1980 ihtilali ile teröre, anarşiye son verildi.İhtilal ve sonrası seçimlerle hükümet olan Özal devrini de bu sürece eklersek ; gerek sol ve sağ; gerekse İslami kesimde bir dönüşüm yaşandı.
Solcular, (SSCB dağıldıktan sonra ve iki Almanya’nın birleşerek duvarların yıkmasıyla) büyük çapta yerli devrime evrilip, liberal, sosyal demokrat sınırları içinde eski güçlerinde ve inançlarında kalamadılar.
Aynı evrimle/dönüşüm ülkücü ve İslamcı kesimlerde de yaşandı.
Dava adamlığı iflas etti.O ateşli ideal yada İslami düzen savunucuları değişen dünyada hızla değiştiler.
Bu değişim, aşırıcı derecede davalarına bağlı kesimleri ‘’ılımlı’’ bir düşünce yapısına sürükledi.Bunda ümit kırılmasının da etkisi büyüktü. Kimse küçülen dünyanın yeni fikir akımlarına karşı duramadı. Bir yanda iflas etmiş Karl Marks/Mao komünizmine gönül verenler amaçsızlık içinde sosyal demokrat çizgisinde, diğer yandan ‘’Kanımız aksa da zafer İslam’ın’’ fikriyatındaki sağcılarla İslami rejimin savunucuları (şeriatçılar) 80 öncesi ateşli fanatik duruşlarını ister-istemez kaybettiler.
Tüketim toplumu olunmuştu ve bakkalların yerini batı ortaklığı ile açılan süper marketler almıştı. Yıllarca bu marketleri TV’lerdeki dizilerden imrenerek izleyen Türkiye insanı; mal bulmuş mağribi gibi ellerinde alış-veriş arabaları ve kredi kartı bilincine erişemeden, tüketim açlıklarını/açıklarını gidermeye başlamıştı.
Eskinin ''izm'' ekli sloganlarını, artık reklam sloganları almıştı.Daha iyi ve kaliteli yaşamak adına ‘’her ümmetin bir fitnesi vardır, benim ümmetimin fitnesi de maldır’’ Sallahu Aleyhi Vesellem’in 1400 yıl önceden ifade buyurduğu uyarısı unutulmuştu.
Unutulan bir şey daha vardı: İdealler, ideolojik amaçlar ve dinimizin bizden istedikleri..
İnsanlar daha iyi yaşamayı, daha çok tüketmek olarak algıladıkları için ve dünya çapında yaşanan değişimlerin etkisiyle sözgelimi dün İslami yazılar yazan yazarlarımız; İslam’ı hedeflememiş hatta tehtit olarak görenlerin çizgisine geldiklerini göremediler.
Kartel gazetelerinde bir yazarın politika yada ergenekon üzerine yazdığı yazıların aynı benzerlerini İslamcı olarak bilinen yazarlarımız da uygulamaya başladılar.
Bir Hürriyet/Radikal/Milliyet yazarları ile Vakit/Yeni Şafak/ Zaman yazarlarının makalelerinde, içerik olarak; yazılan konular bağlamında önemli bir ayrışım; bakış açısı farkı hızla ortadan kalktı.
Oysa 80 öncesi İslami camiaya mensup kalemşörler; toplumsal hayatı köşelerinde analiz ederken, her paragrafta, referanslarının İslami kriterler olduğu hemen gözlenebiliridi.
Bugünü, dünden (Peygamber Sallahu Aleyhi Vesellem kaynağından) aldıkları mesajlarla irdeleyip yorumlarlardı.
Değişen dünyada, İslamcı tabir edilen yazarlar da bu değişime (farkında olmadan) ayak uydurdular.Politize olmanın verdiği kolay yazılarla günü savdılar.
Oysa İslamcı etiketi ile bilinmenin sorumluluğu, karşı olunan düzene kurbağanın canlı canlı kazanda piştiğini anlamaması gibi olmamalıydı.
Yakın tarihte bir Amerikan düşünce kuruluşunun bir stratejisi vardı.İslamcı kesimi, düzen dışına itmek yerine, parlamento çatısı içinde entegre hale getirerek asimilasyona tabi tutmak.Canlı kurbağa gibi kazanda, ısıtıp, baygınlık döneminden sonra öldürmekti.
Evet, 80’den bu yana Müslümanların böyle bir kazanda ölmelerinin sağlanmasında oldukça kapsamlı bir mesafe aldılar.Tağut, cihad, emr-i bil maruf, nehy-i anil münker gibi ideal/farz olan söylemlerin, yerini politik ve çok kolay olan yazılar aldı.Elbette bu yazılar, fikirlerden kağıda oradan da gazete köşelerine; televizyonlara aktarıldı.
Üzüm (halk) üzüme (aydın bilinen yazarlara, hocalara) bakarak benzeşti.
Kimse artık cuma namazının şartları üzerine kafa patlatıp, yazılar yazmıyor.Onlara AKP/CHP üzerine yazmak daha cazip geliyor!Bunlar kolay yazılar.Hiçbir kaynağı olmasa da, basında 5-6 yazarı okuyup, beyinde kalandan bir makale yazmak çocuk oyuncağı, araya bir de komplo teorileri sıkıştırdın mı, gelsin aybaşında maaş..
AKP hükümetleri ile son yıllarda, sanki İslami düzene geçilmiş gibi, en aşırı İslami kesim bile ılımlıya evrildi.Kalplerde Allah için sevmek ve nefret etme duygusu silindi yada minimum seviyede işlevsiz hala dönüştü.Bu arada İslam dünyası zulme alışarak Allah için nefreti ve sevmeyi unuttu.Filistin'de öldürülen bir Müslümanın haberini çayını yudumlarken, sıradan bir haber gibi izlemek hatta sıkılıp başka kanala geçmek anormal görülmemeye başladı.
Bir ruh kayboldu.Azim ve dava kayboldu.Günü, İslami kıstaslarla değerlendiren yazıları mumla arar olduk.İslam’dan yana aydın bir yazarsın ama, haftada bir gün bile olaylara İslam kıstası ile bakan yazılarını okuyamıyoruz.Eskiden 163'e rağmen yazarak, hapse girmeyi göze alanlar aptal mıydılar?Bir Necip Fazıl rahmetlinin ömrü mahkeme salonlarında ne için geçti?
Bu rejim kazanı içinde ölüme giden bir kurbağa olmuşsun ve bunu fark etmiyorsun.Varsa yoksa şu parti bu parti, ergenekon çetesi..Onları yazarken de olaya nasıl bir İslami tavır/duruşla bakılması gerektiğinin ipuçlarını da veremiyorsun.
Can kurtulmadan cihan kurtulmaz.Bilgisayarına yazmak için geçince hemen politize olmuş bir kimlikle döktürüyorsun.Bunlar da olmalı ama ölçü kaçmış bir kere..Ve bunlar, İslam mihenk taşı olarak merkezde olarak yapılmalı.Leyleğin ömrü gibi lak lak..Baykal şunu dedi, Tayip ona şöyle cevap verdi..Rasulullah Sallahu Aleyhi Vesellem bu gibi durumlar için neler buyurdu; ashabı, hakiki öncüler neler yaparlardı, konuya uygun bir ayetin tefsiri ile günümüze yansıması nasıldır ? Bizlerin bu cendere içindeki Müslüman kimliğimizle duruşumuz; fikriyatımız nasıl olmalıdırın esamesi bile yok.
Müthiş bir sapma, asimilasyon var ve çok değerli zaman zayiatı. ‘’ya hayır söyle yada sus’’ prensibine uymayan vıcık vıcık polititize yazılar! Günü, İslama giderek/danışarak yorumlayanların sayısı yok denecek kadar az.Sorarsan İslami gazete yada TV kanalı..
Sonuç olarak yazım dünyasında da istifade edilecek, zaman verilecek saygın Müslüman yazarlar, toplumun fikir inşaasında öncülük görevini unuttular.
*İnşallah bu yazıyı bir yerlere göndeririz de, ikaz görevimizi ve beklentimizi yerine getirmiş oluruz.
* İslamcı yazarlar İslam'ı merkeze alarak yazamıyorlar.Elbette istisna değerlerimizi bu genellemenin dışında tuttuğumuz bilinmelidir.