“Vücubunun şartlarından biri de İslami manada hür olmaktır. Bir İslam beldesi istilaya uğrarsa, orada oturan müslümanlar, acil ihtiyaçları dışındaki bütün imkanlarını cihad için sarfetmek mecburiyetindedirler.” [1] hükmünü muteber kaynaklardan nakleden Y.Kerimoğlu cihadın günümüz yiyicileri gibi hırsızlamıyacak bir cihad emiri etrafında tahakkuk edeceği şuurunda olan hoca efendilerdendir. Ancak, ben bugün başta Avrupa'daki kuruluşlar olmak üzere Türkiye de dahil böyle bir zekatı hak olarak alıp da, hak yerlere harcayacak başları -istisnalar hariç- maalesef göremiyorum. Her fert eliyle zekatını itikadı düzgün müslümana bizzat kendisi vermelidir. Aracılar zekatı ulaştırana kadar, cihad ettiğini ilan eden, ehl-i sünnet ve cemaat itikadından sapmış insanlar, bu paralardan bal tutan misali istifade etmektedirler!
Aslında “zekat bir vergidir” sözünün babası Teymiye’dir. Madde 3'de değinmiştik, ancak burada bu cümle başka bir şeyi de beraberinde getiriyor. Bunu okuyan adam geliyor ve diyor ki, biz zaten devlete dünyanın vergisini veriyoruz, anamız ağlıyor .Ne diye Ramazan ayında zekatı bir daha vereceğim. Devlete verilen vergi zekattır.İşte Seyyid Kutub ölse bile, cürmü ve veballeri ardında devam ediyor.Ya sadaka-i cariye, ya vebali yüklenme..
Bu noktada Hz.Osman radıyallahü anh efendimizin müthiş zekasından kaynaklanan ictihadının güzelliği günümüzde de anlaşılmalıdır. Şayet Hz.Osman (RA) efendimizin deha çapındaki o uygulaması olmasaydı, bugün İslam devleti ve zekat toplayan memurları olmadığı için, müslümanlar zekatlarını da veremiyecek; zaten devletsiz olmalarının vebaline bir de zekatı vermemek cürmü ilave edilmiş olacak idi. Hz.Osman (RA)'in feraseti bizi inşaallah zekat hesabından kurtaracaktır. Çünkü o zamandan beridir, müslümanlar ister dar'ül harpte, isterse dar'ül İslam'da zekatlarını veregelmişlerdir.
16- Cihan Sulhü ve İslami etüdler kitabında "Cihadı farz kılması zaruri idi" diyebilmiştir.Bir edebiyatçı bu vahim hatayı yapmamalıydı. Haşa Allah'a hiçbir şeyi farz kılması, yapıp, yapmaması "zaruri" yani, mecburi olamaz. Mülk ve saltanat Allah'ındır.Kendisine sorulamayan ancak O'dur.( Celle Celalüh ) Adam sapıtmış, Allah Teala’ya bile irade ve fiillerinde şartlı bir mecburiyet getirebiliyor.
17-"İslam idaresi, sofuluk satan dervişleri, sahte şeyhleri, şunu bunun adaklarıyla yaşasınlar diye kendi alemlerinde başıboş bırakmaz. İslam, her ferdin bizzat karşılığını alacağı bir işle meşgul olmasını esas tutar.Emeksiz ücret, işsiz gelir yoktur. Namazlar, dualar kişisel olup, toplumsal karektere sahip değillerdir. Zikir meclisleri, evrad okumalar vs. tembellik çağının ürünleridir.(!.) Hayat ve hareket çağları, böyle şeylere önem vermemiştir.
Avare dervişleri, miskin şeyhleri, yedirip içiren, serbest bırakan, varlıklarını kabul eden feodalite idi. Çünkü bu adamlar yoksulluk ve eşkiyalığın gırla gittiği bir toplumda halkın aldatılması için en güzel araçlardı....ham sofular ruh yapılarını kazanç usullerini değiştirerek faaliyet alanında herkes gibi olmazlarsa toplumun en değersiz en iğrenç insanları durumuna düşeceklerdir." .[2] Evet yanlış okumadınız bu nasipsiz ve talihsiz cümleler aynen Seyyid Kutub'a ait
Kendisi zaten şeyhin sahtesi şöyle dursun, tefsir ismi verilen kitabının zümer suresi 3. ayetinde evliyayı toptan reddediyor. Günümüzün laik yobazların uslubundan, komünist, ateist yazarların söylediklerinden farklı birşey söylüyor mu? İslam düşmanları da namazlar, dualar, zikirler kişiseldir,kul ile Allah arasındadır, camilerde cemaatleşmek de nedir, bunlara çağdaş dünyada yer yoktur, tembellik çağının ürünleridir, demiyor, demeye getirmiyorlar mı ? Hayat ve hareket çağlarının böyle şeylere önem vermediğini ima etmiyorlar mı?Enteresandır, bu cümleleri bir ateist söylese, ağzına geleni söyleyenler, aynı cümleler Kutub'dan gelince, tevil ve çıkış yolu aramakta inatla direniyorlar.
Mürşidler halkın aldatılması için en güzel araçlardı diye, korkunç bir cinayet daha işliyor. Kafir ve sapık reformcuları hoca, üstad kabul edenlerin sonu bu nasipsizlik olur.İslam idaresi gelince bu mübarek zevat toplumun "en iğrenç insanları durumuna düşeceklermiş" diyecek kadar iğrençleşen bu satırların yazarıdır.
Tarihen de sabittir ki, şeyh ve mürşid zatlar, İslam idarelerince hep makbul ve üstün tutulmuşlardır. Zalim halifeler bile onların hakkını bilmiş, kendilerinin yanında yer almaları için zorlamışlardır.
18-Cihan Sulhünde : “Para biriktirilemez, biriktirmek, tasarruf etmek yoktur" diyor. Oysa zekatı verilen mal temizlenmiştir."Ahir zamanda zenginlik ümmetim için saadettir". (Ramuz ül ehadis) buyuruluyor. Enflasyonu yüksek ülke müslümanları bunun son derece idrakindedirler.. İMF’de kendisine teslim olmuş ülkelerde de, işçi ücretlerinin artırılmaması yönünde baskı yaparak açlıktan başka bir şey düşünemeyen yığınları oluşturma gayreti içine girer.
İslam’dan önce de zengin olan Hz.Osman (RA) şehadetinde 1.000.000 dirhem gümüş, 1000 harp atı, 1000 harp kölesi, 200bin altın kıymetinde 3 çiftlik olmak üzere tamamı yarım milyona tekabül eden altın kıymetinde miras bırakmıştı.Yine Hz. Zübeyir bin Avvam (RA)'ın 50.000 altını, 1000 harp atı, 1000 kölesi, Amr bin As (RA) hazretlerinin 300.000 altını vardı.Abdurrahman bin Avf radıyallahü anh hazretlerinin servetinin ise hesaba sığmadığı bilinen şeylerdendir.Zekatı, sadakası verilen, helalinden kazanılan her mal biriktirilir ve mübarektir, paktır, temizdir.
Sahabe için bütün bunlar Allah Teala'nın malıydı, kendileri Allah'ın eminleriydi ve emrettiği yerlere harcıyorlardı.[3] "Para biriktirilemez" cümlesini, komünist Karl Marks söylüyor. Görülüyor ki, Kutub; eski komünist fikirlerinden de bir türlü kurtulamamış ! (devam edecek)
[1] Y.Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet c. 1 sh: 442vd. Bu zekat konusunu da inşaallah 2nci kitabımda ele alma imkanımız olur.
[2] S.Kutub,İslam ve Kapitalizm Çatışması, sh: 108. Birleşik yay. 6.Baskı, yıl :1995
[3] Rabıta-i Şerife, A.Arvası (ks), sh:84-85