15 Haziran 2008 Pazar

Fethullah Gülen ( 1 )


Konuya Ebubekir Sifil hocanın, 28.05.07 tarihli Milli Gazete’deki makalesiyle başlayalım:


'ÇAĞDAŞ NURCULUK' MU, 'BİD'ATKÂRÂNE BİR HIYANET' Mİ?
Zaman'dan Ahmet Kurucan'ı izliyorum bir zamandır. Fethullah Gülen hocaefendi hareketi ile "Nurculuk" olarak ifade edilen, öyle tanınan/bilinen yapı arasındaki makasın gittikçe nasıl açılmakta olduğunun somut delillerini sunuyor bize.
"Değişen dünya"dan, "Kur'an ve bağlayıcı sünneti ihtiva eden İslam'ın sabit; ama ondan anlaşılan manaların, yani Fıkh'ın değişken, çünkü beşerî" olduğundan, dolayısıyla "Evrensel olmadığı"ndan, "içtihadi hükümlere (Yani Fıkh'a) karşı korumacı ve kollamacı zihniyetten", "bu zihniyetin ifşası"ndan, "bunun bir ideoloji haline getirilmesinin hepten zararlı ve tehlikeli" olduğundan, bunun da mensuplarını "çağın dışına iteceğinden"… bahsediyor.
Onun "yeni içtihad" çağrısı yapan, okurlarını zihnen buna hazırlayan ve bunun karşısında duranları kâh açık, kâh örtülü itham eden bu tavrı ister istemez Fethullah Gülen hocaefendinin Prof. Dr. Faruk Beşer hoca tarafından "radikal" olarak tavsif edilen ve böyle olduğu için "mahrem tutulduğu" belirtilen içtihadlarına[1] zemin ittihazı olabilir mi?
Bu "yeni durum"un şu ana kadar ciddi bir tahlilinin yapılmadığı ortada. Bediüzzaman merhumun önünde "6 mani" bulunduğunu belirttiği "içtihad kapısı" sessis-sedasız buharlaştırılırken kendisini "Nur talebesi" olarak ifade eden kitle ne düşünüyor bilemem ama, şu yazı çerçevesinde ve "içtihad" meselesi bağlamında yapılacak kısa bir mukayese bile şu hususu net bir şekilde ortaya koyacaktır sanırım: Fethullah Gülen hocaefendinin adıyla anılan hareket, "Nurculuk" diye bilinen oluşumun "çağdaşlaşmaya doğru evrim geçirmekte olan" bir versiyonudur. Evet ondan tamamen kopuk değildir, ama Nurculuğa temel karakterini veren birtakım hususlarda bir algı, değerlendirme ve tarz farklılığı arz ettiği de açıktır.
Bediüzzaman merhum "… selefin içtihadât-ı sâfiyâne ve hâlisânesiyle, bütün zamanların hâcâtına dar gelmeyen efkârları olduğu halde, onları bırakıp, heveskârâne yeni içtihadlar yapmak, bid'akârâne bir hıyanettir" derken Kurucan'ın Fıkh'ı tümüyle "dönemsel", dolayısıyla "değişmesi gereken" olarak gören tavrını nasıl bir tutabiliriz?
Bediüzzaman merhum, "şeriat semâviyedir; ve içtihadât-ı şer'iye dahi, onun ahkâm-ı mesturesini izhar ettiğinden, semâviyedirler" derken Kurucan Fıkh'ın "beşerî" olduğunu söylüyor. Hangisi doğru?
Şu hale göre Kurucan'ın "… taassup sınırlarını zorlayan hatta zaman zaman bu sınırları çok aşan bu zihniyet, belki de -niyetlerini Allah bilir- faydalı olacağım diyerek yürekten inandığı yapıya en büyük zararı vermektedir" şeklindeki ifadelerinin muhatabı "… şu zamanın nazarı, ruh-u şeriattan yabanîdir. Öyleyse şeriat namına içtihad edemez" diyen Bediüzzaman merhum olabilir mi?
Kurucan'ın "İşte İslam hukuku adı verilerek, evrenselliğine göndermeler yapılarak günümüze taşınan beşeri görüşler ve yorumlar, Müslüman'ın inandığı bu bütünlüğü bozuyor, akıl-kalp, dünya-ukba parçalanmışlığına sebebiyet veriyor. İslam fıkhının başka hukuklarla mukayese edildiğinde en belirgin, en bariz ve en üstün özelliği, bu yaklaşımla ortadan kaybolup seküler bir mahiyet kazanıyor" diyerek baş aşağı etmeye çabaladığı yapı Bediüzzaman merhumun dilinde ifadesini şöyle buluyor:
"… Halbuki, din ve şeriat-ı İslâmiyenin sahibi olan Fahr-i Âlem aleyhissalâtü vesselâm (…), din-i İslâmın esâsâtını bizzat kendisi gösterdiği gibi, o dinin teferruatını ve sair ahkâmını, hattâ en cüz'î âdâbını dahi bizzat o getiriyor, o haber veriyor, o emir veriyor. Demek, füruat-ı İslâmiye, değişmeye kabil bir libas hükmünde değil ki, onlar tebdil edilse esas din bâki kalabilsin. Belki, esas-ı dine bir cesettir, lâakal bir cilttir. Onunla imtizaç ve iltiham etmiş; kabil-i tefrik değildir. Onları tebdil etmek, doğrudan doğruya Sahib-i Şeriati inkâr ve tekzip etmek çıkar."
Neredeeen nereye!!!
[1] Prof. Dr. Faruk Beşer, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Fıkhını Anlamak, 43.
Yukarıdaki yazı, aşağıda yazılanlardan yıllar sonra okuduğum bir yazıdır. Nurculuk diye adlandırılan cemaatle ve merkezinde oluş sebebi olan Bediüzzaman hazretlerini her zaman birbirine karıştırmadan değerlendirmiş olmanın, emin ve doğru olduğuna Ebubekir hocanın makaleleri ayrıca dayanağım olmaktadır.Günümüzde de, nur talebesi kardeşlerimle, Fethullah Gülen, Ahmet Kurucan..gibi isimleri ayrı kategoride değerlendirdiğimi ifade etmeliyim.

A.Rıza Demirbaş, Geçmişten Günümüze Mezhepsizler adlı kitabının 400-405. sayfalarında aynen ve özetle şunları yazmış : " Hemen her hocanın her müftünün mezhepsiz olacağı akıldan geçerdi de, sizin gibi Risale-i Nur okumuş bir kimsenin vehhabileri övmesi aklımızın kenarından geçmezdi...Risale-i Nur'da vehhabilik aleyhine ve ictihad edecek müctehid taslakları aleyhine yazılar vardır...Risale-i Nur'u istismar edenler hariç, hiç kimsenin yukarıda zikredilen vasıflarda olabileceğini tahmin etmek mümkün müdür ?

Almanya'da çalışan bir okuyucumuz sizin bantınızı göndermiş. Kulaklarımıza inanamadık...Bantta vehhabi Kral Vaysal'ı bir ehl-i sünnet alimi gibi övüyorsunuz. Kral Faysal gibi meşhur bir vehhabiyi övmeniz üzerine vaaz veya konuşmanızı dinleyen bir kardeşimiz size şöyle nazik bir sual tevcih ediyor :

Kral Faysal'ın çok iyi bir İslam halifesi olduğunu söylediniz. Faysal'ın vehhabi olduğu söyleniyor, buna ne dersiniz ?
Zatınızın verdiği cevab hülasa olarak şöyle :
"Bizim bir kısım mutaassıp hocalarımız olmasa Suudi Arabistan'da bir tane vehhabi olmayacak. Üniversiteyi idare eden üç-beş hocadan başka vehhabi yok. Fakat bizde vehhabiliğin aleyhinde ulu orta yazı yazmalar var ya... Bunlar orada vehhabilerin mevcudiyetini muhafaza ettiriyor. BU HAKSIZ VE YERİNDE OLMAYAN HÜCUMLAR, onları müdafaa etme maksadı ile bir kısım hakperesleri harekete getiriyor ve yaşama hakkına sahip oluyorlar.
Büyük bir zat diyor ki: "İslamın dışından olsaydı düşündürürdü. İçten olduğu için, İslamın arz-ı kebiri içinde vehhabilik erir. Harici değildir, kökü dışarıda değildir, içtendir."[1]
Merhum Faysal'ın vehhabiliğine gelince, Faysal'da zerre kadar vehhabilik yoktur."
İlk cümlenizde ne diyorsunuz? Bizim bir kısım mutaassıp hocalarımız olmasa Suudi Arabistan'da bir tane vehhabi olmayacak.
Bu cümlede birbirinden büyük birkaç hata vardır. En mühimi itikadi olanıdır. Gaipten haber vermek küfürdür.[2] Mesela bir kimse dese ki :"Türkiye'de vehhabi meşrepli hocalar olmasa, bir tane komünist olmayacak." Komünistin mevcudiyeti vehhabi hocaların olup olmamasına bağlı değildir. Belki bunlar komünistliği körükleyebilirler veya tersine mevcudiyetlerini azaltabilirler. Türkiye'de mutaassıp hoca olmasa, demek Medine'de bir tane vehhabi olmayacak. Demek suç bizim mutaassıp hocalarda. Yani bu mutaassıp hocalar ölse veya mezhepsizler bu hocaları öldürse, anlaşılan S.Arabistan'da tek vehhabi kalmayacak. Bu mantığınıza, bu kıyasınıza kargalar değil, komünistler bile güler.
Mutaassıp hocalardan maksadınız nedir ? Taassup, salabet yerine kullanılan bir tabirdir. Mukaddesatı korumak hususunda fazla sebat ve taraftarlık göstermek demektir. Ama bugün bu kelime mukaddesata değil, hurafelere sıkı sıkıya bağlanma manasına gelmektedir. Siz mutaassıp kelimesini birinci manada söylemiş iseniz böyle mübarek kimselere dil uzatmanız affedilir mi? Yok kelimenin ikinci manasını kullanmışsanız, yani sapık kimselerin Türkiye'de bulunması, S.Arabistan'da vehhabiliğin yayılmasına sebep oluyor, demek istiyorsunuz . Öyle mi ?
S.Arabistan'da vehhabilerin çok az olduğunu, üç-beş tane olduğunu söylüyorsunuz. Haydi biz bu rakamın on katını alalım ve diyelim ki Suudi memleketinde 50 tane vehhabi var. Bunlarda üniversite hocası falan..Diğer halk Ehl-i sünnet demek?..Peki bu kadar ehl-i sünnet ne diye bir avuç vehhabiyi üniversitesine hoca olarak tayin ediyor ? Bu işin kaynağı yoksa bir avuç vehhabiyi kim yetiştirmiş?

Bir insanın komünist veya vehhabi olduğu alnında yazmaz. İtikad ve ameline bakılır. Bir kimse dine inanmıyor afyon diyor ve sosyalizmi savunuyorsa o komünisttir. Bir kimse de dört hak mezhebin ictihadları ile amel etmek lazımdır. Her mukallidin mutlak bir hak mezhebe bağlanması zaruridir demiyorsa, delil olarak mezhep hükümlerinden bahsetmiyor da, devamlı ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerden bahsediyorsa o kimse katıksız vehhabidir. Ancak bugün vehhabiye karşı olduğu halde vehhabi medoduyla vaaz eden, konuşan, konferans veren kimseler az değildir. Onları ikaz ediyoruz. Mukallid için delil ayet-i kerime ve hadis-i şerif değildir. Mezhebin müftabih kavilleridir.Vehhabiler aleyhine haksız hücumlar yapılıyormuş.Kim nasıl bir hücum yapmış ? Nedir Fethullah hoca'nın bu kadar vehhabi taraftarlığı ?

_________________________________________
[1] Bu söz Said Nursi Hz.lerinin Mektubat, sh: 346’da mevcuttur. “Said Nursi Hz.leri, İbn-i Teymiyye vesilesiyle, Mücessimiyyeyi Hanbeliyye’nin Hariciyye ile olan irtibatından bahsederken, ehl-i bid’at hakkında fevkalade enteresan bir tasnif kullanıyor. İbn-i Teymiyelilerin fikri mahiyetleri itibarıyla harici bir fitne olmadıkları ve fakat kökleri dahilde bir fitne olduklarından bahsediyor. Mezhepsizlik dahili bir fitne değildir. Mezhepsizliğe esas mahiyetini kazandıran sapma(dalalet) kaynağını hrıstiyanlık, özellikle katoliklikliğe karşı modernist protestan fikrinden alır; yani harici (dış kaynaklı)dır. İşbu harici menşein, illa komplolarla, şuurlu ihanetlerle olması lazım gelmez. Mezhepsiz Efgani, Abduh gibiler batılılarla yakın diyaloğa girdikleri unutulmamalıdır.” ( Sadeleştirerek FURKAN DERGİSİ, SAYI.39 SH: 24 AHMET BAHRİ )
Sözün özü, Bediüzzaman bu teşhisinde yanılmış olamaz mı ? Peygamberler haricinde her alim, ehl-i sünnet dahi olsa, hatadan mahfuz değildir. Teşhisler, günün şartlarına göre, yada siyaseten söylenebildiği gibi, eski Said-yeni Said ikileminde, olup bitenler gibi, geçmişinde bazı şeyleri yargılayıp, yeni Said olmayı isteyen Üstad Bediüzzaman -rahmetüllahi aleyh- de pekala Vehhabiler konusunda yanlış bir teşhiste bulunmuş olabilir. Zira içte olan yara, ur, kanser öldürür. Dıştaki yara en çoğu, kolu, bacağı götürür..Başımıza ne geldiyse, İbn-i Sebe gibi müslüman isimli münafıklardan gelmedi mi ?
[2] Demirbaş'ın, bu cümlesine katılmadığımı belirteyim. Olaya Gülen’in tahmini nazarından bakmak daha ihtiyatlı bir yaklaşımdır. F.Gülen’e ben mezhepsizdir demiyorum.Sünnet Yolu (ehl-i sünnet ve cemaat ) çizgisi net ve mutmain edici değil. Muteber olmayan fikirleri ve sözleri vardır. O’da okullar açıyor diyenlere tek bir sorumuz olsun: Ne adına ?? Siz hiç bir yahudinin müslümanların okuluna yardım yaptığını gördünüz mü ..? Gülen’in okullarına Garih isimli yahudiler de yardım yapıyor, ilginç değil mi ?

17.05.2009 itibariyle bir haber ekliyorum: Fethullah Gülen, Almanya'daki bir Protestan kilisesinin onarımı için yüklü miktarda yardım yapmış.

İddia ciddi şekilde yalanlanıncaya kadar bu bilgi notu da burada kalacaktır.

( devam edecek inşallah ) Fethullah Gülen (2) buradan okunabilir