31 Ekim 2010 Pazar

Bediüzzaman hazretleri..

"Üçüncü olarak Bediüzzaman merhumun o tesbit ve beyanları Risale-i Nur hakkındaki külli bir tavsiften ibarettir. Risaleler'in her bir cüz'ü, her bir pasajı ve cümlesi için ferden ferda geçerli bir hususiyet olarak anlaşılmamalıdır.

Bu noktayı biraz açalım: Bediüzzaman, Risale-i Nur'un Kur'an'ın bir tefsiri olduğunu, ihtiva ettiği hakikatlerin Kur'an'a ait olduğunu ve kendisinin sadece bir "tercüman" mesabesinde bulunduğunu sıklıkla ifade eder. Aslına bakılırsa bu bir hakikattir ve sadece Risale-i Nur'a mahsus değildir. Kur'anî hakikatleri şerh ve beyan eden her çalışmanın kıymeti, aslında dile getirdiği hakikatlerin kaynağına racidir." Dr.Ebubekir Sifil

30 Ekim 2010 Cumartesi

Karaman hocanın “Var”ları ve “Yok”ları / Dr.Ebubekir Sifil

Hocanın, recmle ilgili yazılarını nihayetlendirirken kullandığı ifade hayli dikkat çekici: "İslam alimleri arasında recim cezasının değişmez bir ceza olmadığını veya Yahudi şeriatına ait olan bu cezayı İslam'ın kaldırdığını ve şeriat adına uygulamanın mümkün ve caiz olmadığını savunan önemli isimler vardır. Bu sebeple günümüzde İslam aleyhine kullanılan ve insanları İslam'dan korkutmaya yarayan bir cezayı sahiplenmek ve savunmak uygun değildir."

Tarihin herhangi bir döneminde İslam'ın herhangi bir hükmünü tartışmaya açan birisinin varlığının bizi "bu hüküm tartışmalıdır" noktasına götürmesi normal değil. Prof. Dr. Hayreddin Karaman hocada sıklıkla görmeye başladığımız bu tavrın -hoca Fıkıhçı olduğuna göre- usulî/metodolojik ve fıkhî bir izahı da olsa gerek.

Bizim bildiğimiz şudur: Eğer herhangi bir konuda icma, özellikle de "kat'î icma" varsa, daha sonraki bir ihtilafın o icmaın ifade ettiği bilgi ve bağlayıcılığa tesiri olmaz, icma ile ortaya konulmuş bulunan hakikat hakikat olmaktan çıkmaz. O muhalif görüş icmaı tartışmalı kılmaz, tam tersine, icmaya aykırılığı sebebiyle o görüşün kendisi gayri muteber addedilir.

Nitekim hoca da birçok yazısında bu noktanın altını çizmiştir:

"Değişmez sahih geleneğin en önemli dayanaklarından biri de icmâdır. Genel olarak alındığında icmâ delilinin kesin ve bağlayıcı olduğunda ittifak vardır..."1

"Bir konuda bütün müctehidler aynı şeyi söylemiş olurlarsa icma oluşur ve buna muhalefet edilemez..."2

"Mü'minlerin yanlışta, yanılgıda birleşmeyecekleri"ni bildiren hadis, eğer onlar bir hükümde ittifak etmiş iseler (icma meydana gelmiş ise) bunun yanlış ve batıl olamıyacağını gösterir..."3

"Dinin ictihada dayalı olmayan, naslarla ve bunlar üzerinde oluşmuş icma ile sabitleşmiş kısmında ictihad da yapılamaz, değiştirme, düzeltme ve ıslahata da gidilemez..."4

Daha pek çok örnek verilebilinirse de, bu alıntıların, icma konusunda Karaman hocanın tabir yerindeyse "teoriyi ortaya koyma babında" söylediklerini net olarak yansıtmaktadır.

Ne var ki iş, tek tek konuların tartışılmasına gelince hoca sanki bu söylediklerini unutuyor ve Sahabe döneminde vuku bulmuş, dolayısıyla "kat'î" olduğu tartışma götürmeyen icmalara muhalif görüş serd etmekte bir beis görmüyor.

Bir an için Fıkıh tarihini gözünüzün önüne getirin, Sahabe'nin ictihad ve fetvaları bize kadar ulaşmış bireylerinden mezhep kurucu müctehidlere ve diğer fukahaya kadar Fıkıh konusunda söz söylemiş, eser yazmış, talebe yetiştirmiş bütün isimleri hızlıca hafızanızdan geçirin; "İslam alimleri arasında recim cezasının değişmez bir ceza olmadığını veya Yahudi şeriatına ait olan bu cezayı İslam'ın kaldırdığını ve şeriat adına uygulamanın mümkün ve caiz olmadığını savunan önemli isimler vardır" cümlesini onaylatabileceğiniz bir kişi bulabilecek misiniz?

Ya da şöyle soralım: Modern zamanlara gelene kadar içtihad ehli, dolayısıyla icmada görüşü itibara alınacak bir tek Allah kulu recm cezasının değişebilir bir ceza olduğunu, Yahudi şeriatına ait olan bu cezayı İslam'ın kaldırdığını ve onu şeriat adına uygulamanın mümkün ve caiz olmadığını söylemiş midir?

Meselenin bir diğer vahim boyutu, hocanın yukarıda alıntıladığım son cümlesinde yatıyor: "Bu sebeple günümüzde İslam aleyhine kullanılan ve insanları İslam'dan korkutmaya yarayan bir cezayı sahiplenmek ve savunmak uygun değildir."

Bütün fikir dünyalarını, modern algılara ve değer yargılarına ters düştüğünü düşündükleri İslamî değer ve hükümlerde "tadilata" gidilmesi gerektiği söylemi üzerine oturtan modernistlerden duymaya/okumaya alışık olduğumuz böyle bir cümlenin hocanın kaleminden dökülmesi konusunda ne düşünmeliyiz? Birtakım İslamî değer ve hükümlerin "şiddet içerdiği", "insan haklarına aykırı olduğu"... gibi gerekçelerle İslam'dan tecrit edilmesi gerektiğini savunan tipik modernist söylemle hocanın bu tavrı arasında ne farkı var?

Devam edecek

1 http://www.hayrettinkaraman.net/kitap/meseleler/0477.htm

2 http://www.hayrettinkaraman.net/makale/0559.htm

3 http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/laikduzen/2/0104.htm

4http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/turkiyeveislam/0110.htm

7 Ekim 2010 Perşembe

Abdülaziz Bayındır'dan Zırvalar / Murat Yazıcı

"Doçent" titrini taşıyan (şimdi "profesör"olmuş) bu kişinin bir kitabı elime geçti:


"Duada Evliyayı Aracı Koyma ve Şirk", İstanbul, 2001.

Kitap belli ki Sünnî Müslümanları şirk iftirasıyla karalamak için yazılmış. Bu tezini ispatlamak isterken mantık dışı ve zorlama yorumlar yapmakda, netice olarak çok yerde zırvalamaktadır. İleride bu kitapda yazılı sapık görüşlere teferruatlı cevaplar yazmak ümidindeyim. Şimdilik birkaç pasaj nakledip üzerine kısa yorum yapacağım.

Bayındır demiş ki:

"Ayet metninde geçen “min dûn’illah = Allah’ın dûnundan” ifadesi “Allah’ı bırakıp da...” şeklinde tercüme edilmiştir. Bu tercüme yanlış olmamakla birlikte Allah’tan başkasını çağıranların Allah’ı devre dışı bıraktıkları hissini vermektedir. Halbuki hiç bir müşrik, Allah’ın varlığını ve birliğini inkâr etmez. Onun farkı, Allah ile kendi arasında, yetkisi Allah tarafından verilmiş bir aracının varlığına inanması, onu Allah’a yakın sayıp yardımını ve şefaatini beklemesidir. Bu konu üzerinde daha sonra durulacaktır." (sayfa 10)

"Ali Eren'e Cevap" başlıklı yazısında bu görüşleri şöyle tekrar ediyor:

"Hiçbir kâfir veya müşrik, hiçbir gayri­müslim Allah’ın varlığını inkâr etmez. Ama Allah ile kendi arasında, yetkisi Allah tarafından ve­rilmiş bir kısım aracıların olduğunu kabul ederek Allah’a boyun eğer gibi onlara da boyun eğer."

http://www.suleymaniyevakfi.org/elestiriler/ali-erene-cevap.html

Bakınız ne diyor, son kısmını tekrar okuyalım:

"Hiçbir kâfir veya müşrik, hiçbir gayri müslim Allah'ın varlığını inkâr etmez."

Eğer sadece "müşrik" kelimesini kullanmış olsaydı, belki bu cümlesine anlaşılabilir bir ma'nâ verilebilirdi. Ancak, "hiçbir kâfir veya müşrik" ve "hiçbir gayrı müslim" diyerek, bütün kâfirlerin Allah'ın varlığına inandığını söylemiş oluyor. Nitekim bahsettiğim kitabında bunu tekrar etmektedir:

"Allah’ın varlığını ve birliğini herkes anlayıp kavrar." (sayfa 35)

Buna göre, dünyada hiç dehrî veya ateist yokmuş! Bütün kâfirler de Allah'a inanıyormuş!

"Zırva te'vil götürmez" diyelim ve bu iddianın saçmalığını okuyucunun değerlendirmesine havale edip, bir başka iddiasını ele alalım. Demiş ki:

"Müşrik, Allah’ın hem varlığını hem birliğini kabul eder." (sayfa 13)

"Aracılık ve Şirk" isimli kitabında da şöyle yazmış:

"Katoliklere göre Allah birdir; ondan başka Tanrı yoktur[Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, par. 215, 216 ve 222.]"

Herkesin ulaşabileceği bir kaynaktan okuyalım: Katolik Ansiklopedisi'nde diyor ki:

"The Trinity is the term employed to signify the central doctrine of the Christian religion -- the truth that in the unity of the Godhead there are Three Persons, the Father, the Son, and the Holy Spirit, these Three Persons being truly distinct one from another. Thus, in the words of the Athanasian Creed: "the Father is God, the Son is God, and the Holy Spirit is God, and yet there are not three Gods but one God." In this Trinity of Persons the Son is begotten of the Father by an eternal generation, and the Holy Spirit proceeds by an eternal procession from the Father and the Son. Yet, notwithstanding this difference as to origin, the Persons are co-eternal and co-equal: all alike are uncreated and omnipotent."

http://www.newadvent.org/cathen/15047a.htm

Görülüyor ki, Katolikler, Müslümanların söylediği ma'nâda (Ehad ma'nâsında) "Allah'ın birliği"nden değil, "Tanrı'nın birliği"nden (bir tane olmasından) bahsediyorlar. İlaveten, bahsettikleri "unity" (=birlik) içine üç ayrı şahsı koyuyorlar. Yani "Tanrının birliği"nden bahsederken, bu "bir"in içine "üç"ü de sokuşturuyor. Diyor ki:

"Tanrının birliği içinde üç şahıs vardır: Baba, oğul ve kutsal ruh. Bu üç kişi birbirinden ayrıdır. Baba tanrıdır, oğul tanrıdır, kutsal ruh tanrıdır, ama üç tanrı yoktur, bir tane tanrı vardır."

Şimdi, şunu görelim: Bu çelişkili ve mantıksız ifadeyi kullanan Katolikler için, "Katoliklere göre Allah birdir; ondan başka Tanrı yoktur" şeklinde bir tespit yapmak, açık bir saptırmadır. Eğer Bayındır'ın bu sözü kabul edilirse, Katoliklerin "Allah Ehad'dır" (Allah birdir) ve "Lâ ilâhe illallah" (Allah'dan başka tanrı yoktur) inancında olduğu kabul edilmiş olur!

el-Ehad isminin ma'nâsı şöyledir: "Hiç bir yönden benzeri olmayan, tek olan, ikilik tasavvur edilmeyen, hiç bir şeye muhtaç olmayan." Daha uzun yazılabilirse de, burada bu açıklama kâfidir ve her Müslüman bu kadarını bilir.

Katolikler "Allah Ehad'dır" inancına sahip olmadıkları gibi, "bir tek tanrı vardır" inancına da sahip değildir. "Biz tek tanrıya inanıyoruz" demelerine itibar edilmez. Çünkü bu sözleri açıkca yanlıştır. Basit bir toplama yapalım: 1+1+1=1 değildir, doğrusu 1+1+1=3 eder. Katolikler toplam üç ayrı tanrının varlığına inanıyorlar.

Katolik Ansiklopedisi'nde ayrıca diyor ki, "Persons are co-eternal and co-equal: all alike are uncreated and omnipotent." Tercümesi:

"Bu üç şahıs beraberce ezelîdir ve birbirlerine eşittir: hepsi de yaratılmamışlardır ve sonsuz kudret sahibidirler."

Müslümanlar "Allah birdir (Ehad'dır ve Vâhid'dir)" dediği zaman, bunların hepsini reddetmektedir. Hıristiyanlar, "İsa aleyhisselam tanrıdır" diyorlar, ona tapıyorlar. Bundan dolayı müşriktirler. İsa aleyhisselamın aracı olduğuna inandıkları için değil, Allahü tealadan başkasını ilah bildikleri için müşrik oluyorlar. Yukarıda naklettiğim yazıya göre, İsa aleyhisselamın ezelî olduğunu, yaratılmış olmadığını, her şeye kaadir olduğunu söylüyorlar. Müslümanlar, Muhammed aleyhisselam her insan gibi aciz bir kuldur, mahluktur, yaratılmıştır, tanrı değildir, Allah'tan başka tanrı yoktur, diyorlar. Hıristiyanlar İsa aleyhisselama tapıyorlar, Müslümanlar Muhammed aleyhisselama tapmıyorlar.

Hıristiyanların "Tanrı birdir (bir tanedir)" sözü ile kasdettikleri ile Müslümanların "Allah birdir (Ehad'dır)"dan kasdettiklerinin aynı ma'nâda olmadığı aslında izahtan varestedir.

Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: De ki: O, Allah'tır, Ehad'dır. (İhlâs sûresi: 1) Türkçe meâllerin hepsinde "Allah birdir" ve "Allah tektir" şeklinde yazılmış. Kısacası, Müslümanlar "Allah birdir" dedikleri zaman, "Allahü teâlâ Ehad'dır, Vâhid'dir" ma'nâsında söylüyorlar.

Bilâl-i Habeşî radıyallahü anh, Ümeyye bin Halef'in kölesi iken İslâmiyet'le şereflenmişti. Hazret-i Bilâl'in müslüman olduğunu duyan Ümeyye, ona çok eziyet ve işkence yapardı. "İslâm dîninden dön! Lât ve Uzzâ putlarına tap" diye zorladıkça, Bilâl radıyallahü anh "Ehad Ehad" diyerek îmânını bildirdi. (İbn-i Sa'd)

Türkçe konuşan her Müslüman "Allah birdir" veya "Allah tektir" dediği zaman, bunu "Allah'ın eşi ve benzeri yoktur, ortağı yoktur, O'ndan başka ilah yoktur, O'ndan başka yaratıcı yoktur, O'ndan başka ibadet edilmeye hakkı olan yoktur" ma'nalarında söylemektedir. Bunu Müslümanların âlimi de bilir, cahili de bilir. Yoksa, insanlar için, hatta her mahluk için "birdir" ifadesi kullanılabilir. Mesela, Ahmed ve Mehmed her bakımdan aynı gözüken ikiz iki kardeş olsa bile, "Ahmed birdir" ve "Mehmed birdir" sözleri yanlış olmaz. Çünki iki tane Ahmed yoktur, yani bahis konusu Ahmed sadece bir tanedir. Her insan bir tanedir. Hatta her nesne bir tanedir. Ama Ahmed'in de, Mehmed'in de, başka insanların da, diğer nesnelerin de benzerleri, emsalleri, ortakları vs. mevcuttur.

Özetlersek: Katolikler açıkca şunları söylüyor:

1. Baba, oğul ve kutsal ruh birbirinden ayrıdır. (Mesela, baba ile oğul aynı kişi değildir.)

2. Baba tanrıdır.
3. Baba yaratılmamıştır, ezelîdir.
4. Baba her şeye kaadirdir.

5. İsa aleyhisselam tanrıdır.
6. İsa aleyhisselam yaratılmamıştır, ezelîdir.
7. İsa aleyhisselam her şeye kaadirdir.

8. Kutsal ruh tanrıdır.
9. Kutsal ruh yaratılmamıştır, ezelîdir.
10. Kutsal ruh her şeye kaadirdir.

(Haşa.)

Bunlara inanan, yani Katolik inancında olan birisinin, "tek tanrı" inancına sahip olduğunu, veya "Allah birdir" (Ehad'dır) ve "Allah'tan başka tanrı yoktur" (Lâ ilâhe illallah) dediğini kabul eder misiniz? Derim ki, bunu ancak aşırı derecede ahmak ve cahil bir kişi kabul edebilir. Bayındır gibileri takib ve taklid edenlerin zekâ seviyeleri hakkında iyi şeyler düşünemiyoruz.

Murat Yazıcı