13 Kasım 2008 Perşembe

Sahte tarikatler de vardır.

Pekçok şeyin alt-üst olduğu, kavramların ve kurumların birbirine karıştığı şu ahir zamanda, sahtelerle, hakikileri ayırt etmek bir mesele oldu. Sapık fikirler, sapık mezhepler, sapık meşrepler, sapık tarikatler asıllarını bazen medyanın zorlaması ve pompalaması ile gölgede bırakır gibi oluyor..!

İslam gibi görünüp, kendi çıkarlarına İslam’ı, tarikatleri, gerçek şeyhlerin mevkilerini alet edenleri; zaten bunların asıllarına da düşman olanlar, alet edip amaçları uğruna kullanıyor. “Ayinlerinden” dakikalarca, günlerce ve manşetlerden çarşaf çarşaf bahsederek milletin gözünden bu sahtekarlarla birlikte, asıllarını da düşürmeyi, soğutmayı ve uzaklaştırmayı hedefliyorlar..!

Cumhuriyet devrimleriyle yasaklanan tarikatlarin, denetimsiz sahtelerinin cirit atmasına sebep verip vermediği bu noktada düşünülmelidir! Fıkıh ve ilmihal bilmeyen, asrın hastalıklı ve bunalımlı insanı, manevi açlığını bir takım derviş kisvesine bürünen şeytanlarda doyurmaya çalışınca; bu çok sürmedi ve ilahi tokat bu sahtelerini birer birer gözler önünde rezil etti !

Tarikat heveslileri, şeriatı bilselerdi, kendileriyle, bir yakını-mahremi olmadan şeyh bozuntusuyla aynı odada yalnız kalmanın hiçbir şekilde mümkün olamıyacağını idrak eder, derhal o mekanı ve şeytanı terkederlerdi ! Kadınlı erkekli şeyh babalarıyla zikir (!) yapmanın, kendisine cinsel taciz yapmak adına tehdit eden şeytana teslim etmeden önce, o pisliği terkeder ve polise taa işin başında ihbar ederdi, zavallı kadınlar !

Tarikatın (T)si ile bile alakası olmayan bu düzenbazları, şeriatın emirlerine uyma zorunluluklarının olmadığını sanmak cehalet ve ahmaklığıdır, işbu neticeyi gözler önüne seren. Zorla para isteyen ve toplayanlar, zorla dini nikah(!) kıyıp, kızların namusuna kıyanlar, zorla kadınları odalara kapatıp, sonra da çarpılırsınız diye tehdit edenlerle, Amerika da ki Maharaşinin “Transandal Meditasyon Cemiyeti” Türkiye şubesi arasında “taktik” farkları dışında “sömürü” açısından hiçbir fark da yoktur aslında..

Yine Amerika’nın-HAŞA- yeni İslam Peygamberi (!) Reşit yada Reşat Halifesinin; dini yenilemek adına çıkışından, Yaşar Nuri tarikatı ile (!) paralelliği anlaşıldığında, CHP Başkanı Deniz Baykal’ın Amerika’da ki Moon tarikatinin ayinine katılışı böylelikle yadırganmadan, meclis başkanvekili Kamer Genç’in tarikat kurmaktan bahsetmesi idrak edilmiş olur !.

“ Sizin için Deccal’den daha çok, Deccal olmayanlardan korkarım” buyuran -sallahü aleyhi vesellem- efendimiz’e “Onlar kimlerdir Ya Resulallah ?” diye sorulduğunda, Resul : “Onlar saptırıcı imamlar (önderler)dir.” (Ahmed b. Hanbel ) cevabıyla aslında o eskimez günden, bu yıpranmış günümüze ışık değil midir ?

Fıkhı zahir olan şeriatin nasıl ehl-i sünnet ve cemaat dışı 72 sapık kolları mevcut ise; fıkhı batın tasavvufun da ehl-i sünnet ve cemaat dışı 11 sapık kollarının bulunduğunu Marifetname adlı eserden öğreniyoruz.

“Tasavvuf bir ilimdir ki, Cenab-ı Hakkan sıfatlarından ve O’na nasıl ereşilebileceğinden bahseder. Kulu bu ilmi öğrenmeye sevkeden Allah sevgisidir. Kalbinden Allah -celle celalühü- gayrisini temizleyen sofi bu ilmi öğrenir. Çünkü tasavvuf, kişinin Allah’dan başka her şeye karşı olan sevgisini, kalbinden atması ve gönlünü yalnız Cenab-ı Hakk’kın muhabbetine bağlamasıdır. Ehl-i sünnet ve cemaat üzere itikadını düzeltip, Hz.Peygamber -sallahü aleyhi vesellem- efendimizin sözlerine, hareketlerine ve ahlakına uyup izinden gitmektir ki, kötü ahlakını değiştirip en güzel ahlakı benimsemek, daimi ve içten gelen bir duygu ile Allah’ın zikrine devam etmek ve bu yolla O’nun -celle celalühü- huzuruna varmaktır.

''555 hicri yılında mutasavvıflar 12 fırkaya bölünmüştür. Bunların bir tanesi şeriata, ehl-i sünnet ve cemaate uymuş, hidayet yolunu bulmuş ve dileğine ermiştir. 11 fırka ise bid’at yoluna sapmış, sapıklık çukuruna düşmüştür. Bu fırkalar : Evliyaiyye, Hübbiyye, Şemrahiyye, Ebahiyye, Haliyye, Hululiyye , Hururiyye, Vakıfiyye, Mütecahiliyye, Mütekasiliyye, İlhamiyyedir. Bunların hepsinin fikri bozuk, fesat ve fitne doludur. Bunlardan uzat olan Allah’ a yakındır.''

Bu fırkaların ortak ve belirgin özelliklerini özet olarak aynı eserden aktaralım: ‘’Bunlara göre salik veli mertebesine ulaştığı zaman, şeriatın ekirlerini yapmak mecburiyeti yoktur ve Peygamberlerden üstün olur. Hatta haram olan şeyler bile o kula helal olur. Herkesin malı, karısı helaldir alırız derler. Bir fırka çalgı çalıp oynar ve bu esnada şeyhimizden bize hal gelir derler. Güzellik Allah -celle celalühü- sıfatlarından olduğu için, güzel kadın ve oğlana bakarız derler. Canımız, bedenler Allah’ındır der ve birbirlerine sarılıp öpüşür, halka olup tepinirler. Bir kısmı da kendimizden geçtiğimizde huriler bize gelir, onlarla yatar ve sonra da gusül alırız derler. Bir kısmı da biz riyadan korktuğumuz için, sapıklar gibi kıyafetlere (şekillere) bürünür öylece halkın içine karışırız derler. Bir kısmı da bu dünyaya gelmekten maksat vücudu beslemektir der, kapı kapı dilenirler. Son olarak bir kısmı da, şairlerin, ediplerin kitapları Kur’an gibi gerçek yolu gösterir. Hepsi de hakikattir, çünkü bunlar ilahi ilhamlardır. Onları okumak yeterlidir derler.’’[1]

Bediüzzaman Said Nursi rahmetullahi aleyh’de ehl-i tarikatın düşebileceği vartalar, tehlikeler başlığında özetle şu noktalara dikkatlare çekmiştir :
1- Sünnet-i Seniyyeye tamam uymayan bir kısım ehl-i sülük, velayeti, nübüvvetten üstün görürler.(Bu husus İmam-ı Rabbani -kuddise sirruh- hazretlerinin Mektubatında da çeşitli vesilelerle açıklanmıştır)
2- Evliyayı, sahabeden üstün görmek.
3- İfrat ile tarikat taassubu taşıyanların bir kısmı adab ve evradı, sünnet-i seniyyeye tercih etmekle sünnete muhalefet edip, sünneti terkeder, fakat virdini bırakmaz.
4- Bazı müfritler de, ilhamı vahiy gibi sanır. (Oysa İmamı Rabbani hazretlerimiz -kuddise sirruh- ilham ve keşif de hata olabileceğini, ehl-i sünnet ve cemaat akaidi ile ölçülmesinden sonra keşfin sahibine delil olabileceğini sarahaten mektuplarında uzun uzun izah etmişlerdir)

Günümüzde yaygın olan bir aşırılığı da belirterek noktalıyalım : “Benim şeyhim her şeyi bilir.” Cümlesi şirktir. Senin şeyhin –haşa- Allah mı ? Allah -celle celalühü- dan başka hiçbir şey, varlık herşeyi bilemez. Peygamberimiz -sallahü aleyhi vesellem- yahudi kadının getirdiği koyundaki zehiri bilemedi ve yemeye başladılar. Cebrail (A) hikmeti ilahi onlar bir-kaç lokma yedikten sonra gelip zehiri haber verdi. N.Fazıl -rahmetüllahi aleyh- bu olaya “Çöle İnen Nur” adlı eserinde “Şehid Peygamber” başlığını vermiştir. Gerçekten, sahabisi zehir dolayısıyla şehid olan Peygamber bu olaydan takribi iki sene sonra ahirete geçmiştir. Yine Yakup Peygamber (A) çok uzak olmayan mesafedeki Yusuf’unun kuyuya düştüğünü-Allah bildirmediği için- bilememiş, ama yıllar sonra hırkasını çok uzak mesafelerden kokusunu-Allah bildirdiği için- duymuştur. Bu ve benzeri olayları alt-alta sıralamak mümkündür. Burada anlaşılması gereken şey, Allah dilemedikçe ve sevdiği kuluna bildirmedikçe kul, değil gavs; yukarıda görüldüğü gibi Peygamber dahi olsa bilinmezi bilemez..

Öyleyse, benim şeyhim, Allah Teala’nın bildirdiğini bilebilir, diye itikat etmelidir. Aksi düşünce, Allah korusun insanı küfre götürür.

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNE GÖRE (ÖZETLE) TARİKATIN FAYDALARI :

Hak tarikat: İman inkişaf eder, itikad edilen taklidi bilgilerde aynen yakiyn derecesinde zuhuratlar açığa çıkar. Makine-i insaniyenin merkezi ve zembereği olan kalbi, tarikat vasıta olup, işletmesiyle ve o işletmekle, sair letaifi insaniyeyi harekete getirip, netice-i fıtratlarına sevkederek hakiki insan olmaktır. Alemi- Berzah ve Ahiret seferine, tarikat silsilelerinden bir silsile ile iltihat edip ve o kafile-i nuraniyye ile ebedül-abad yolunda arkadaş olmak ve yalnızlık vahşetinden kurtulmak ve onlarla dünyada ve berzahta manen ünsiyet (yakınlık ) etmek; evham ve şüphelerin hücumlarına karşı, onların icmaını ve ittifakını istinad edip, her bir üstadını (şeyhi) kavi bir sened ve kuvvetli bir bürhan derecesinde görüp onlarla o hatıra gelen dalalet ve şübehatı defetmektir.

İmandaki Marifetullah ve marifetteki Muhabbetullahın zevkini, safi tarikat vasıtasıyla anlamak ve o anlamakla dünyanın vahşet-i mutlakasından ve insanın kainattaki gurbeti mutlakasından kurtulmaktır.İman, şecere-i Tuba-i Cennetin bir çekirdeğini taşıyor. İşte tarikatın terbiyesiyle, o çekirdek neşvünema bulur, inkişaf eder.”[2]
[1] Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz. Marifetname, c.2 sh: 35 vd. madde: 7 (1980 basımı )
[2] Bediüzzaman Said Nursi hz.leri, Mektubat, sh: 500-503