Dedi: ''Ben Allah’ı bulmak için hayatımı planladım, işim de mesleğim de bu..Bana Allah’ı bulmuş bir er, klavuz ve yol arkadaşı lazım.Öyle klavuz ki, Rasulle irtibatlı, Rasüle sallallahu aleyhi vesellem irtibatlı o muazzam halkanın bir eri olsun..’’
Yıllardır namaz kılarız, oruç tutarız, zenginler zekat ve hacc..
Yani doğru ehl-i sünnet itikadınca imanımızı bu amellerle pekiştiririz.
Kendimizin amel sahibi bir Müslüman olduğumuz konusunda şüphemiz de yoktur.Hatamızla günahımızla, az ve fazlalılığı ile...karınca kararınca nefsen kendimizi ibadet edenler zümresinden sayarız..
Bu yazı acı bir yazı olacak, çünkü acıklı halimizi ve ''aldanışımızı'' belgeleyecek. Belki yanlış anlayanların İslami neş'esini de kıracak. Ama iş öyle değil..Amel nedir, ilim nedir ölmeden anlamak lazım..Burada yazmak da bir teselli, namaz ( hareketleri )kılıyorum bir teselli, senede bir kez yalnızca mideme oruç tutturuyorum diye amelim var tesellisi yaptığımı ve bunarın ,inşallah bizi günaha girmekten koruyacağını umuyoruz ama hakikatin neresindeyiz?40 yıldır kabukta olduğumu ve ''sensiz her namazım mecaz, seninle her amelim namaz'' diyerek, düşe kalka 50'ye giden basamaklardan birine geldim.
Bal kavanozyu dışardan yalamakla bal yenmiyor yada şeker yemiş arının verdiği bal olmuyor..Sen bal yedim san! Lafı uzatmak edepsizlik ama Hz.Pir bir nebze anlaşılsaın diye bir şeyler yazmadan edemedim..Tasavvufsuz kulluk olmuyor. Bir mürşid elinden tevbe almadan ve O'na sadıkane müride benzer bir şey olmadan insan ve sonra adam olunmuyor.Aşağıdaki yazıyı okuyup nasılsa ben denildiği gibi yapamıyorum deyip, büsbütün namazları Allah korusun bırakıp helak olmak yerine; nasıl denilene uygun yaparım diyerek ümitle gayretli olmalıyız.
Hz.Mevlana kuddise sirruh efendimizin mahdumları Hz. Sultan Veled kuddise sirruh efendimiz (Allah şefaatlerine mazhar eylesin hepimizi) Maarif’inin 1. fasılında -özetle- şunları buyurur :
Biri: "Asıl olan şey ameldir" dedi. Bu hususta söylenecek söz, bundan ibaret değildir
..............................
Sen amelden, namazı, orucu, hacca gitmeyi, geceleri uyumayarak ağlayıp inlemeyi ve perhiz etmeyi anlıyorsun. Halbuki bunların hiçbiri de amel değildir. Bunlar ancak amelin sebepleridir. Hepsini yaptığın zaman bunların sende bir etki sağlaması mümkündür. İşte o zaman sen, ibadet etmiş ve olduğundan başka bir şey olmuş bulunursun.
Kur'anda: ''Namaz seni günahtan, suç işlemekten, kötülükten, noksan ve kusurlardan ve isyandan korur, temizler'' buyrulmuştur.(28/44) İşte senin bunları yapmamış olman ve bunlardan temizlenmiş bulunman ameldir. Eğer kendini bunlardan kurtarmamışsan, namaz kılmamış sayılırsın. Bunun için Peygamber -O'na Selâm olsun -namaz kılmış olan bir kimseye: "Namaz kılmadın, kalk namaz kıl" diye buyurdu. Bunun üzerine o adam kalkıp namaz kıldı Tekrar: "Kalk namaz kıl, namaz kılmadın" buyurdu. O adam yine kalktı ve namaz kıldı. Peygamber bu defa da: "namaz kılmadın" dedi ve sonunda: "Kalb huzuru olmadan, namaz kılmak doğru değildir" buyurdu.
(''Doğru değildir, hiç namaz kılma anlamında anlaşılmasın! Vicdanen aralıklara durduğumuz divana, kirletmeden getireceğimiz bir kalbe işaret var.Kalp huzurunu bulmanın, itminan olmanın yegane yolu zikirdir.Bu defa da zikir nedir konusu çıkar karşımıza..Aşılı ağaçla, aşısız ağaçtan bahsetmek gerek, klavuzsuz olmuyor vesselam.cancenk)
..................................
Hakikî amel, içi değiştirmektir. Nitekim insan tohumu, ana rahminde şekilden şekle girer. Alâka ve mudga olur. Nihayet insan şeklini alır, canlanır, dünyaya gelir, büyür ve bir insan olur.
İşte bu türlü değişmek, aşağı derecelerden yukarı derecelere çıkmak, amelidir. Miraç dedikleri de bu tarzda olur. Yukarıda anlatıldığı gibi kul da bir halden bir hale döner. Bu sırada meydana gelen ikinci hal, birinci halden; üçüncü hâl ikinci hâlden daha iyidir. Böylece bu, sonsuz olarak devam eder. Peygamber Hazretleri - O'na selâm olsun-: "İki günü bir olan kimse aldanmıştır" buyurmuştur.
Hadîste: ''Dünya ahretin tarlasıdır'', varit olduğuna göre, bu dünya pazarında her kulun ekmekte, yani yarın ahrette sevabını görmek maksadiyle ve iş yapmak hususunda ilerleyişinde, iki günü bir olmuş, her gün manen ilerlememişse o kimse aldanmıştır. Çünkü insanın günden güne hattâ her an manen ilerlemesi lâzımdır.İşte gerçek anlamda amel budur. Böyle bir ameli insanlar nasıl görebilirler? Bunu ancak Allah görür ve bilir.
Ulu Allah: "Benim dostlarım, benim kubbelerimin altında gizlidirler. Onları benden başka kimse bilemez" buyurmuştur.
Netice itibariyle bilgi (ilim), amele; namaz, oruç gibi bedenî işlerden ve amelden daha yakındır.
İlmin amelden ayrı olması ve ona faydası dokunmaması mümkün olabilir mi? Halbuki bedenî hareketlerin amelden ayrı bulunması ve amele faydası olmaması daha çok mümkündür. Çünkü inatçı, kötü niyetli ve iki yüzlü (Cehud), münafık (müslüman görünen) bir kimse zahiren bedenî ameli yapmış olabilir; fakat dinin asil hükmünü yerine getirmiş, hakkı ispat etmiş sayılmaz. Eğer bunları bilseydi ve yapabilseydi zaten bu vasıflara lâyık olmazdı. O halde halkın gördüğü ibâdetlerden, âyinlerden, mezheblerden anlatılan ve gösterilen şeylerin hepsi, amelin aslı, kendisi olmayıp, sebepleridir.
Bersisa, yıllarca hakikattte hiçbir zahidin yapamıyacağı bir şekilde ibadette bulundu. Yani zahirî ameli yerine getirdi. Fakat sonunda kâfir olarak öldü. Bunun gibi İblis de binlerce yıl gökte ibadetle meşgul oldu. Eğer bu zahirî ameller onda bir etki yapmış olsaydı Allah'dan: "Adem'e secde et!" emri gelince, secde ederdi. ............................................
Eğer altın olmazsa binlerce çekiç darbesi yese, yüz defa kaynasa, genişleyip uzasa, yine bakır olarak kalır. Altını tanımayanlar, amelin görünüşüne bakanlar ve bunu esas olarak kabul edenler: ..........................................
Allah:"Ben ki Allah'ım; sizin ne görünüşünüze, ne işinize, ne de sözünüze bakarım. Yalnız gönlünüzde benim için olan sevgin nasıldır ve ne kadardır diye gönlünüze bakarım" buyurmuştur.
Akıllı olan bir insana bir işaret yetişir. Bir evde bir kimsenin bulunup bulunmadığını anlamak için, bir söz kâfidir.