1 Mayıs 2008 Perşembe

anne-babamızın anlamı

İnsan, Allah (cc)’ın en güzel bir biçimde yarattığı, sayısız nimetlerle donattığı, yeryüzünde kendine temsilci seçtiği çok değerli bir varlık.Bu varlığın yeryüzüne geliş şekli, çoğalması da bilindiği gibi doğumla gerçekleşmektedir.
Doğumla..Ne tuhaf, hep gördüklerimize alıştığımız (kanıksadığımız) için, kimi zaman normal, hatta sıradan, dahası kolay ve basit şeyler olarak yaşamın bir parçası olmuştur en muazzam hadiseler.
İnsandan insan çıkmaktadır oysa..
Bu cümleyi tok karın ve beyinle algılamak, idrak etmek mümkün değildir.''İnsandan insan çıkıyor.'' Yokken varlığa geliyor bir muşmula suratlı..Hatta ilk doğumda kimisi pek çirkin oluyor, ama kısa sürede; çok kısa sürede saatler içinde misler gibi ''bebek kokan'' yumuş yumuş bir şey..
Evet bir ’’şey’’..Anılır bir şey değilken, varlığa geliyor ve yokluktan, varlık dünyasında ''muhatap'' ve ''seçiliyor''.
Seviliyor, seçiliyor, sınamaya tabi tutuluyor. Sevgide ve varsa aşkta ve elbette kullukta sınamaya..
İnsandan insan çıkıyor.
Çocuğun iç ve dış dünyasının, ruhi yapısının dayanağı ve manevi aleminin mimarları hamilelikle birlikte anne ve sonra baba.. Allah Teala; “Biz insana anne ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Zira annesi onu karnında, zorluğa uğrayarak taşımış, onu güçlükle doğurmuştur.”( Ahkaf,15.)

Hiçbir dinde, felsefede, izm’de ana-babaya saygı ve iyiliğin bizim dinimizde olduğu kadar geniş bir yeri yoktur. Dini kaynaklarımızda konuya geniş bir şekilde yer verildiğini görürüz.Gerek Kur’an-ı Kerim’de gerekse hadislerde çoğunlukla Allah’a kulluk görevinin hemen ardından ana-babaya karşı saygı ve iyi davranma gelmektedir.
Nisa sûresinin 36. ayetinde; kendisine ibadet edilmesini ve hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrettikten sonra ana-babaya iyilik edilmesini emretmiştir. Kur’an-ı Kerim’de ana-babaya saygı konusunun en geniş şekilde yer aldığı İsra sûresinde;
(23.) ''Rabbin şunları hükmetti: Kendisinden başkasına ibadet etmeyin. Anne ve babaya iyi davranın. Eğer onlardan biri veya ikisi yanında ihtiyarlığa ererse sakın onlara ' öf ' deme. Onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle.
(24.) Merhametinden dolayı onlara alçak gönüllülük kanadını indir ve de ki: "Rabbinı, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse, Sen de onlara öyle rahmet et!" buyurmuştur.
Müfessirler anne-babayı hoş tutmanın Allah’ın emri olduğunu beyan etmişlerdir. Ana-babaya şükretmeyi (teşekkür gibi güzel söz ve davranışları) Allahu Tela kendisine şükürden saymıştır.Bu son derece önemli bir hadisedir.
''Öf bile deme..Ne içinden, ne yüz hatlarınla, ne bakışlarınla, ne tavırlarınla, nede sözlerinle.Veysel Karani Hazretleri bu ayeti de o derece özümsemiş ki; anneye ittaat gereği, Allahrasulünü (en güzel selat ve salamlar O’na olsun) dünya gözüyle görme bahtiyarlığına, bu sebeple erişememiştir. İstese, ''annem beni nasılsa görmüyor, aklı ermiyor ben bir gece daha kalıp alişan Efendimizi görüp onca yolu görmeden geri dönmiyeyim'' diyebilirdi. İşte anne-babaya itaatin, onları incitmemenin ALLAH RIZASI olduğunu bilenlerin hali. Bu örnekten sonra konuyla ilgili ayetlerin tefsirlerini buraya tek yazıda alırsak, yazı hacmini çok aşacak. Anlarsak yalnızca bir ayet, bir hadis ve bu olay üzerinde düşünmek yeter de artar bile.
Zamanın devri döner, bu kez cocuklar büyür, ana-baba yaşlanır, bu defa onlar ilgiye, yardıma muhtaç hale gelir. Özellikle de sevgiye, hürmete muhtaç..Bu dünyada son demlerini yaşayan misafirler onlar. Artık roller değişmiştir. Biz onların koynunda ilk demlerimiz yaşadık, onlar bizim koyumuzda son demlerini..Garip tecelliyat.Ve onlar bizim ya cennetimiz ya cehennemimiz olabilirler.Seçim, bizim irademizde!
Efendimiz (sav): “Cennet anaların ayakları altındadır.” Buyurdu.( Nesaî, Cihad, 6. ) Dileyen o cennet kapısının eşiği ayakları elleriyle yıkar paklar, ana-baba rızası alır, dileyen merhametsizce çelme takar, kendisi azaba takla atar!
İşlerim ters gidiyor, yada önemli işim var diyenler. Buhari ve daha başka muhaddislerin kaydettiği uzunca bir hadiste, insanların zor durumdayken yapacakları duanın kabul edilmesini sağlayan iyiliklerin başında ana-babaya saygı ve ikramın geldiği bildirilmiştir.( Buharî, Edeb, 5; Müsned, 11, 116.) Anne-babanı memnun et, Yaradan da seni memnun etsin. Formül bu.

Efendimiz (sav) en sevimli olan amelleri sayarken, vaktinde kılınan namazdan sonra ana-babaya iyilik yapmayı zikretmişlerdir.( Müslim, İman, 36.)

Dünyada huzura, ahirette ebedi saadete kavuşmak anne ve babaya iyi davranmaya, onları memnun etmeye bağlıdır.
Meryem sûresinde (41-48) Hz. İbrahim ile babası Azer arasındaki bir diyaloğu aktaran ayetler, evladın ebeveynine karşı tavrının nasıl olması gerektiğini göstermesi bakımından da ilgi çekicidir. Burada Hz. İbrahim Azer’e her sözünün başında “babacağım”diye hitap eder. Babası, müşrik olmasına, son derece kaba ve tehditkar ifadeler kullanmasına rağmen yine de saygısını koruyarak “selam olsun sana, rabbimden senin için (mağfiret) dileyeceğim” der.

Kur’an-ı Kerim’de ana-babaya iyilik emredilirken onların mümin olmaları şart koşulmamıştır. Ana-babaya saygı ve iyilik sırf ana-babalık vasfını taşıdıkları içindir. Bu da önemli bir nüktedir.İnsan, dinsel yada toplumsal yapı yada kanunlardan uzak olsaydı bile anne-babasına analık ve babalık özelliği emekleri sebebiyle, minnet/şükran duygularını da aşan bir anlama ile saygılı olurdu. Çünkü sevgi bir emektir ve en güzel sevgi anne-baba kalbindedir.
Hz. Peygamber (S.A.V.) büyük günahları, “Allah’a ortak koşmak, ana-babaya asi olmak ve yalan şahitliği yapmak” şeklinde sıralamıştır. (Buhari, Edeb, 1; Müslim, İman, 143, 144.)Evladın ebeveyne karşı yakışıksız davranışları günahların en büyükleri arasında yer alır. Ana ve babasına isyan eden bir evlada; Cenab-ı Hakkın rahmet etmeme durumu, bir İslam gerçeği ve inancıdır.

Yine Hz. Peygamber (sav), ''Allah’ın dilediği birçok günahın cezasını kıyamet gününe kadar erteleyeceğini, ancak ana-babalarına asi olanların cezasını dünyada başlatacağını'' belirtmiştir. (Zehebî, s.44.)

Öyleyse bugün, ana-babalarımıza yaptığımız davranışlarımız, yarın çocuklarımızdan beklediğimiz şeyler olmalıdır. Ayrıca onların beddualarını değil, dualarını almaya çalışmamız lazımdır. Çünkü Allah Rasûlü; Allah’a sunulup da geri çevrilmeyecek dilekler arasında ana-babaların evlatlarına yaptıkları bedduaları da saymıştır.( Buharî, Edeb, 5.)Vefatlarından sonra da onlara iyilik yapabiliriz.

Bir adam “Ey Allah’ın Rasûlü, anne ve babamın vefatlarından sonra da onlara iyilik yapma imkanı varmı, ne ile onlara iyilik yapabilirim?” diye sordu. Rasûlüllah (S.A.V.) “Evet var” dedi ve açıkladı.
“Onlara dua, onlar için Allah’tan günahlarının affedilmesini talep etmek, onlardan sonra vasiyetlerini yerine getirmek, anne ve babasının akrabalarına karşı da sıla-ı rahim ifa etmek, anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmak.”( Ebu Davut, Edeb,129.) Öldüklerinde arkalarından bunlar yapılan insanların, yaşamlarını ganimet bilmelidir.
Yazı uzadı, son olarak benim çok dehşete düştüğüm ve Alemlere Rahmet olarak gönderilen, adı güzel, kendi güzel olan alişan efendimiz sallalhu aleyhi vesellemin, mübarek dillerinde ümmetin uyanık olması için buyurdukları çok önemli ikazla noktalıyalım:
Müslim, Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah (.sav) buyurdu ki: "Burnu yere sürtülsün, burnu yere sürtülsün, burnu yere sürtülsün." Kim ey Allah'ın Rasûlü! diye soruldu, o da şöyle buyurdu: "Yaşlılık halinde ebeveyninden birisi yahut ikisi yanında bulunup da sonra buna rağmen cennete giremeyen kişinin."
Buharide ise: Ebu Hureyre'den, Peygamber (sav)'dan dedi ki: "Yanında anıldığım halde bana selat (ve selam) getirmeyen adamın burnu yere sürtülsün, Anne-babası yahut onlardan birisi yaşlılık halinde yetişip de onlar vasıtasıyla cennete girmeyen kişinin de burnu yere sürtül¬sün. Ramazana erişip de sonra kendisine mağfiret olunmadığı halde Rama¬zan ayını bitiren kişinin de burnu yere sürtülsün."