14 Mayıs 2008 Çarşamba

bir okurun yorumu üzerine..!

Yorumcu Ayhan Gürlek dedi ki :
''Ebubekir Sifilin yazılarını açıklamalı devam etmenizi rica ediyoruz.Çok faydalı oluyor.Saygılarımla''

Ayhan Bey,
Benim için Ebubekir Sifil hocanın MODERN İSLAM DÜŞÜNCESİNİN FİKRÎ VE TOPLUMSAL TAHRİBATI isimli derin analizler içeren makalesine dikkati çekmek gerçekten zor bir denemeydi. Bir de muhterem yazarın okuduğunu düşünün ve eksiklerimi, yetersizliğimi, ilimsizliğimi nasıl değerlendiriyor acaba..?

Çok çekinerek deneme babında giriştiğim bir alan ama bana da ayrı bir faydası var: Ebubekir Sifil hoca gibi çok önemli bir alimin yazılarının bir çırpıda okunmayı haketmediğini, cümlelerin üzerinde uzunca düşünülüp kafa yormak gerektiğini daha iyi anlıyorum. O, bir fikir imalatçısı, hem çağımızın durum tespitini yapıyor, ölçülendiriyor ve bunu yaparken de, 1400 yıldan günümüzüze uzatılan sağlam kulpa hassasiyetle tutunmayı bir an olsun ihmal etmiyor.Zaman zaman kullandığı teknik ve yüksek seviyeli dili, kendisini anlamamızı güçleştirse de, bunda suçlu aramak gerekirse, şüphesiz biziz. Anlaşılması gerekenleri anlayacak seviyeye gelemediğimiz için kendimize sitem etmekle kalmayalım, bunu derhal telafi etmeye çabalayalım.

Dinin gönderilmesindeki gayeler hikmetler, genelde Müslümanların malumudur. Dinin tarifini esas alan her yazı ve lügatte bunu kısmen görmek mümkün. Bunlara ilave olarak; dinin yaşamak ve uymak için gönderildiğini, bunun yolunun da önce iman, iman için de doğru bilgiye ulaşmak olduğu sanırım itiraz edilmeyecek bir hakikattir.

Bu siteye girenlerden bazılar sorabilir,, neden hep bazı isimler üzerinde duruluyor, diye. Kısaca izah edersek: Dini öğrenmede vasıtalara gereksinim duyarız. Söz gelimi, namazın nasıl kılınacağını direkt Kur’andan anlama gücümüz yoktur, dahası hadisten, dahası icmadan, dahası kıyastan; daha da ileriye götürüp bir İbn-i Abidin’den bile bu dini öğrenmek kolay iş değildir. Bu durumda bizim basamaklarımız arasınd ilmihal kitapları başta olmak üzere, zaman içinde kendi dilimizde yazılmış, çeşitli yazarların kitapları büyük rol oynar.

Adeta onların penceresinden dini yaşamımızı/düşüncemizi şekillendirir ve bu merkez noktadan da tüm evreni, dünyayı, ülkemizi kavramaya çabalarız. İşte meselenin püf noktası da burada başlar. 1-Dini kimden, nasıl ve nereden aldığına itina göstermeyenler Allah korusun 2- mülhid olarak yaşarlar da haberleri olmaz.Bu 1 ve 2 rakamına pek çok hadis ve dini kaynaklardan delilleri sıralamak mümkün. Bu durum aynı zamanda ahir zaman hastalıklarından, kıyamet alametleri olarak da tavsif edilmiştir.
Dini bilgiler, doğru bir sıralama ile, doğru kaynaklardan/yazarların kitaplarından alınmazsa; kelimenin tam anlamıyla kaş yapayım derken, göz nimetinden mahrum olunur.
Mahrum olmamak için hadislerle övülmüş olan fırka-i naciye yani ehl-i sünnet ve’l cemaat sevad-ı azamının ne olup, olmadığı; geçmişten bugüne bu cennet fırkasına kimlerin aykırı, kimlerin uygun eserler yazdığı girift meselesi son derece önem arzeder.

Nasıl ehl-i sünnet cemaatinin 1400 yıllık sağlam nakil geleneği, fıkıh usulleri, din metodu varsa; bid’at ehlinin de aynen benzer bir tarihi seyri ama çok farklı metodu olduğunu söyleyebiliriz. Birileri İmam-ı Azam derken, diğerleri İmam Teymiyye demektedirler.Buna göre her iki tarafta da bir silsile ve imamlar listesi/mezhebi oluşmaktadır. Söz gelimi ben günümüz Türkiye’sinde Dr. Ebubekir Sifil derim, karşımdaki Hayrettin Karaman yada Mustafa İslamoğlu der..Karaman ve İslamoğlu için Teymiyye, Mevdudi, Kardavi, Abduh gibi isimler kaynak teşkil ederken; Ebubekir Sifil hoca için de Zahid el Kevseri, Mustafa Sabri efendiler, İbn-i Abidin, Elmalılı gibi sayamıyacağımız pek çok alim dayanak ve tutamak noktasıdır.
Bu sebeple geçen bir yazımda ''bana arkadaşını (imamını, referanslarını,kaynaklarını) söyle sana kim olduğunu söyleyeyim'' demiştim. Reformcular yada mezheplere karşı çıkanlar, aslında kendileri de karşı oldukları durumu, bağlısı olduklarını tenkit ederek de olsa yapmakla kalmıyorlar, siz onları boş verin bize bağlanın kısmını zımmen kendilerini tarif ederek yapıyorlar.Yani bağlılarının mezhep imamı oluyorlar ama bunu bir tek bağlıları farkedemiyor!
Yazı kısa olsun dedim ama meramımı anca bu şekilde anlatabildim, vesselam.