30 Haziran 2008 Pazartesi

Musa Harun ile sohbet

Musa Harun yine güzel sorular sormuş, bildiğim kadar cevaplamaya çalıştım.Kendisine teşekkür ederim.
Gerçek anlamda ehli sünnet alimi sizce devrimizde kalmış mıdır?
-Elhamdulillah elbette böylesi alimler var ve dünya onlardan hiçbir devirde mahrum olmayacaktır. Cehaletin ve İslami ilimlerden fakir bir vasatta; binlerce insanın ’’alim’’ diyerek tefsir dersi dinlemsi bizleri aldatmasın! Altından nasıl ki sarraf anlarsa; günümüzde de kalabalık yığınlarla; seçkinci kalabalıklar arasındaki farkı iyi tahlil edemezsek bu bizi vahim hatalarla dolu bir mecraya sürükler.Söz gelimi ve bila teşbih Vatikan baş papazı da her Pazar binlerce insan topluyor diyerek haşa Müslümanlar da onda bir doğruluk payı var demezler.Ehl-i s. dışı kalabaklıklar içinde ölçümüz buna benzer.Devrimizde de hem rabbani alimler mevcut, hemde Sifil hoca gibi, İsamil Çetin hoca gibi derin alimler var. Nedir ki, ilim vakar ister.İlmin (alimin ) ayağına gidilir.

Ya da işini hakkıyla yapan, araştırmalarına devam edip, insanları bilinçlendirme ve islami bilincin yayılmasını hedef edinme noktasında gayret gösteren alimlerimizi bu noktada değerlendirebilir miyiz?

-Mesela Ebubekir hoca, nakle bağlı bir fikir imalatçısıdır. Özellikle dergilere verdiği mülakatları, günlük yazı hacminin çok üzerindedir.Böylesi alimler (Allah onlardan razı olsun) hangi konuda sorarsanız sorun, ehl-i sünnet çizgisinde geniş bir perspektife sahiptirler. Geçen bir yazıda mutemed alimlerden birkaç isim kendileri zikretmişlerdi.Alimin bir davası vardır, iç dünyasında fetihler yapıp, ahlakını da en güzel İslam’ın boyası ile boyama cehdindeyken, dış planda yeryüzü ümmetinin aynı boya (Allah’ın boyası) ile boyanması için cihad eder.

İlla ki bir keramet arayışı içine mi girilmeli yoksa, mucizesi hala devam etmekte olan Kuranı Kerimi kendisine dost bilmiş, ve Kuranı Kerime yoldaş olmuş insanları ehli sünnet çizgisinde belki birer veli olmasalar dahi veli nimet olarak görüp aynı hürmeti göstermeli miyiz?

-Kermet illaki aranan bir şey değildir ve Allah’ın rızasına, muradına muvafık cereyan eder.
Bir Allah dostunun sözüne uyarlama yaparak şunu diyebiliriz: Bunca günahımıza rağmen, bize secde kapılarının kapanmamasından ala keramet mi olur? Dediğiniz kimseleri de veli bilmekte bir sakınca yok.Veli’nin bildiğiniz gibi umum ve hususi manası var.Umum olarak her iman ehli Allah’a dost olmak için çırpınır en azından imanla bu sınıfa dahil olur.Özel manası ile mahsun olmayan ve her nefes Allah’ın arzında, Allah’ın huzurunda olan ehl-i zikir, Allah teala’da fena olmuşlardır ve irşadla görevli olanlarının yanında, görevli olmayanlar ve dahi kendisinin veli olduğundan habersiz olanlara dek uzayan geniş bir yelpazede ebdaller, kutup, aktab, gavs gibi isimleri hatırlayabiliriz.
Şu zamanda ahir zaman fitnelerinden kurtulmanın yolu Hz.Mevlanaca dersek; ille bir mürşidin nazarına iliş, nazarına iliş, nazarına ilişmektir.

Onlardan yararlanma hususunda sınırları nasıl zorlamalıyız? Uzun oldu ama son bir sorum da şöyle olacak; Osmanlıdaki, Selçuklular dönemindeki ve belki de daha geriye giderek Asrı Saadet dönemindeki toplum yapısı ile günümüz Türkiye cumhuriyetindeki toplum yapısını kıyaslarsak, tarikat, cemaat ve vakıf adı altında birleşen müslümanları tabiri caizse toplum yapbozumuzun neresine koymalıyız? Onlara karşı tavrımız ne olmalı? Ecdad dönemindeki tarikat anlayışının bugünkü topluluklar ile özdeşleştiğini düşünüyor musunuz?

-Sınır zorlamaya gerek yok, onların bağına, gülüstanına girmek yeterli.Onlar şefkat ve merhamet timsali Hz.İnsan’dırlar.Ellerinde tevbe almak, saadettir.
Her şey mecraını bulur.Cin cinsi çeker.Bozulmadan kıyamet sabahına kadar devam edecek halis tarikat/yol her zaman olacaktır.Elbette suistimallerin çokluğundan bu altınlar ancak nasiplilerince görülebilecekleridir.Kıyamete kadar bozulma ve kargaşa içinde bizlere düşen zor’un getirdiği ise yüz şehid ecridir.Ne kadar zorluk o kadar ecir.
Eskiden Osmanlı yad aSelçuklu’da hemen her şeyin belirleyicisi ve toplum dinamiğinin ana merkezinde tarikatler, vakıflar, tekkeler vardı.Esnafları loncalar eliyle dürüst tüccar eyleyenler de onlardı.Günümüzde dinhum dinaruhum olduğu için; dinleri para, kıbleleri kadın olan bir takım grupların başındaki başsız adamlar sebebiyle; tarikatlerin işlevini kaybettiği ümitsizliğinde değilim.Ama istismarcılara karşı, anlamadıkları zaman sert ve mesafeli olmak borcundayız.Aksi zulmün yayılmasına yardımcı olmaktır.
Şu an bu konudaki yasaklamalar kalmış olsa, toplum ahlakındaki erozyonun da frenleneceğini söylemekle yetineyim.
Usul olarak ecdat ile var olanların pek azında farklılıklar var. Silsileden gelme usulde, teorik çizimde sapma olduğunu söyleyemem.Ama arabanın direksiyonunda olanlara dikkat!