18 Nisan 2010 Pazar

Belden sıkma pardösüler, avuç içi eşarplar..


28 şubat dışardan, para pul içeriden vurdu

Bazen seksenli, doksanlı yılları özlüyorum. Lise ve üniversiteye talim ettiğim zamana tekabül eden yılları yani.

O yılları ama o yıllarda, hala uçup gitmemiş gençliğimi değil..

Saçma sapan lise müfredatını veya bir sömestrde kapısını ancak dört, beş kere açtığım kampusları da..

O günün heyecanlı, azimli ve takva sahibi insanları tütüyor burnumda.

Ha bre okuyan gençleri, dolu dolu sohbetleri, tarih dolu, bilgi dolu konferans ve seminerleri özlüyorum..

Şiir gecelerini.

Kimsenin, dini kendi saçma sapan yaşayışıyla tevil etmeye kalkışmadığı zamanları..

'Şekilci olmayın!' diye diye Müslüman'ın kızını, erkeğini halden hale sokan şekilsizlerin, bu günün 'ucubelerini' hazırlayan melanetlerin türemediği çağları..

O yıllarda 'hayat iman ve cihattı' yalnızca.

Sade ve etkileyiciydi.

ABD adına, tüm emperyalistler adına 'Mardin Fetvasını' gürültüye getirmek için komisyonlar kurulmamıştı daha.

Alengirli ve akçeli işler daha patlamamıştı.

'Bir ideal sahibi olmak' kifayet ediyordu.

Onun için solcu, faşist fark etmez; bir tek 'davası olan' muteberdi insanların gözünde.

Herkes, mücadelesini verdiği fikrin 'yaftasını' taşımaktan gurur duyardı.

Yalnızca 'eyyamcılardı' insandan sayılmayanlar.

İnkâr furyası hâlâ başlamamıştı.

Her gün yeni bir saza şarkı olmak yoktu.

'Hem öyleyim, hem böyle' sezonu daha açılmamıştı.

Yamukluk, 'her ortama ayak uydurma' övünülecek bir şey değildi.

..

Artık dünyaperestliğin muteber olduğu günlerdeyiz..

'Her yol uyar' aforizmasının dillere pelesenk olduğu zamanlarda..

'Hayat para ve makamdır'

Yeni trendin Müslüman camiayı getirdiği son noktaydı bu.

Ne mücahitlik kaldı, ne adam gibi sakal, ne eşarp, ne pardösü.

Hele 'bıyık bırakmak' İslami camia içinde kerih bir şey gibi algılanır oldu.

Mücahit, Enes, Şeyma, Esma, Talha gibi Ashap-ı hatırlatan, İslami kökleri işaret eden isimler yerlerini daha modernlere bıraktı.

Daha açık gözler, bu 'ağır' isimlerin ya başına ya sonuna modern/uyduruk isimler eklediler.

Böylece yeni trent, 28 Şubat ürküsünü de arkasına alıp, mücahitliğin mahiyeti kadar, onu çağrıştıran isimleri, sembolleri de büyük ölçüde sildi.

Belden sıkma pardösüler, avuç içi eşarplar..

Kadınların hali pür melâli de aynı oldu.

Nerede o seksenli yıllarda ki çarşaf gibi başörtüler!

Nerede o, giyildiği zaman insanı içinde kaybeden pardösüler!

Artık sohbetten sohbete, kitaptan kitaba koşturan şuurlu kızların yerini, vizyon filmleri ve moda da son trendi kovalayan 'avareler' aldı.

Yeni moda tesettür de bu yeni jenerasyonun omuzlarında yükseldi.

Bu trent ilkti.

Bin dört yüz yıldır ilk: Ne yapsan, ne etsen tesettürlü sayılıyordun.

Tesettür, tesettür olalı böyle bir acayiplik görmemişti ya..

Artık kızlar başlarını bağlıyor ama makyajsız çıkmıyorlardı.

Eşarpları vardı ama avuç içi kadarlardı.

Başörtüsünü, pardösünün ön ve arkasından sarkıtmak arkaik bulunuyordu.

Kaldı ki, öyle bir şey isteseler de mevcut eşarplarla mümkün değildi.

Dünün mağduru, mücahit müteahhitlerin çocukları, artık ulu orta yerlerde mücahide sevgilileri ile kol kola gezip tozuyorlardı.

Artık onların da kendi içlerinde gericileri, ilericileri vardı.

Kadınla tokalaşmayana dudak bükülüyordu.

Ortama ayak uyduramayıp kızlı erkekli gezilerde, eğlencelerde görünmek istemeyenler dışlanıyordu.

Bazıları, bazılarına giyiminden, tavır ve hareketlerinden dolayı yobaz muamelesi çekiyordu.

Bir yaman çelişki yaşanıyordu ki hafazanallah.

'Hayat iman ve cihattır', 'mülk Allah'ındır' çıkmalarını hiç bir araba, dükkan veya evde rastlamak imkansızdı artık.

İman ve cihat kesmez olmuştu mustazafları.

Para onları, tek kelimeyle, bozmuştu.

Dünün, mağdur ama mağrur kesiminin üzerinde odaklandığı iki nokta kalmıştı.

Bir; 'Müslüman iyi giyinmeli' mottosu.

İki; 'Müslüman'a zengin olmayı yasaklayan bir ayet yok' aforizması.

Kendini, giyinmeye ve para biriktirmeye fetva devşirmek için paralayan yepyeni bir kitle var artık.

..

Bir gençlik, bir gençlik..

Gerisini biliyorsunuz zaten.

Üzgünüz...Hem de çook.

timeturk