22 Nisan 2008 Salı

anlayamadım..!

Sanma şahım / herkesi sen / sadıkane / yar olur
Herkesi sen / yar mı sandın / belki ol / ağyar olur
Sadıkane / belki ol / alemde bir / dildar olur
Yar olur / ağyar olur / dildar olur / serdar olur

Sadıklara sadıkane yar olmak..! Yar'a sadık olmak. Elbette herkes sadık ve sadıkane dost olamaz. Birinin gönlünü almış sevgili, Dildar..
Başkası, bir yabancı (ağyar), gönlünü anlamadıysa ne anlasın halden?
Öyleleri de vardır ki, hem görünen bu şehadet aleminde, hemde misal aleminde her dostun gönlünü almıştır.
Annesinin gönlü ile Alemlerin Övüncü (sav) arasında, aşktan bir kokuyu Peygamber eşiğine getirip, ayak izi yerine, göz yaşlarından izler bırakan; ''güneşte gölgesi '' olmayanla (sav) benzeşerek seke seke Yemen illerine dönenler gibi..
Aşkın serdar'ları kumandanları, ''bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik, bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik'' (Yahya Kemal)
Orduları yenenlerin nesli, şimdi yenmeyi unuttu! Ne nefsi, ne öfkemizi, nede çürük tağutları!
Aşkın kutupları, kumandanları, serdarları; ölenleri bu yüzden hayvan ilan ettiler, diri cesetleri de canlı cenazeler!
Aşıklar ölmez diyerek, şu gökkubbede ölmez nefesler; nidalar, eserler, şiirler, nağmeler bırakanlar..
Herkes yar olamaz, herkes de yar bulamaz!
Atılan taşla canı yanmayanlar, atılan gül ile yıkılırlar..
Ne güzelmiş o Peygamber aleyhisselatü vesselam, geçen TV'de bir alim anlatmıştı. Yeni anladığım şeylerden..Sevgili eşine, Hz.Ayşe annemize, ''Ayşecik'' diye de hitap ederlermiş.
Efendimizin, (sav) gönül sahiplerini hoş eden iltifatlarından.. etkisi ve hazzı farklı olmalı.
Sadakat..
Sıdk, sıddikiyet..Sıddıkların kumandanı/şahı Hz. Ebubekir (ra)..
Baştaki şiir Yavuz Sultan Selim Han'a ait olmalı..
Osmanlı'nın pörsüme ve çöküşünde bile aşk hep varmış..Edeple süslü bir aşk..Padişahların çoğu şair..
Misk geyiğinin vücudundan çıkan, kokusu hoş ve kuvvetli yağlı bir salgı. Salgı, geyiğin karnının alt tarafında bulunan salgı bezinden gelir. Misk, parfüm yapımında esans ruhu olarak, koku ve renk vermek için kullanılır. Misk elde etmek için, geyiğin salgı yapan bezleri bulunduğu yerden çıkarılarak kurutulur. Bu bezlerin büyüklüğü, iri bir yumurta büyüklüğünü geçmez. En iyi misk, Tibet'de yaşayan geyiklerde bulunurmuş.

Hz.Mevlana (ks) geyiklerin geride bıraktıkları misk kokusunu, Alemlerin Efendisinin (sav) dünyamızı şereflendirip, giderlerken geride bıraktıklarını (sünnetini) misk kokusuna benzetir.

Demekki misvaktan, kahkahasız tebessüme; selamı yaymaktan, merhamete..kadar aklımızda O'nun -sallahü aleyhi vesellem- yaptıkları, onayladıkları, kavli olarak buyurdukları ne varsa ve biz onlardan gücümüzün yettiklerini her yapışımızda, neden burnumuza ol Rasulün (sav) misk kokusu gelmiyor?

Aşk nerede? Aşıklar kim?
Gül mevsimi geçtiyse de, gül kokusu var diyerek Gül'ü (sav) Peygamberimize, kokusunu da sünnetine sımsıkı sarılmış aşık veliler olarak tasvir eder, Hz. Pir (ks)
Bu aralar yazma konusunda, yine kendi iç dünyamda çatışma var!
Başka bir yazıda İbrahim Karagül : ''Çok konuşanlar ve hiçbir şey söylemeyenler, hep yazanlar ve hiçbir şey ifade etmeyenler..'' diyordu ya..Benim epeydir yaşadığım bir duygu..
Bir de hiç konuşmadığı ve yazmadığı halde; alemde padişah olanlar var. Halleri ve takvaları ile; bir elleri/gözleri her an ötelerle irtibat içinde..

''Beş vakit namazda, tahiyyâtı okurken, Resûlullah (sav) efendimizi baş gözü ile gören, göremediği zaman o namazı yeniden kılan'' İbn-i Abidin Efendilerle bizim bulunduğumuz iklim ve aşk..
Her meyve her mevsimde/her yerde yetişmez ama aşıklar her mevsimde yeşerir ve burunları hasta olamayanlara Yusuf'un gömleğindeki misk kokusu gibi rayihalar yayarlar.

“Allah’ın velî kullarına ne bir korku vardır ne de bir hüzün.” (Yûnus Sûresi, 62)

“Doktorlar insanın hastalığını, nabzına ve idrarına bakarak anlarlar ve onlar hastalarından ücret alırlar.
Biz Hak Te’âlâ’nın talebeleri olan doktorlarız.
Biz gönüle vasıtasız olarak bir hoşça bakan doktorlarız.
Anlayış bakımından da görüşümüz pek yücedir.
Zirâ biz, Allah’ın Celâl nûrunun ışığından ilhâm alırız.
Bizim delîlimiz, Celîl olan Allah’ın vahyidir.
Hastalığı ilhâm ile anlarız. Biz kimseden de tedâvî ücreti istemeyiz.
Ücretimiz noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’tandır.
Onulmaz hastalıklara tutulanlara salâ!
Ey onulmaz hastalıklara tutulanlar koşun buraya! Bizim ilâcımız hastalara birebirdir.” (Mesnevî, 3, 2700-2709)
Hiç değilse hasta olduğumuzu anlayıp, tedavi edecek kalp doktoru mürşid-i kamil'e ölü gibi itirazsız teslim olabilseydik.''Kişi sevdiğiyle birliktedir'' ya sevmek nasıldır, neyi gerektirir..?

Anlayamadım, anlayamadım, anlayamadım..!