3 Eylül 2008 Çarşamba

Tevessül nedir?

Tevessül nedir ? Buna da İslam'ın birçok manevi cephesini red ettikleri için şirk diyenler var ..
Lügatte; Allah -celle celalühünün- dergahına yaklaştıracak amel işlemek; sarılmak, başvurmak, inanmak, sebep tutmak şeklinde tarif olunmuştur.Salih bir amel veya salih bir zat ile Cenab-ı Hakka yakınlık sağlamaktır.Diğer bir tarife göre, her hangi bir arzusu olan kimsenin "Allah'ım şu sıkıntımın giderilmesi veya şu isteğimin gerçekleşmesi için, falan zatın senin katındaki yeri, mevkii, hakkı hürmeti adına (hatırına) senden istiyorum'' diyerek dua edip, ihtiyacını Yüce Allah'a arz etmesidir.Birçok müfessir tevessülü bizzat yakınlaşmak ve yakın olmaya sebep olacak şeyleri aramak şeklinde tefsir etmişlerdir.

Tefsiri Celaleyn'in haşiyesi Savi tefsirinde "vesile" ayetiyle ilgili olarak, kişiyi Allah' a yaklaştıran herşey vesiledir denmektedir.Tevessül de bu vesilelerden biridir.Dolayısıyla insanı Allah'a yaklaştıran her şey güzel, insanı Allah (CC)'dan uzaklaştıran her şey çirkindir.Buradaki incelik, şirke düşmemektir.

Hiçbir ehl-i sünnet kabir'de yatan için duada bulunurken şöyle çirkin bir itikad içinde değildir.Ey Evliya benim şu işimi gör, şu şeyi benim için yarat.Tam tersi, Ey Allah'ım şurada bulunan senin sevgili dostundur, O'nun yüzü suyu hürmetine, hatırına benim şu işimi bana nasip et.Bir kimse bir veli'nin yarattığına inansa, kafir olur.Yaratmak, halk etmek Allah Teala'ya has bir sıfattır.[1] Nedir ki, seven sevdiğinin hatırına, başkalarına da ihsanda bulunur, dualarını kabul eder.

Yüce Mevlamız Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır :"Halbuki sen aralarında iken Allah onlara azab verecek değildir."[2] Burada açık olarak bellidir ki, müşrikler acıklı bir azap istemelerine rağmen, aralarında Allah katında çok değerli olan Peygamberimiz bulunmaktadır. Bunun için hadis-i şerifte :"Allah bu ümmete, ancak aralarında bulunan zayıfların duası, namazı ve ihlası sayesinde yardım eder...Zayıf sınıfı ihmal etmeyiniz.Çünkü siz zayıflar sayesinde rızıklandırılır ve ilahi yardıma mazhar kılınırsınız"[3] buyurulmuştur.

" Biz, hiçbir peygamberi Allah'ın izniyle itaat edilmekten başka bir gaye ile göndermedik.Onlar kendilerine yazık ettikleri zaman, sana gelip Allah'tan mağfiret dileseler ve peygamberi de onlara mağfiret dileseydi, elbette Allah'ı Tevvab ve Rahim olarak bulacaklardı." [4] Bu ayeti kerime tevessül'ün en başta ve en büyük delilidir.İbn-i Kesir bu ayet için :"Allah (CC)'ın kullarına gösterdiği yol şudur: Onlardan bir hata ve isyan hali olduğu zaman; Allah Resulüne gidip onun katında Allah'dan af dileyecek, Allah Resulünden kendileri için Allah'dan bağışlama dilemesini istiyeceklerdir.İşte böyle yaptıkları taktirde, Allah onların tevbelerini kabul edecek, onlara acıyacak ve bağışlayacaktır." buyurmuştur.
Bu durumun Peygamber (SAV) efendimizin bedenlerinin bizim hayatımızda yada öteye göçmesi arasında fark olmadığına dair ise birçok vesika mevcuttur.Demek ki, günah işleyen, kendi nefsine uyan her müslüman, Allah Resulüne müracaatla "Ya Resulallah ben nefsime zulmettim, benim için Allah'a duada bulun ki, beni afetsin" yada "Ey Allah'ım sevgili kulun, Habibin ile sana yönelip dua ediyorum, O kulunun hatırına beni afet, yada şu işimi gör" diye dua etmektir.Bunun neresi şirk oluyor ?

Kabe-i Muazzama'nın etrafında dönüyoruz, temsili Allah'ın evi, Allah -celle celalühu- ziyaret diyoruz.Bu mankafalara göre bu durumda Kâbe'nin etrafında da dönmek şirk olmalı değil miydi?
( Gerçi onlar geçmişte, A.Vehhab zamanında Sahabe-i Kiram'ın mezar taşlarını yerle bir ettikleri gibi; Kâbe-i Muazzama'ya mancınıkla saldırmayı da denemişlerdi. )Oysa Kâbe'de bizim ile Allah arasında tevessüldür.O Beyti ziyaret eden, Allah'a konuk olarak gitmiştir.Oysa Rabbül Alemiyn hiçbir şeyin içinde değildir. Mekândan, cihetten münezzeh olarak mecaz iş ve sözlerden, hakikat işaret edilmiştir.

Bu noktada bilinmesi gereken çok önemli hususda -yukarıda geçtiği gibi- mürşid-i kamil Resul ile mürid (sofi) arasında vasıtadır. Adate Hakka giden yolda, Hakkı gösteren bir tabela..Mürşid beni terbiye eder, Resule yaraşır ümmet haline getirir ki, Ol resulün aleyhisselatü vesselamın huzuru saadetine girmeye yol bulabileyim.Bu durumda ahir zaman sofisi ve müslümanı için tevessül bir mürşid ile yapılırsa daha edebe uygun olur."Yarabbi Şeyhim, Efendim ......... kuddise sirruh hazretleri ile sana yöneliyorum, dostunun hatırına beni af eyle, şu işimin olmasına yardım et.." şeklinde tevessülde bulunmak lazımdır.

Medine'ye bile gidince, Ya Resulallah, Şeyhim, Sizin de sevdiğiniz zatın hatırına benim gibi bir günahkarı sizi ziyaret etmem sebebiyle kınamayınız. Sultanımın sizin katınızdaki sevgisine güvenerek, bugün ben huzuru saadetteyim.Beni ve bütün sofileri, sofilerin sevdiklerini, sofileri sevenleri sultanımın hatırına kabul buyur, bizlerin Allah celle celalüh'den mağfiret edilmemizi dile.." diye tevessülde bulunulur. Burada önemli bir husus, ahir zaman sofisi, günahlarının affı, ibadetteki eksiklerinin tamamlanması, kulluk gibi konularda, "medet" istemeyi fazla, dünyevi işlerinde az, yada yapmamaya çalışmalıdır.Zira, sabırsız, hikmeti gözetmeden, tam sadık bir gönülle dilenmeyen "medet"ler, imdatlar, yardımlar, bir hikmet; kader gereği ertelenebilir, bu erteleniş, sofi cahilse, gönlünü bulandırıp, helakine sebep olabilir!

Herşey sebepler zincirinde olur.Ve herşey basamak basamak ve makam makamdır.Bir erin, direk bir tabur komutanı ile vasıtasız, istediği an görüştüğü nerede görülmüştür.Bir şehrin valisine, danışma, sekreter, kalem müdürü, vali yardımcısı gibi şubelerden bir veya birkaçına uğramadan ulaşabilmek nerede görülmüştür. Ebu Süfyan(RA) bile Mekke fethi öncesinde, Efendimiz aleyhisselatü vesselam ile görüşebilmek için, başta kızını, Hz. Abbas (RA)'ı ve Hz.Ali (RA) efendimizi vesile edinmişti. Hz.Ali (RA) efendimiz Ebu Süfyan'a Yusuf suresinden öğrettiği bir ayetle başvurmasını tavsiye etti.[5]

Şu şirkcilere şunu da sormak lazım:Bakınız La ilahe illallah Muhammedürresulullah , kelimesinde, eşhedü'de hep Allah celle celalüh'ün ism-i celalinin yanında Habibinin, Resulünün de adı yazılı. Bizler bu mübarek sonsuz hayat iksiri kelimeleri hep ve inşaallah son nefeste söylemek azmindeyiz. Sizlerse camilerde, Allah isiminden başka, Resulünün ismini bile asmıyorsunuz. Şirk olur (!) diye.Peki bu kelimelerde Peygamber ismini söylemezseniz, acaba imanınızın hükmü ne olur? Bunu hiç düşündünüz mü ? "Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman.." [6] ayetine bakınız."Allah bir işe hükmetti" buyurmadı, "Allah ve Resulü"buyurdu. Sahabe hep ve devamlı "Allah ve Resulü" bilir dediklerinde, Efendimiz (SAV) hiçbir zaman onlara beni niye Allah ile beraber anıyorsunuz, susun, bu şirktir demedi. Zira Resul ile Allah Teala arasında Cebrail (A) vasıta idi.Bu, Allah ile ümmet, insanlık arasında da Peygamberin elçi, aracı, vasıta olduğunu, peygamberin vahye dayalı her hükmünün, tasdik, takrir, fiili, sözlü, Allah'ın muradı olduğunu bilmemezi gerektirir. [7]
Özetlemek zorunda olduğumuzdan, cevabi başlıkları aktaralım:
Adem aleyhisselamın affedilmesi için "Allah'ım beni Muhammedin (SAV) hakkı için afeyle " dediğini, bu surette affedildiğini [8] biliyoruz.

Yine kör bir adamın, iyileşmek için Peygamber -sallahü aleyhi veselleme- gelip müracaatta bulunduğunu ve Efendimizin şöyle dua et dediği ve duadan sonra adamın iyileştiğini: "Öyleyse git, güzel bir abdest al, iki rekat namazdan sonra şöyle dua eyle :'Ya Rabbi, ben senden diliyorum, Rahmet Peygamberi ile salllahü aleyhi vesellem sana yöneliyorum.Ya Muhammed (SAV), ben seninle Rabbıma yöneliyorum, ta ki, gözlerim açılsın.Ya Rabbi, O'nun şefaatini benim hakkımda kabul eyle ve benim de kendim için yaptığım duayı kabul et."[9]

Hazreti Ali (RA) efendimizin :"Hürmetine bulutlardan yağmur beklenilen bir zat terkedilir miy miş ?/ Öyle bir iyilik sever ki, yetimler eline bakar, dullar O'na güvenir." hatırladığı bu şiiri bir zamanlar Ebu Talib söylemiş ve bu şiiri bilen var mı diye Peygamberimiz sorduğunda Hz.Ali (RA) Efendimiz okumuştur. Bunun üzerine Kinane kabilesinden biri de şu beyti okur :"İlahi ! Hamdolsun ki Nebiyy-i Ekrem'in yüzü suyu hürmetine bize yağmur verdin."Efendimiz (SAV) okunan şiirleri çok beğendiğini söyler.[10]

Bir defasında da Hazreti Ali (RA) efendimizin annesi Fatıma bint-i Esed vefat ettiğinde Peygamberimiz şu cümlelerle O'nun için duada bulunmuştur. "Peygamberinin ve benden önceki peygamberlerin hakkı için annem Fatıma bint-i Esed'i affet, O'na kelime-i şehadeti telkin et ve kendisine kabir rahatlığı ver. Çünkü sen merhametlilerin en merhametlisisin."[11]

Abdurrahman bin Sa'd (RA) anlatıyor: İbn-i Ömer (RA) ile beraber oturuyordum.Ayağı birden kasıldı.Ne olduğunu sorunca, kramp girdi dedi.."En çok sevdiğinin adını an da iyi olsun" dedim.
- Ya Muhammed -sallahü aleyhi vesellem- diye nida etti, ayağı hemen düzeldi.[12]
Yine birçok fıkıh kitaplarında, " namazda tahıyyat okuyan kişi, "Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berekatühü " dediği zaman, Peygamber efendimizin karşısında olduğunu, selamını işitip, cevap verdiğininin şuurunda olmalıdır" buyurulmaktadır.[13]
Bir başka delilimiz de : İmam Malik hazretleri, emir el müminin Cafer el Mansurun: Kıbleye mi dönüp dua edeyim, yoksa Nebi sallalhü aleyhi vesselimin kabr-i şeriflerine mi ? diye sorduğunda :
- Sen nasıl yüzünü O'ndan (SAV) çeviriyorsun? Halbuki O, hem senin, hem de pederin Adem (A)'in ta kıyamete kadar vesilesidir.Bunun içindir ki O'na yönel.O'ndan şefaat dile." [14] demiştir.
Bu noktada Şeyh Şamil'in mürşidi, Hanefi mezhebinin allamesi, seyyid İbn-i Abidin hazretlerinin kendisinden icazet almakla bahtiyar olduğu; zahir ve batın ilimlerinde "çift kanatlı" lakabıyla meşhur, Mevlana Halid Zülcenaheyn (kuddise sirruh) efendimizin farisi beytlerinden bir dizeyi aktarmadan geçmek olmaz:
"Herkes gelir Mekke'ye; Kabe, Safa, Merve'ye,
Ben ise Senin için, dağlar tepeler aştım ."

Niçin böyle, zira her şey "levlake levlak " "sen olmasaydın (seni yaratmıyacak olsaydım) bu alemi yaratmazdım" sırrında da onun için. Kâbe'de, Adem alayhisselam'da, dünya da, cennette..her şey O aleyhisselatü vesselam yaratılacağı için yaratıldı.Herşey O'nun yüzü suyu hürmetine.Sallallahü aleyhi ve sellem...

İttifak derecesinde nakledilen bir haberde, El Utbi şöyle demiştir.Resulullahın kabri yanında oturuyordum. Bir arabi geldi ve "Esselamü aleyke ya Rasulallah ! Allah Teala'nın şöyle buyurduğunu işittim :'Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Rasul de onlar için istiğfar etseydi; Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.' (Nisa:64) İşte günahlarımdan istiğfar ederek, Rabbime seni şefaatçi edinerek Sana geldim." dedi ve şu şiiri söyledi :
"Ey bu topraklarda yatanların en hayırlısı ve en büyüğü !
Senin güzel kokun ve bereketinle bu vadi ve tepeler bereketlenip hoş oldu..
Senin bulunduğun ve içinde her derde deva ile cömertlik ve kerem bulunan bu kabre canım kurban olsun."
Bu şiiri okuduktan sonra dönüp gitti.O anda beni bir uyku bastı.Rüyamda Rasulallah (SAV) bana :Ya Utbi, arabiye yetiş ve kendisine, Allah'ın onu affettiğini müjdele" buyurdu.
[15]

Bu olayın bir benzeri Hz.Ali (KV)'den de nakledilmiştir.Toprakları üzerine saçıp ağlayan kişiye kabr-i nebi'den "Allah seni af etti" diye bir ses gelmiştir.[16]

Hz.Ömer (RA) efendimizin kuraklık zamanı yağmur duasında "..Rasulünün amcasını vesile kılıyoruz ve senden O'nun hatırına yağmur diliyoruz" diye yalvardığı Enes b.Malik (RA) tarafından bizlere nakledilmiştir. [17]

Mahşer yerinde insanların başta Adem peygamber olmak üzere, bütün peygamberlerden bu sıkıntılı halden kurtulmak için şefaatte bulunmalarını isteyecekler, secdeye ümmetinin şefaati için kapanan Peygamberimiz (SAV)'e "Ya Muhammed (SAV), başını kaldır, söyle sözün dinlenecek.İste isteğin verilecek. Şefaat et, şefaatin kabul edilecek" buyurulacaktır.[18]
Kehf suresi 82. ayetin tefsirinde İbn Kesir :"İyi insanların nesillerinin yeryüzünde kesilmeden devam edeceğine ve ibadetlerden hasıl olan bereket ve şefaattten zürriyetlerinin dünya ve ahirette faydalanacaklarını, bu vesile ile akrabalarının da cennette üst derecelere yükseleceklerine işaret etmektedir.

Medet istemeye bir örnek daha, Sevgili Peygamberimiz sallalhü aleyhi vesellem :"Sizden biriniz, çölde devesi kaçarsa, şöyle desin :Ya ibadallah, (Ey Allah'ın dostu olan kullar) benim devemi tutun ! Zira Cenab-ı Hakkın yerde hazır kulları vardır.Onun devesini ona tutarlar." [19]Bu hadis-i şerifin tecrübe edildiğini imam-ı Nevevi hazretleri nakletmiştir.[20]

Efendimiz (SAV), evden namaza gidenin şöyle dua etmesini bu ümmete tavsiye etmiştir:" Allah'ım, Sana yalvaranlar hakkı için, bu yürüyüşümün hakkı için senden niyaz ediyorum.." [21]

Hz.Ömer (RA) efendimizin Peygamber Efendimizin (SAV) tavsiyesine uyarak Veysel Karani kuddise sirruh hazretlerinden kendileri için af dilemesini istemeleri tevessül için çok mühim bir kaynaktır.[22]
Allah Teala'nın isim ve sıfatları ile tevessül de bilinen ve makbul görülen şeyler cümlesindendir.[23]
Bunun yanında ehl-i sünnet itikadı içindeki bütün tarikatlar, tasavvuf ehli, mürşid halkasında buna benzer çeşitli hadiseler olagelmiştir. Peygamberimizin hırkasını Veysel Karani hazretlerine hediye olarak göndermesi, o hırkanın büyük bir değer olarak halen muhafaza edilmiş olması. Peygamberimiz (SAV) mübarek sakal-ı şeriflerin taradıkları zaman, ashabın dökülenleri toplamada yarış etmeleri, artan abdest suyunu içmeleri, bir cezbe anında omuzundan düşen ridasını orada bulunanlara hediye edip, parçalara bölerek paylaşmaları, Hz.Maviye -radiyellahü anh- efendimizin öldüğünde, Peygamberimizin mübarek tırnaklarının dudaklarının üzerine koyulmasını vaziyet ettiği hep bilinen şeylerdendir.[24]

Sonuç olarak, yukarıda sunduğumuz örneklerin, kalbinde maraz olmıyanlarca kabul edileceği ümidiyle bu sorunun da cevabını özetlemiş olalım.Bu konuda ayrıntılı ve güzel bir çalışma Rabıta ve Tevessül umran yayınlarının bir heyetçe hazırladıkları sizlere nakillerde de bulunduğumuz kitabı tavsiye ederiz.
[1] Yusuf Nebhani, Vehhabilere Cevaplar
[2] Enfal suresi : 33
[3] Nesai
[4] Nisa suresi :64
[5] El Mevahib’ül Ledüniyye, İmam-ı Kastalani sh:291
[6] Ahzap suresi : 36
[7] Necm suresi :3-4 (Tıbyan tef.)
[8] Beyhaki, Taberani
[9] İbn-i Mace'den Osman bin Huneyf (RA)
[10] Ayni, Umdet'ül Kari, IV/12
[11] Ebu Nuaym, Hilye, III /121
[12] İbn Sa'd, et-tabakatül kübra, IV/154
[13] İmam-ı Gazali İhya. I/ 255
[14] Kadı İyaz, Şifa: II /41
[15] İbn Kesir tefsiri, II/306
[16] İmam-ı Suyuti, el-havi, II/482
[17] Buhari, istiska, 3; Ayni, Umdetül Kari, IV/13
[18] Buhari, Müslim, İbn Mace, Darimi
[19] Taberani, el- mucemül kebir, 10/267
[20] Nevevi, Ezkâr, sh: 201
[21] İbn-i Mace
[22] İbn Sa'd 4/163, İbn Hacer, el-isabe 1/220
[23] Razi tefsiri, XV/70-71
[24] Müzekkin Nüfus, sh: 406