Gel
Sen’den arta kalan zamanlar tüketiliyor şimdi.
Sözler mânâsız, kimlikler kayıp, düşler korkulu…
Şehirlerin hengâmesinden kaçtım.
İçimde büyüyor yangın,
Gözlerim buğulu…
Zihnimde derin sancılarla,
Düşüncelerimdesin.
Takati yok kelimelerin Sen’i tarif etmeye
Aşk, Sen’sin;
Çöllerin sinesinden doğan umman da Sen…
Toprak, şereflenir ne zaman yürüsen.
Ahh… Sen!
Varlığıyla varlığımı bulduğum,
Yokluğunda kaybolduğum Sevgili!
Konuştun,
Sustu bütün heceler.
Ruhum sözlerinin aleviyle yıkandı.
Aşk dilimde kor iken,
Bir avuç küle döndüm.
Fırtına savurmadan,
Dört bir yana dağılmadan gel!
Vahşi’yi affeden yüreğinle sar
Erit damla damla bakışınla Yâr!
Katran gecelerin kâbusundan
Baykuşlar tünemesin gül dallarına.
Yağmursun, çöllere hayat verirsin,
Gelişinle can yürüsün damarlarıma.
Gel de kurtar.
Sen’inle güldü güneşin yüzü;
“Ay doğdu üzerimize Veda Tepelerinden”
Gel, tükensin içimde çoğalan sızı!
Kapısız hücrelerde bîçare bırakma.
Sana mahkûm et, hürriyetim ol, gel!
Ayrılık kelepçesini çıkar bileklerimden.
Gözyaşıyla kavrulan gözlerim vuslata kansın.
Bir kez göreyim çehreni,
Kalbim varlığına boyansın.
Gel!
Bombaların gölgesinde minareler suskun.
Seccadelere kapanmış yığınla ceset.
Gel de değişsin bu çirkin resim!
Zulmün saltanatı yıkılsın.
Cemre düşsün toprağına
Ölümden buz kesilmiş şehirlerin.
Vicdanlar dirilsin, tahta çıksın adalet.
Saniyeler durmadan,
Bebekler yok olmadan gel!
Sine-çâk, avare, sessiz…
Böyle geçti asırlar Sensiz Sevgili!
Parçalandık, kaybettik özümüzü.
Kin büyüttük kalbimizde,
Unuttuk sözümüzü.
Dualar ve secdeler saf kaldı yalnız,
Bekliyoruz, huzuru için insanlığın,
Yer yeniden sarsılmadan,
Bizim için.
Gel!
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed
Kevser Yenel / Sızıntı