozmaz deniyor ki, doğrudur.Bu hal namazı bozmuyor da, namaz içinde gönlü şeyhine olan muhabbetinden dolayı, elinde olmadan aklına gelince bu niye şirk oluyor? Yani bir Allah dostunu düşünmek şirk olurken, sevdiği bir kızı düşünmek, herhangi bir dünyevi işi düşünmekten kurtulamamak günah olup namazı bozmuyor. "Görüldüğünde Allah'ı hatırlatan" bir sevgili kulu, iradesiz hatırlamak, günahtan da öte şirk oluveriyor! İnsafsızlığın ve iz'ansızlığın bu kadarı olur.

İmam-ı Rabbani (ks) hazretlerimiz, kendisinde rabıta nisbetinin çok arttığını ve istese bile onu üzerinden atamadığını, namazda bile şeyhin suresine büründüğünü yazan bir dervişe :" Bu devlet taliblerin temenni ettikleri bir şeydir.Ve bu ancak binde bir kimseye verilir.Bu halin sahibi, istidatlı, tam münasebeti olan kimsedir...Bu gibi devletin zuhuru ancak saidler zümresine nasip olur."[2] buyurarak, inkarcılara ibretli bir cevap vermektedir.

Rabıtaya şirk diyen bedbahtlar, ne kadar evliya, veli, mürşid ismi biliyorsanız, haşa hepsini inkar ettiklerini bilmelidirler.Yarabbi, bir insan için. senin veli kullarının yapınız dediğine asi hal üzere olmak nasipsizliğine, bedbahlığına bizleri ve sevdiklerimizi ebeden düşürme amin.

Tahıyyatta "Esselamü aleyke ya Eyyühennebiyyü.." lafzının hitap sigası ile olduğu bütün ehl-i sünnet kitaplarında yazılı.[3] Kişi namazda, oturma makamında AllahResulü aleyhisselatü vesselam sanki karşısında imiş gibi, selamını verecektir.Hanefi fıkhının baş eserlerindenbirini kaleme alan İbn-i Abidin -rahmetüllahi aleyh- hazretleri: ''Tahiyyatta Rasulullah’ı görmezsem, o namazımı tekrar kılarım” buyurmaktadır. Allah dostlarının selamlarına karşılık dahi aldıkları Yusuf Nebhani (KS) hazretlerinin Şevahid'ül Hakk adlı eserinde de kayıtlıdır.

Şeyh, bir mürşid, bir öğretici, öğretmen ve örnek şahsiyettir...Rabıta bir sevgi olayıdır, sevgi ile aynileşme demektir.İnsanda sevdiklerine benzeme arzusunun eğitim aracı olarak kullanılmasıdır.Psikolojide buna "İdentification" (aynileşme) denir..Şeyh bir modeldir. Günümüzde görselliğin ne denli ön planda ve önemli olduğu konusu tartışma götürmez bir gerçektir. Mürşid muhabbeti ile dolu bir sofinin, Peygamber (SAV) dönemini kitaplarda okuyarak anlaması, yaşaması ile, mürşidsiz birinin yüzeysel o dönemi idraki arasında müthiş bir fark vardır. Bu farkı mürşid huzurunda bulunma nasibine erenler çok iyi kavrarlar.

Sonuç olarak, birşeye bağlanmak, ilgi alaka gösterip, teveccüh manalarına gelen, rabıta; öyle hassas bir şeydir ki, araya yapılmakla emrolunan "rabıtayı aksatacak rabıtaların" girmesini kıskanır ve müridle yakınlığı gidiverir.

Parti rabıtası, futbol rabıtası, kanallarda haber yada tartışma programı peşine düşme rabıtası, geçimlik yapma rabıtası, aş, iş..vs. Bütün bu rabıtalar gerçek rabıtanın yanında bir nokta kadar kalmıyorsa; bize lazım olan rabıta erdirici olmaktan öte, bir formaliteyi yapmakla sınırlı kalır.

Oysa, mürid içinde bulunduğu saatte, şimdi mürşidim, efendim namazdadırlar, yada rabıtada sofilerine Allah'ın izniyle feyiz veriyorlardır, şimdi cuma için gusul almış, misler gibi kokan tenlerine, pak sakal-ı şeriflerine, sünnet üzere mis kokular sürmüşler; nurun ala nur misali, güzel koku üzerine güzel koku olmuşlardır, şeklinde sürekli "muhabbet rabıtası" kurmak gayretinde olmalıdırlar.Ve bu rabıtayı bozacak herşeye karşı mesafeli olmalıdırlar.Nice parti yada futbol hastalarının rabıtaları, bu yüzden zedelenmiş ve yara almıştır.Gündüzün neyse gecende odur.Dünyan neyse, ahiretin de odur.Neyi istediğini iyice tesbit edip, halisane o isteğine candan, inançla sarılmalısın. Bizler gönlümüzü, özümüzü veremediğimiz olamıyor, değişemiyoruz.

Gece- gündüz partisini ve parti liderlerini ne dediğini konuşup, bu uğurda tartışan kimse zor iflah olur.Allah, Resulü ve mürşidim ne buyurduları, fülan parti liderinin sözlerini konuşmanın üstünde tutamayan, aldanma içindedir.Oy zamanı oyunu ver, dön büyük cihadına nefsine..Leyleğin ömrü gibi bir ömür geçirme "lak lak" ile..Ağustos böceği gibi, saz çalma; karınca gibi, ahiretine sevap taşı.."Arifin fikri neyse, zikri de odur." sözünü bu anlamda düşün.

Bir türlü ölemeyen, adama, semtin hocaları da bir çare bulamazlar.Uzaktan gelen kalfası, can çekişmekte olan ustasının kulağına eğilir bir şeyler fısıldar ve günlerce ölüm döşeğinde bir şeyler mırıldanıp can teslim edemeyen ustası, ruhunu teslim eder.Merakla soranlara kalfa " ustam, harç getir, tuğla getir..harç getir tuğla getir" diyordu.Ben " harç bitti inşaat paydos " deyiverince ölebildi, demiştir.Bu hikaye "nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz" prensibini yansıtması bakımından ilginçtir.Nice politikacılar ömürlerini insanlara birşeyler anlatmakla geçirmişlerdir ama, nefslerine ve ailelerine hiçbir şey anlatamamışlardır, İslam adına..Oysa şeytan onları davaları için mücadele eden adamsın diye aldatmıştır.Buradan politikayı ve İslami siyaseti dışladığımız da anlaşılmamalıdır, ancak ne nerede ve ne kadar, ölçü bilinmelidir. Zaten tarikatli olan bir sofinin gönlünden, Allah (CC) için nefret ve sevgi kalkmışsa, ölçüyü kaçırmış demektir. Küfre azim bir husumet ve tavır; her nefeste varlığını hissettirmeli, yaşam ona göre düzenlenmelidir. Aksi tutum, şeytana ve yandaşı nefse paye vermektir ki; bunun tasavvufla, müridlikle hiç alakası yoktur.

[1] Rabıta-i Şerife, S.Abdülhakim Arvasi (ks)
[2] İmam-ı Rabbani (ks) Mektubat, 343. mektub
[3] İmam-ı Gazali (ks) İhya-i Ulum’id-din

14 Eylül 2008 Pazar

Rabıta ( 2 )

Amma bu davanın Kitap, yani Kur'an ile ispatı :
" Vesileye yapışınız " (maide suresi: 35) mealindeki ayettir.Vesile-vasıta kelimesinin manası geneldir.Vesileye yapışılması emredilince, rabıta vesilelerin en üstünü olur.Zira vesile (vasıta)ya en üstün Resuldür, yahud irsi olarak ümmetin büyükleridir ki, onlar da yine O'nun naipleri (vekilleri)...
"De ki :Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.."(Al-i İmran : 31 )Mealindeki ayette de rabıtaya işaret vardır.Zira "ittiba-tabi olmak,uymak, uyulanı görmeyi, ya hissen yahut hayalen gerektirir.Rabıtadan murad ise, işte bu manevi hayal ediştir. ”[1]
" Andolsun ki O, (kasıtsız olarak) istekli idi.Eğer Rabbının burhanını görmemiş olsaydı, O'da O'nu arzu etmiş gitmişti.İşte Biz, böylece ondan fenalığı ve fuhşu bertaraf ettik.Çünkü O ihlasa erdirilmiş kullarımızdandı." [2]Bu ayte-i celile İbn-i Kesir tefsirinde aynen şöyle tefsir edilmiştir:
" İbn Abbas, Mücahid, Said ibn Cübeyr, Muhammed ibn Sirin, Hasan, Katade, Ebu Salih, Dahhak, Muhammed ibn İshak ve başkalarından rivayete göre ; O Babası Yakub (AS)'ın suretini görmüş.Bu suretinde (tecessümde), Yakup (AS) parmağını ısırır halde imiş. Said İbn Cübeyr'den gelen bir rivayete göre şöyle dinilmiştir:Yakub, Yusuf'un göğsüne vurmuştur."(İbn Kesir Tefsiri burada bitti)

Günümüzde bile tasavvuf ehlinden, halen bu tip olayların zuhur ettiği nasiplilerince malum bir olaydır.Allah ile gören ve Allah (CC) ile uzaklara uzananlar, Allah Tealanın verdiği ile iş görenlerdir.[3].
"Ey iman edenler! Allah'dan korkun ve sadıklarlma beraber olun." [4] Sadıklarla beraber olmayı alimler ikiye ayırmışlardır:
1-Cismani beraberlik: Bu sadık mürşidin meclisine devam ederek ondan fazilet ve ilim tahsil etmektir.Bunun için ashab-ı kiram Rasulullah (SAV) efendimizin etrafında pervane olur, sürekli O'nunla beraber olmaya gayret ederlerdi.
2-Ruhani beraberlik: Sadıkların gıyabında onların suret, şekil, renk, hal, iklim, davranış, konuşma, nazar, batın her hallerini hayalde tutmak fikren onlarla beraber olmak, onları düşünmek ve güzel halleri ile hallenmek ve dahi onların kendisinden Allah’ın dilediği ve bildirdiği kadar haberder olduğuna inanmaktır.Kâmil insanların sohbetleriyle olanlar, onlara muhabbet rabıtası ile bağlı olanlar, her ne kadar kendileri günahkar da olsalar, tevbekar olurlar.Bu vesile ile istikamet üzere, sırat-ı müstekıym, salih itikad ve amel üzerine olurlar.[5]
Günahkar ve bid'at ehli insanlar ile beraber olanlar ise kendileri iyi bir halde bile olsalar, onlardan etkilenip bozulabilirler.

Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur :"İyi arkadaş yalnızlıktan, yalnızlıkta kötü arkadaştan hayırlıdır. İyilerle dost olan, misk satanla beraber olan gibidir; onun güzel kokusu diğerine bulaşır.Kötülerle berabar olan da, demirci çırağı ile beraber olan gibidir; onun isi ve pis kokusu da diğerine bulaşır." [6]

Sünnetteki en büyük delil, İmam-ı Buhari hazretlerinin naklindedir:Ebu Bekir Sıddık hazretleri, AllahResulünün ruhani cihetlerinden helada bile gözünün önünde kalmasından ve ayrılmamasından mahcubiyete düştü.Rasulüllah (SAV)'a yıkanma ve temizlenme yerlerinde bile mübarek suretiyle cisim şeklinde maddeleşmesi, görünmesini, ayrılmadığını arzettiler.

İmam-ı Azam efendimiz rahmetullahi aleyh Efendimiz aleyhisselat-ü vesselamı ziyaret esnasında şu sözleri söylemişlerdir:"Duyduğum zaman ancak senden hoş sözleri duyuyorum, baktığım zaman da ancak seni görüyorum." İmam Münavi (KS) ariflerin uyanıkken de Rasulullahı görebileceklerini söylemiştir."Alimin yüzüne bakmak da ibadettendir". [7]
Yunus suresi 62-64. :"Dikkat Allah'ın dostlarına korku yoktur ve onlar üzülmeyecekler de.." mealindeki ayetler nazil olunca, bir adam; Ey Allah'ın Resulü, Allah'ın dostları kimlerdir diye sordu.Rasulullah (SAV) :"Onlar görüldüklerinde Allah'ı hatırlatan kimselerdir "[8] buyurdu.

Sallahü aleyhi vesellem Efendimiz bir hadis-i kudsi buyurdular :
" Şüphesiz kullarım içinde Benim velilerim ve halk içinden seçtiğim dostlarım öyle kimselerdir ki; Zatım zikredilince onlar hatırlanır, onlar hatırlanınca da Ben azimüşşan zikr olunurum." Şimdi şirkciler bu nakle hemencecik uydurma yaftasını vurmazdan evvel kaynaklarını ayrıntılı verelim de okusunlar.[9] Yarasaların güneşten kaçmaları, güneşe leke değildir!

İbrahim Hakkı Bursevi ; "Sadıklarla beraber olunuz " Tevbe:119 ayetinin tefsirinde :"Bu ayeti kerime de bahsi geçen Sadıklardan murad Mürşid-i Kamillerdir.Ciddiyetle bir salik onların kapılarında hizmet eder muhabbetiyle nazarlarına kabul olunursa, onların feyz ve bereketiyle masivayı terketmeye, Allah yolunda istikamet üzere bulunmaya rahatlıkla başarı sağlar, huzur-u Hakka kavuşur" demektedir. [10]
"Olunuz" oluş, mutlak olarak zikredildiğinden, hakiki oluş sadıkların meclisinde kalb huzuruyla bulunmak olduğu gibi, hükmi oluş da onları gıyaplarında tahayyül etmekten, düşünüp yad etmekten ibarettir.[11]

Veysel Karani (KS), Peygamberimiz (SAV)'i zahiren hiç görmeden, batın yoluyla (rabıta ile) terbiye olmakla müşerreflendi.[12]

Nefahat'ta "Müridin, şeyhinden istiyeceği imdadı, hakikatte Allah Resulünden istenmiş bilmesini ihtar eder.Zira şeyh mürid ile Allah Resulü arasında vasıtadır...Şeyhin suretini iki gözü önünde hayal etmelidir.Bu zikrin en ehemmiyetli yanıdır."İmam Nablusi :"Mürid mürşidi, müridin İlahi huzura girmesi için bir kapıya benzetir ve bu kapıdan girmeyi, şeyh ruhaniyetinden medet istenen ana bağlar." (devam edecek)
[1] Rabıta-ı Şerife, Esseyid Abdülhakim Arvasi kuddise sirruh, sadeleştiren N.Fazıl
[2] Yusuf suresi :24
[3] İbn-i Kesir tefsirin aynısı, Taberide, Ruhul beyan'da, Cami’ul Beyan'da da mevcuttur
[4] Tevbe suresi :119
[5] Rabıta ve Tevessül, Rabıta başlığı, umran yay.
[6] Buhari, Müslim
[7] Deylemi, Münavi
[8] Feyzül Kadir ve İbn Kesir tefsiri
[9] Ebu Nuaym, Hilye I/6; Ahmed b.Hanbel, Müsned VI/ 459; Taberani; Cami'ül Beyan VII/ 132
[10] Ruhul Beyan, c: III/532.
[11] Geniş bilgi için bkz. Reşahat
[12] Ruhul Furkan

12 Eylül 2008 Cuma

Rabıta nedir? ( 1 )

Rabıta nedir ? Rabıtaya da şirk diyenler var, dinimize göre delilleri nelerdir ?

Lügatte; rabteden, bağlayan, birleştiren.Münasebet, alâka, bağlılık, yakınlık; iki şeyi birbirine bağlayan tertip.Nefsini dünyadan men edip, ahirete, Allah -celle celalühüya- bağlamak, şeklinde tarif edilmiştir.İstilahta; şer'i hudutlara dikkat ederek, dünyevi hırsları terketmek, "İnabe" alarak belirli zikir ve adapları yapmak ve mürşid-i kamil ile ilişkileri arttırmak manasına kullanılır.[1]

Benim rabıta hakkında özümlediğim bir mana da; rabıta :"Bütün zaaflardan ilgiyi kesip, sıyrılmak; bir noktaya hassasiyet ve itina ile yönelmektir." Zaaf deyince de kişinin nefsine kolay yada hoş gelen her şeyi kast ettiğimiz bilinmelidir.Bu hassas yöneliş hakiki manada ve içtenlikle gerçekleştirilemezse rabıtadan ve sofilikten beklenilen elde edilemez.Muhabbet rabıtasını yakalamak, mürşid sevgisi ve hasreti ile dopdolu olmak erdiricidir. Edepler terkedildiği zaman, rabıta bağı ve kulluk lezzeti de kaybolmaya başlar.

Tariflere dikkat edersiniz, münasebet, ilgili olmak var.Ne ile kim ile ilgili olmak sorusu sorulabilir ve cevabını inşaallah birlikte bulacağız.Yine "iki şeyi birbirine bağlayan tertip" tarifi de mükemmel..Zira rabıta denilen, gönül ve zihin bağı; sadık bir gönle sahip olmayan, dünya ve dünyanın süsüne kanma eğiliminde olan müridi -ilk etapta- dünya sevgisini kalbinden atmış, sürekli olarak Allah (CC)'a yönelmiş mürşid'e bağlar.Bu bağlılık gerekleri ve edepleri hakkıyla yapıldığı zaman Allah Resulüne ve nihayet direkt Allah (CC)'e olarak üç basamaklı bir eğitimdir.Allah celle celalüh'de "fena" bulan mürid için zaten mürşidine ihtiyaç kalmaz ve bu noktada mürşid rabıtası "haram" olur.Bazı kitaplarda ise "Fena fir'resul" olmak da böyledir.

Rabıtasız insan yoktur.Buna Kur'an ayetleri işaret etmiş ve bizleri uyarmıştır:
"Kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma güzel atlara-bugün arabalar-hayvanlara, ekinlere olan ihtiraslı sevgi, insanlar için bezenip süslenmiştir.Bunlar dünya hayatının geçici bir faidesidir.Allah'a gelince, nihayet dönüp varılacak yerin bütün güzelliği O'nun nezdindedir." [2]
"Ogün ne mal fayda verir, nede evlat.Ancak kin ve hileden, dünyaya bağlanmaktan gelen gönül darlığından arınmış bir kalb ile gelmek fayda verir, heyhat.." [3]
"Hayır, siz çabuk geçeni seversiniz"[4]

Uykudan gözlerini açar açmaz, insan, düşünmeye başlar.Akşam yatarken neyi düşünmüş, hangi problem onu rahatsız etmişse, gece rüyalarına girer, sayıklar.Kısaca ölmediğimiz, nefes alıp-verdiğimiz sürece bir şeyler düşünürüz.Düşünce mekanizmamız bazı şeyler, varlıklar, insan, mal, çocuk, gelecek kaygısı, hastalık; her ne olursa olsun bazı şeyler üzerinde aşırı birikim yapar, yoğunlaşır.Bu durum, rabıtanın ta kendisidir.Hatta bazen insan öyle bir hale gelir ki, o düşündüğü şey ne ise, ona öylesine dalmıştır ki, iş yerinde arkadaşı seslenir duymaz, bazen önünde durmuş olan bir arabaya vuruverir.

İnsan zihninin belli bir şey üzerinde yoğunlaşıp, odaklaşması; düşünce sisteminin aynı nokta üzerinde birikmesine -trans hali, meditasyon - rabıta denir. Mürşide uymaya, psikolojide "şahsiyet transferi" (aynileşme) ismini vermişlerdir.Evli çiftlerde ten, sima, huy, gülme, konuşma gibi birçok şeyler zaman içinde birbirinin aynı olur, hatta bu gibi çiftleri tanımayanlar, onları karı-koca değil de kardeş sanırlar..

Şahsiyet transferinin, tasavvuftaki karşılıklarından biri, şeyhte fani olmak, şeyhin suretine bürünmek şeklinde; tasavvuf kitaplarında uzun uzun anlatılmıştır.
Bu durumda mürit, kendi bakışında, şeyhinin nazarını, kendi kıyafetinde, cisminde şeyh efendisinin cismini görür..Şeyhiyle de Allah Resulünü tanımaya, Ol güzele (en güzel selamlar O'na olsun ) yakınlık kesbetmeye başlar.Mesafeler, zamanlar aradan kalkmaya başlar.Bu hal Allah'a dost olma yolculuğunda mutlak erdiricidir.Zira "rabıtasız zikir erdirmez, zikirsiz rabıta erdirir" kaidesi de bütün tasavvuf kitaplarında ittifakla bizlere nakledilenler cümlesindendir.

Şu halde rabıtasız bir tek insan gösterilemez.İki türlü rabıta vardır. Rahmani, şeytani.. Hakk için hakka giden yolda, Hakka götürecek, bir salih mürşide Rabıta yaparak Hakka varmak. İkincisi, dünyevi menfaatler üzerinde, yukarıdaki ayet mucibince dünyayı istemek, dünya, nefs ve arzular adına "menfaatler " üzerine rabıta yapıp, inceden inceye düşünerek sonuca ulaşma eylemi. Rabıtayı üç ana başlıkta ele alınmışsa da, netice aynı noktaya çıkmaktadır.[5]

Rabıtanın delillerini nakletmeden önce, bir noktanın da üzerinde önemle durmalıyız.Evliya'ya, mürşid-i kamile inanıyorsan, zaten mecbursun rabıtaya inanmaya. Bu Allah dostları velilere inanmama nasipsizliğinde isen, zaten bu bölümü okumasan da olur.Evliyalara, erenlere, inanıyor da rabıta hakkında şüphede isen; işte ilk ikna edici cümlemiz:Rabıta yapmayı emreden, bu Allah (CC) dostlarıdır.Onlara inanıyorsan, sözlerine de kayıtsız-şartsız inanman gerekir.Peygambere inanıp, Mirac'a gittim demesine-haşa- inanmamak olur mu? Sen de hakiki veliler için, "onlar diyorsa, Hak'tır iman ettim" diyeceksin, Sıddıki Ekber (RA) gibi..Bu düşünce sendeki vesveseyi eritir.Evliyayı reddeten nasipsiz, delalet ehl-i reformcular için dua ederiz.

Kur'an ve sünnette Peygamberler, evliya , veli, mürşid-i kamiller ve mü'min müslümanların olduğu sabittir.Delillerini saymaya bu mini kitapçık yeterli değil.Zaten yukarıda mürşid bahsinde işaret edildi.Şimdi; veliye inanmak kitap ve sünnetle farz olduğuna göre, nasıl olur da onların yapınız, yapmayınız dediği şeylere zıt, aykırı düşünce ve işler içinde olunabilir ? Rabıtaya şirk demek, cümle evliya-i izamı –haşa- kafirlikle suçlandırmak olur ki, Allah Teala bizleri bu dalalete düşürmesin inşallah..(amin)
"Peygamberlik gitti, müjdeciler kaldı " hadis-i şerifine rağmen..[6] O müjdeciler ki, bağlılarını geceler boyu rüyalarda, ve rabıta esnasında müjdelerle sevindirirler biiznillah.

“Rabıtanın delilleri, isbatı; Kitap, Sünnet ve büyük din imamlarının sözleriyle sabittir.Fazladan olarak belirteyim ki; Nakşi yolunun irşad edicileri, topyekün Maveraünnehr, Buhara, Hayve, Semerkant ve Hindistan'ın üstün Hanefi alimlerinden olup, Hacegan kolunun reisi Abdülhalik Gücdevani zamanındaki ikinci asırdan başlatılırlar.Demek ki, 1240 yılına tarihine kadar, hanefi alimleri kendi süluk yola girişlerinde ve müridlerini yola alışlarında rabıta ile amel etmişlerdir.Bu vaziyet Hanefi alimlerinin fiili icma-birleşik kanaati demektir.

Yüksek Şazeliyye, hemen hep Şafii, Yüksek Kadirilik yolunun büyük çoğunluğu Hanbelidir.Mezhepler arası bu birliğin ifade ettiği mana, ilim sahiplerince açıktır.Böyle bir icma- toplu hüküm karşısında ve onun üstünde delil aramak, onları şeriate aykırı bir tutum içinde bulunmakla şuçlamak olur. (Bu da kişiye bela olarak yeter ) (Devam eder inşallah)

Rabıta (2) burada
Rabıta (3) burada

____________________________
[1] Y.Kerimoğlu, Fıkhi Mes'eleler,Kitap 3/232
[2] Al-i imran suresi : 14
[3] Şuara suresi : 89
[4] Kıyamet suresi : 20
[5] Medaric, İbrahim Hilmi efendi, sh: 18
[6] İbn Kesir muhtasarı c.II /1003

6 Eylül 2008 Cumartesi

Yeni dinler tasnifi ve Müslümanların diğer dinlere bakışı / Dr.Ebubekir Sifil

Yumuşak, dönek adamlar, nankör reformistlerin cirit attığı bir düzende; Muhterem Ebubekir Sifil'lere çok ihtiyacımız var.Karamaniye mezhebi son yazılarında kendi iç dünyasının tezadında kafirleri de cehennemden çıkarabilmiştir. Bir Mahmut Aydın'ımız eksikti, onu da hocamızın bugünkü makalesinden öğrenmiş bulunuyoruz.İslam'ı demokrasyaya dönüştürmek isteyen zift adamlar kadar, ehl-i sünnet alimleri de cesur olmadıkça meydan onlara kaldı demektir:

''..Kavramların değişmesiyle değer yargıları değişir; değer yargılarının değişmesiyle de inanç ve hayat tarzları başkalaşmaya başlar. Doç. Dr. Mahmut Aydın’ın Dinsel Çoğulculuk temalı çalışmalarının, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Eğitim merkezlerinde yardımcı literatür kategorisinde esas alınması bu bakımdan endişe vericidir. Muhtemelen aynı kategoride bulunan iki farklı yaklaşımdan birini yansıtan hüviyeti ile “dengeleyici” olması düşünülmüş ise de, mikrofonu elinde bulunduranlarca “bilimsel objektiflik” kriterlerinin dahi –özellikle Sosyal Bilimler alanında– nasıl göreceli bir mahiyete dönüştüğü herkesin malumudur. Bir de mesele “Din” ve “itikad” olunca, burada daha bir hassasiyet gösterilmesi gerektiği izahtan varestedir.'' Ebubekir Sifil

3 Eylül 2008 Çarşamba

Tevessül nedir?

Tevessül nedir ? Buna da İslam'ın birçok manevi cephesini red ettikleri için şirk diyenler var ..
Lügatte; Allah -celle celalühünün- dergahına yaklaştıracak amel işlemek; sarılmak, başvurmak, inanmak, sebep tutmak şeklinde tarif olunmuştur.Salih bir amel veya salih bir zat ile Cenab-ı Hakka yakınlık sağlamaktır.Diğer bir tarife göre, her hangi bir arzusu olan kimsenin "Allah'ım şu sıkıntımın giderilmesi veya şu isteğimin gerçekleşmesi için, falan zatın senin katındaki yeri, mevkii, hakkı hürmeti adına (hatırına) senden istiyorum'' diyerek dua edip, ihtiyacını Yüce Allah'a arz etmesidir.Birçok müfessir tevessülü bizzat yakınlaşmak ve yakın olmaya sebep olacak şeyleri aramak şeklinde tefsir etmişlerdir.

Tefsiri Celaleyn'in haşiyesi Savi tefsirinde "vesile" ayetiyle ilgili olarak, kişiyi Allah' a yaklaştıran herşey vesiledir denmektedir.Tevessül de bu vesilelerden biridir.Dolayısıyla insanı Allah'a yaklaştıran her şey güzel, insanı Allah (CC)'dan uzaklaştıran her şey çirkindir.Buradaki incelik, şirke düşmemektir.

Hiçbir ehl-i sünnet kabir'de yatan için duada bulunurken şöyle çirkin bir itikad içinde değildir.Ey Evliya benim şu işimi gör, şu şeyi benim için yarat.Tam tersi, Ey Allah'ım şurada bulunan senin sevgili dostundur, O'nun yüzü suyu hürmetine, hatırına benim şu işimi bana nasip et.Bir kimse bir veli'nin yarattığına inansa, kafir olur.Yaratmak, halk etmek Allah Teala'ya has bir sıfattır.[1] Nedir ki, seven sevdiğinin hatırına, başkalarına da ihsanda bulunur, dualarını kabul eder.

Yüce Mevlamız Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır :"Halbuki sen aralarında iken Allah onlara azab verecek değildir."[2] Burada açık olarak bellidir ki, müşrikler acıklı bir azap istemelerine rağmen, aralarında Allah katında çok değerli olan Peygamberimiz bulunmaktadır. Bunun için hadis-i şerifte :"Allah bu ümmete, ancak aralarında bulunan zayıfların duası, namazı ve ihlası sayesinde yardım eder...Zayıf sınıfı ihmal etmeyiniz.Çünkü siz zayıflar sayesinde rızıklandırılır ve ilahi yardıma mazhar kılınırsınız"[3] buyurulmuştur.

" Biz, hiçbir peygamberi Allah'ın izniyle itaat edilmekten başka bir gaye ile göndermedik.Onlar kendilerine yazık ettikleri zaman, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve peygamberi de onlara mağfiret dileseydi, elbette Allah'ı Tevvab ve Rahim olarak bulacaklardı." [4] Bu ayeti kerime tevessül'ün en başta ve en büyük delilidir.İbn-i Kesir bu ayet için :"Allah (CC)'ın kullarına gösterdiği yol şudur: Onlardan bir hata ve isyan hali olduğu zaman; Allah Resulüne gidip onun katında Allah'dan af dileyecek, Allah Resulünden kendileri için Allah'dan bağışlama dilemesini istiyeceklerdir.İşte böyle yaptıkları taktirde, Allah onların tevbelerini kabul edecek, onlara acıyacak ve bağışlayacaktır." buyurmuştur.
Bu durumun Peygamber (SAV) efendimizin bedenlerinin bizim hayatımızda yada öteye göçmesi arasında fark olmadığına dair ise birçok vesika mevcuttur.Demek ki, günah işleyen, kendi nefsine uyan her müslüman, Allah Resulüne müracaatla "Ya Resulallah ben nefsime zulmettim, benim için Allah'a duada bulun ki, beni afetsin" yada "Ey Allah'ım sevgili kulun, Habibin ile sana yönelip dua ediyorum, O kulunun hatırına beni afet, yada şu işimi gör" diye dua etmektir.Bunun neresi şirk oluyor ?

Kabe-i Muazzama'nın etrafında dönüyoruz, temsili Allah'ın evi, Allah -celle celalühu- ziyaret diyoruz.Bu mankafalara göre bu durumda Kâbe'nin etrafında da dönmek şirk olmalı değil miydi?
( Gerçi onlar geçmişte, A.Vehhab zamanında Sahabe-i Kiram'ın mezar taşlarını yerle bir ettikleri gibi; Kâbe-i Muazzama'ya mancınıkla saldırmayı da denemişlerdi. )Oysa Kâbe'de bizim ile Allah arasında tevessüldür.O Beyti ziyaret eden, Allah'a konuk olarak gitmiştir.Oysa Rabbül Alemiyn hiçbir şeyin içinde değildir. Mekândan, cihetten münezzeh olarak mecaz iş ve sözlerden, hakikat işaret edilmiştir.

Bu noktada bilinmesi gereken çok önemli hususda -yukarıda geçtiği gibi- mürşid-i kamil Resul ile mürid (sofi) arasında vasıtadır. Adate Hakka giden yolda, Hakkı gösteren bir tabela..Mürşid beni terbiye eder, Resule yaraşır ümmet haline getirir ki, Ol resulün aleyhisselatü vesselamın huzuru saadetine girmeye yol bulabileyim.Bu durumda ahir zaman sofisi ve müslümanı için tevessül bir mürşid ile yapılırsa daha edebe uygun olur."Yarabbi Şeyhim, Efendim ......... kuddise sirruh hazretleri ile sana yöneliyorum, dostunun hatırına beni af eyle, şu işimin olmasına yardım et.." şeklinde tevessülde bulunmak lazımdır.

Medine'ye bile gidince, Ya Resulallah, Şeyhim, Sizin de sevdiğiniz zatın hatırına benim gibi bir günahkarı sizi ziyaret etmem sebebiyle kınamayınız. Sultanımın sizin katınızdaki sevgisine güvenerek, bugün ben huzuru saadetteyim.Beni ve bütün sofileri, sofilerin sevdiklerini, sofileri sevenleri sultanımın hatırına kabul buyur, bizlerin Allah celle celalüh'den mağfiret edilmemizi dile.." diye tevessülde bulunulur. Burada önemli bir husus, ahir zaman sofisi, günahlarının affı, ibadetteki eksiklerinin tamamlanması, kulluk gibi konularda, "medet" istemeyi fazla, dünyevi işlerinde az, yada yapmamaya çalışmalıdır.Zira, sabırsız, hikmeti gözetmeden, tam sadık bir gönülle dilenmeyen "medet"ler, imdatlar, yardımlar, bir hikmet; kader gereği ertelenebilir, bu erteleniş, sofi cahilse, gönlünü bulandırıp, helakine sebep olabilir!

Herşey sebepler zincirinde olur.Ve herşey basamak basamak ve makam makamdır.Bir erin, direk bir tabur komutanı ile vasıtasız, istediği an görüştüğü nerede görülmüştür.Bir şehrin valisine, danışma, sekreter, kalem müdürü, vali yardımcısı gibi şubelerden bir veya birkaçına uğramadan ulaşabilmek nerede görülmüştür. Ebu Süfyan(RA) bile Mekke fethi öncesinde, Efendimiz aleyhisselatü vesselam ile görüşebilmek için, başta kızını, Hz. Abbas (RA)'ı ve Hz.Ali (RA) efendimizi vesile edinmişti. Hz.Ali (RA) efendimiz Ebu Süfyan'a Yusuf suresinden öğrettiği bir ayetle başvurmasını tavsiye etti.[5]

Şu şirkcilere şunu da sormak lazım:Bakınız La ilahe illallah Muhammedürresulullah , kelimesinde, eşhedü'de hep Allah celle celalüh'ün ism-i celalinin yanında Habibinin, Resulünün de adı yazılı. Bizler bu mübarek sonsuz hayat iksiri kelimeleri hep ve inşaallah son nefeste söylemek azmindeyiz. Sizlerse camilerde, Allah isiminden başka, Resulünün ismini bile asmıyorsunuz. Şirk olur (!) diye.Peki bu kelimelerde Peygamber ismini söylemezseniz, acaba imanınızın hükmü ne olur? Bunu hiç düşündünüz mü ? "Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman.." [6] ayetine bakınız."Allah bir işe hükmetti" buyurmadı, "Allah ve Resulü"buyurdu. Sahabe hep ve devamlı "Allah ve Resulü" bilir dediklerinde, Efendimiz (SAV) hiçbir zaman onlara beni niye Allah ile beraber anıyorsunuz, susun, bu şirktir demedi. Zira Resul ile Allah Teala arasında Cebrail (A) vasıta idi.Bu, Allah ile ümmet, insanlık arasında da Peygamberin elçi, aracı, vasıta olduğunu, peygamberin vahye dayalı her hükmünün, tasdik, takrir, fiili, sözlü, Allah'ın muradı olduğunu bilmemezi gerektirir. [7]
Özetlemek zorunda olduğumuzdan, cevabi başlıkları aktaralım:
Adem aleyhisselamın affedilmesi için "Allah'ım beni Muhammedin (SAV) hakkı için afeyle " dediğini, bu surette affedildiğini [8] biliyoruz.

Yine kör bir adamın, iyileşmek için Peygamber -sallahü aleyhi veselleme- gelip müracaatta bulunduğunu ve Efendimizin şöyle dua et dediği ve duadan sonra adamın iyileştiğini: "Öyleyse git, güzel bir abdest al, iki rekat namazdan sonra şöyle dua eyle :'Ya Rabbi, ben senden diliyorum, Rahmet Peygamberi ile salllahü aleyhi vesellem sana yöneliyorum.Ya Muhammed (SAV), ben seninle Rabbıma yöneliyorum, ta ki, gözlerim açılsın.Ya Rabbi, O'nun şefaatini benim hakkımda kabul eyle ve benim de kendim için yaptığım duayı kabul et."[9]

Hazreti Ali (RA) efendimizin :"Hürmetine bulutlardan yağmur beklenilen bir zat terkedilir miy miş ?/ Öyle bir iyilik sever ki, yetimler eline bakar, dullar O'na güvenir." hatırladığı bu şiiri bir zamanlar Ebu Talib söylemiş ve bu şiiri bilen var mı diye Peygamberimiz sorduğunda Hz.Ali (RA) Efendimiz okumuştur. Bunun üzerine Kinane kabilesinden biri de şu beyti okur :"İlahi ! Hamdolsun ki Nebiyy-i Ekrem'in yüzü suyu hürmetine bize yağmur verdin."Efendimiz (SAV) okunan şiirleri çok beğendiğini söyler.[10]

Bir defasında da Hazreti Ali (RA) efendimizin annesi Fatıma bint-i Esed vefat ettiğinde Peygamberimiz şu cümlelerle O'nun için duada bulunmuştur. "Peygamberinin ve benden önceki peygamberlerin hakkı için annem Fatıma bint-i Esed'i affet, O'na kelime-i şehadeti telkin et ve kendisine kabir rahatlığı ver. Çünkü sen merhametlilerin en merhametlisisin."[11]

Abdurrahman bin Sa'd (RA) anlatıyor: İbn-i Ömer (RA) ile beraber oturuyordum.Ayağı birden kasıldı.Ne olduğunu sorunca, kramp girdi dedi.."En çok sevdiğinin adını an da iyi olsun" dedim.
- Ya Muhammed -sallahü aleyhi vesellem- diye nida etti, ayağı hemen düzeldi.[12]
Yine birçok fıkıh kitaplarında, " namazda tahıyyat okuyan kişi, "Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekatühü " dediği zaman, Peygamber efendimizin karşısında olduğunu, selamını işitip, cevap verdiğininin şuurunda olmalıdır" buyurulmaktadır.[13]
Bir başka delilimiz de : İmam Malik hazretleri, emir el müminin Cafer el Mansurun: Kıbleye mi dönüp dua edeyim, yoksa Nebi sallalhü aleyhi vesselimin kabr-i şeriflerine mi ? diye sorduğunda :
- Sen nasıl yüzünü O'ndan (SAV) çeviriyorsun? Halbuki O, hem senin, hem de pederin Adem (A)'in ta kıyamete kadar vesilesidir.Bunun içindir ki O'na yönel.O'ndan şefaat dile." [14] demiştir.
Bu noktada Şeyh Şamil'in mürşidi, Hanefi mezhebinin allamesi, seyyid İbn-i Abidin hazretlerinin kendisinden icazet almakla bahtiyar olduğu; zahir ve batın ilimlerinde "çift kanatlı" lakabıyla meşhur, Mevlana Halid Zülcenaheyn (kuddise sirruh) efendimizin farisi beytlerinden bir dizeyi aktarmadan geçmek olmaz:
"Herkes gelir Mekke'ye; Kabe, Safa, Merve'ye,
Ben ise Senin için, dağlar tepeler aştım ."

Niçin böyle, zira her şey "levlake levlak " "sen olmasaydın (seni yaratmıyacak olsaydım) bu alemi yaratmazdım" sırrında da onun için. Kâbe'de, Adem alayhisselam'da, dünya da, cennette..her şey O aleyhisselatü vesselam yaratılacağı için yaratıldı.Herşey O'nun yüzü suyu hürmetine.Sallallahü aleyhi ve sellem...

İttifak derecesinde nakledilen bir haberde, El Utbi şöyle demiştir.Resulullahın kabri yanında oturuyordum. Bir arabi geldi ve "Esselamü aleyke ya Rasulallah ! Allah Teala'nın şöyle buyurduğunu işittim :'Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Rasul de onlar için istiğfar etseydi; Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.' (Nisa:64) İşte günahlarımdan istiğfar ederek, Rabbime seni şefaatçi edinerek Sana geldim." dedi ve şu şiiri söyledi :
"Ey bu topraklarda yatanların en hayırlısı ve en büyüğü !
Senin güzel kokun ve bereketinle bu vadi ve tepeler bereketlenip hoş oldu..
Senin bulunduğun ve içinde her derde deva ile cömertlik ve kerem bulunan bu kabre canım kurban olsun."
Bu şiiri okuduktan sonra dönüp gitti.O anda beni bir uyku bastı.Rüyamda Rasulallah (SAV) bana :Ya Utbi, arabiye yetiş ve kendisine, Allah'ın onu affettiğini müjdele" buyurdu.
[15]

Bu olayın bir benzeri Hz.Ali (KV)'den de nakledilmiştir.Toprakları üzerine saçıp ağlayan kişiye kabr-i nebi'den "Allah seni af etti" diye bir ses gelmiştir.[16]

Hz.Ömer (RA) efendimizin kuraklık zamanı yağmur duasında "..Rasulünün amcasını vesile kılıyoruz ve senden O'nun hatırına yağmur diliyoruz" diye yalvardığı Enes b.Malik (RA) tarafından bizlere nakledilmiştir. [17]

Mahşer yerinde insanların başta Adem peygamber olmak üzere, bütün peygamberlerden bu sıkıntılı halden kurtulmak için şefaatte bulunmalarını isteyecekler, secdeye ümmetinin şefaati için kapanan Peygamberimiz (SAV)'e "Ya Muhammed (SAV), başını kaldır, söyle sözün dinlenecek.İste isteğin verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek" buyurulacaktır.[18]
Kehf suresi 82. ayetin tefsirinde İbn Kesir :"İyi insanların nesillerinin yeryüzünde kesilmeden devam edeceğine ve ibadetlerden hasıl olan bereket ve şefaattten zürriyetlerinin dünya ve ahirette faydalanacaklarını, bu vesile ile akrabalarının da cennette üst derecelere yükseleceklerine işaret etmektedir.

Medet istemeye bir örnek daha, Sevgili Peygamberimiz sallalhü aleyhi vesellem :"Sizden biriniz, çölde devesi kaçarsa, şöyle desin :Ya ibadallah, (Ey Allah'ın dostu olan kullar) benim devemi tutun ! Zira Cenab-ı Hakkın yerde hazır kulları vardır.Onun devesini ona tutarlar." [19]Bu hadis-i şerifin tecrübe edildiğini imam-ı Nevevi hazretleri nakletmiştir.[20]

Efendimiz (SAV), evden namaza gidenin şöyle dua etmesini bu ümmete tavsiye etmiştir:" Allah'ım, Sana yalvaranlar hakkı için, bu yürüyüşümün hakkı için senden niyaz ediyorum.." [21]

Hz.Ömer (RA) efendimizin Peygamber Efendimizin (SAV) tavsiyesine uyarak Veysel Karani kuddise sirruh hazretlerinden kendileri için af dilemesini istemeleri tevessül için çok mühim bir kaynaktır.[22]
Allah Teala'nın isim ve sıfatları ile tevessül de bilinen ve makbul görülen şeyler cümlesindendir.[23]
Bunun yanında ehl-i sünnet itikadı içindeki bütün tarikatlar, tasavvuf ehli, mürşid halkasında buna benzer çeşitli hadiseler olagelmiştir. Peygamberimizin hırkasını Veysel Karani hazretlerine hediye olarak göndermesi, o hırkanın büyük bir değer olarak halen muhafaza edilmiş olması. Peygamberimiz (SAV) mübarek sakal-ı şeriflerin taradıkları zaman, ashabın dökülenleri toplamada yarış etmeleri, artan abdest suyunu içmeleri, bir cezbe anında omuzundan düşen ridasını orada bulunanlara hediye edip, parçalara bölerek paylaşmaları, Hz.Maviye -radiyellahü anh- efendimizin öldüğünde, Peygamberimizin mübarek tırnaklarının dudaklarının üzerine koyulmasını vaziyet ettiği hep bilinen şeylerdendir.[24]

Sonuç olarak, yukarıda sunduğumuz örneklerin, kalbinde maraz olmıyanlarca kabul edileceği ümidiyle bu sorunun da cevabını özetlemiş olalım.Bu konuda ayrıntılı ve güzel bir çalışma Rabıta ve Tevessül umran yayınlarının bir heyetçe hazırladıkları sizlere nakillerde de bulunduğumuz kitabı tavsiye ederiz.
[1] Yusuf Nebhani, Vehhabilere Cevaplar
[2] Enfal suresi : 33
[3] Nesai
[4] Nisa suresi :64
[5] El Mevahib’ül Ledüniyye, İmam-ı Kastalani sh:291
[6] Ahzap suresi : 36
[7] Necm suresi :3-4 (Tıbyan tef.)
[8] Beyhaki, Taberani
[9] İbn-i Mace'den Osman bin Huneyf (RA)
[10] Ayni, Umdet'ül Kari, IV/12
[11] Ebu Nuaym, Hilye, III /121
[12] İbn Sa'd, et-tabakatül kübra, IV/154
[13] İmam-ı Gazali İhya. I/ 255
[14] Kadı İyaz, Şifa: II /41
[15] İbn Kesir tefsiri, II/306
[16] İmam-ı Suyuti, el-havi, II/482
[17] Buhari, istiska, 3; Ayni, Umdetül Kari, IV/13
[18] Buhari, Müslim, İbn Mace, Darimi
[19] Taberani, el- mucemül kebir, 10/267
[20] Nevevi, Ezkâr, sh: 201
[21] İbn-i Mace
[22] İbn Sa'd 4/163, İbn Hacer, el-isabe 1/220
[23] Razi tefsiri, XV/70-71
[24] Müzekkin Nüfus, sh: 406

1 Eylül 2008 Pazartesi

memlekette olmak çok güzel


Mübarek Ramazan-ı Şerif ayına kavuştuk, inşaallah kadrini bilenlerden olarak; hürmette kusur etmeden bu mübarek ayın hakkını ifa eyleyenlerden oluruz.

Ben hem mübarek aya, hem memlekete hem sevdiklerime de kavuşmuş oldum. Birgün önce yanan kavrulan memleket, ramazan ‘’bir’’ deyince yağmur ve ardından serin rüzgarlarla mü'minlerin yüzünü güldürdü.Korkan nefislere ''gereksiz tasalanma'' dedi tebessüm ederek.

İnsanları henüz izlemeye başlamadım.Bir kere sokağa çıktım. Nete de yine zaman bulamıyorum.Söz gelimi gazete ve makale de okuyamıyorum. Akşam haberlerine bakamadım. Bir kopukluk var yeniden bir düzen olur elbette ama çok da şikayetçi değilim açıkçası..
Hele şu anda mutfaktan burnuma gelen annemin maharetli iftar hazırlıklarının kokusundan hiç şikayetçi değilim.
Ben yazmasamda, okumasam da, izlemesem de dünya dönecek; olacak olan olacak.Kaderde yazılanlar yaşanacak.

Sağlığımız çok şükür yerinde, merak eden dostlara haber vermek için kendimi zorlayarak bu satırları karaladım.. Yani ''biraz ara'' devam ediyor aslında. Akıl, iman ve sağlık büyük nimet..Para pul maddiyat da sonraki nasiplerimiz..

Ezanları dinlemek, hissetmek çok güzel.Memleketi özlemişim.