Bir İmam-ı Rabbani hazretleri ikinci bin yılın müceddidi olduğu halde, " fatihasız namaz olmaz" hadisi şerifine rağmen imam arkasında fatiha okumadım.Mezhebden ilhad (çıkmak) olmaktan korktum, mezhepden ilhad dinden ilhada götürür "[1] buyurarak delilsiz, zaruretsiz ve şartlarna riayet etmeksezin mezhebin hükümlerinin dışına çıkmayı böyle vahim görmüştür, hanefi mezhebine titizlikle uymuştur.
Her müctehid aynı zamanda bir müceddiddir, ama her müceddid müçtehid olamayabilir..Müceddid kendisinden önceki müçtehidin mezhebine sonradan giren bid’atları ayıklayıp temizlemekle kalmaz, kendisi de bizzat o müctehidin mezhebi ile hayatını sürdürür.
Mürşid-i kâmil olan zatların da bir müctehidi, mezhebi taklid etmeleri vaciptir.Nitekim tasavvuf yolunun büyüklerinden İbrahim b. Ethem, Şakik Belhi, Ma'ruf Kerhi, Ebu Yezid Bestami ve Fudayl b. İyaz; amelde hanefi mezhebini taklid etmişlerdir.[2]
Hazreti Peygamber aleyhisselatü vesselam, İslam'ın başlangıç devrelerinde, ashabını dini konularda bilgilendirmiş ve onlara hüküm çıkarma yollarını öğretmiştir.Öyle ki, altı kişi Efendimizin zamanında fetva verir hale gelmişlerdi. Hazreti Peygamberin refiki ala'ya intikalinden (vefatından) sonra da diğer sahabe bu zatlardan bilgiler almaya devam etmişlerdir.Bu zatların, sahabe ve Tabiin arasında fetva konusunda şöhret kazanmış arkadaşları da vardı.. Mesela bugün okuduğumuz Kıraat İbn-i Mes'ud (RA), İmam Asım (RA) kanalıyla bizlere ulaşmıştır.El İcli'nin anlattığına göre, yanlızca Kufe şehrinde tam binbeşyüz sahabe vardı.[3].
Ebu Hanife efendimiz, fetva ve mezhebinde de yalnız değildi.Hocaların saymıştık. Mezhebinin esaslarını vücuda getirirken, nasıl bir ortam içinde olduğunu bir örnekle belirtmekte fayda vardır. Hatib-i Bağdadi (Rh.a.) demiştir ki: Biz birgün Veki'nin yanındaydık.Adamın biri ona, Ebu Hanife'nin hata ettiğini söyledi.Veki cevaben :'Kıyasta Ebu Yusuf ve Züfer, hadis hıfzında ibn-i Ebu Zaide, Hafs b. Gıyas, Hibban ve Mendel; arab dilinde Kasım b.Maan, zühd ve takvada Davud-i Tai ve Fudayl gibi zatlar yanındayken Ebu Hanife nasıl olur da hata edebilir: Meclis ve çevresinde bu gibi zatlar varken, bir kimsenin hata yapması düşünülemez.Çünkü hata yapacak olsa hemen bu zatlar geri çevirirler' demiştir. [4]
Peki mezhep tanımazların imam kabul ettiklerinin yanında hangi ehl-i sünnet heyeti vardı.Olsa olsa, nefs, heva, gurur, kibir ve şeytan aleyhillane'den müteşekkil bir heyetleri vardı.Zira onlar ümmetin icmaından ayrılmışlardır.Bu mezhep tanımazlar icma-ı reddetmekle hak mezhepler topluluğunun görüşlerini kabulden sıyrılmış ve sapık hariciler ve rafizilerle aynı çizgiye gelmiş olurlar.
Kıyasa sırt çevirmek suretiyle ise, bilinen ve alışılagelmiş bulunan illet yollarını ve ictihad kapısını kendi yüzlerine kapatarak; kıyası reddeden harici, rafizi ve zahirilerin yolunu seçmiş olurlar.Bu mezhepsizler ahad haberleri küçümsemekle, sahih hadis kitaplarından muteber kitablardan ve tefsir kitaplarından kurtulmuş oluyorlar. Bu durumda ele de istifade edilecek ne bir cihanşumül (dünya çapında) mucize ve nede şer'i ahkam kalıyor. [5]
Çocuğuna en iyi mütehassıs, uzman doktoru arar bulursun, niye ameliyatı kendin yapmaz yada sıradan bir hekime götürmezsin de, bu işten çok daha önemli dinini nefsine ve hevasına uyan bu işten anlamayan dalalet ehline ısmarlarsın şaşılacak şeydir.Dini inancı, ibadeti aynı olan ehl-i sünnet ve cemaat dediğimiz-bugün mevcut olan dört hak mezheplerin, ayrıntılara ait konulardaki ictihadlarını büyütenler, ilahi muraddan habersiz kişilerdir.Tekrar etmek zorundayız, bunun böyle olacağını Sevgili Peygamberimiz buyurup, bunun "rahmet" kolaylık ve genişlik olacağını müjdelediler.
Temelde hepsi aynıdır.Ayrıntılardaki hususlarda Allah Teala aklın vahye tabi olarak çalışmasını, ictihad etmesini murad etmiştir.Bu, bize aynı zamanda vahye (İslam'a) tabi akla verilen değeri de göstermektedir.Böylelikle kullar, zekalarını, ilahi hikmetleri bulmak için çalıştıracaklardır. Çeşitli diller var.Her dil bir manadır, güzeldir.Her ehl-i sünnetin mezhebinin ictihadı, manadır, güzeldir diye düşünmek gerekir.
Şayet Allah Teala her mes'eleyi kesin hükümlere bağlasa idi, kullara geniş bir saha kalmaz; vahye dayalı ilim sahiplerine ve ictihadlarına da gerek kalmazdı.Son Peygamber, Allah Teala dileseydi, her şeyi en ince ayrıntısına kadar netleştirirdi.Bu mezhepler, Allah'ın biz kullarına merhametidir.Zira mütehassıs, dinde uzman mezhep imamının ictihadları, hatalı bile olsa, alimliğinin yüzü suyuna yine sevap alacak, ona tabi olan halk da bu işten mes'ul olmayacaklardır.[6] Bir konuda çeşitli doğrular, bir menzile giden çeşitli yollara benzer.
İçtihad ve mezheplerle kulların fikren yükselmesi, muhakemelerinin gelişmesi irade buyurulmuştur.[7]
Furuat dediğimiz, ayrıntıların kesin hükümlere bağlanmaması, zaman ve mekana ve şahsa göre meydana gelecek değişikliklerde tek tip tabir edilen, şabloncu yaklaşımın da önünü keser.Zira ikiyüz yıl önceki problem, bugün aynı dininin, aynı mezhebin, bir başka kavli (görüşü) ile çözüme kavuşur.İslam bu yüzden çağlar üstüdür.Çağlar ve zamanlar onun peşinden adeta sürüklenir.Sosyal hayat için, İslam donuk kaideler buyurmaz.Temel meselelerden sonra, ayrıntılar; zaman, yer ve şahsın durumuna göre değişkendir.Bu da fıkıhtır, mezheptir.Mesela haram olan domuz, ölüm derecesinde açlık ve başka bir çare bulamama durumunda, ölmeyecek kadar yeme durumunda mübahtır.Yani haramlılığından doğan günah o kişi için geçici olarak kaldırılmıştır.
Peygamberimiz Sallahu Aleyhi Vesellem bile hakkında nas, ayet bulunmayan meselelerde, ictihadda bulunarak, ümmetine örnek olmuş ve bu hususu ehli için teşvik etmiştir.
Şunu da belirtmekte fayda var:Keşifler iki ana temele dayanır.Bir: Madde planındakiler.Coğrafi keşifler, fen, tıp, kimya uzay, elektronik vs..Bu buluşlar, kainatta gizli iken, Allah Teala'nın takdiri ve kaderi ile zamanı geldiklerinde bulunmuş, keşf edilmişlerdir.İkinci keşif, kendi içinde yine ikiye ayrılır:Zahiri ve Batıni.. Zahiri keşiflere şeriat-ı İslamiyyenin, hakkında tam açıklık olmayan, işaret edilerek, çaba ile bulunması gerekenler, icma-i ümmet ve kıyası fukaha dediğimiz, mezheblerin keşifleri.Batıni keşifler, tasavvufun alanıdır ve sahibi için delildir. Ancak dinin dört kaynağı; Kitap, sünnet, icma ve kıyastan şahidlerle desteklenmesi durumunda makbul olur.
Özetlersek : Bir müctehidin ictihadlarının hepsine mezhep denir. Şeriatı bildiren ilme fıkıh ilmi denir. Fıkıh bilgileri Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas denilen edille-i şer'iyyeden meydana gelir.İtikadda müslümanların 73 fırkaya ayrılacağı ve sadece birisinin fırka-i naciye denilen ehl-i sünnet ve cemaat fırkasının cennete gideceği, dalalet fırkaları denilen Bid'at fırkalarının ise cehenneme gideceği hadis-i şerif hükmünce alimlerimiz tarafından bildirilmiştir.
İtikadda hak mezhep tekdir.İmam Maturidi ve İmam Eş'ari efendilerimizin ictihadları arasında temelde ayrılık yoktur. Zaten itikadda ayrılık olmaz. Tali meselelerde, lafzi anlatım ve inceliklerin dile dökülmesine ehl-i sünnet ve cemaat alimleri müsaade etmişlerdir.Mezhepsizler, bunu da kasıtlı olarak abartmışlar, itikadda mezhebi ikiye üçe çıkartmışlardır.Bunu misallendirirsek : İmam Eş'ari, "Allah-u Teala kullarına gücü yetmeyeceği şeyleri teklif etmesi caizdir" diye ictihadda bulunmuştur. İmam Maturidi ise "caiz değildir" diye ictihadda bulunmuştur.
İmam Eş'ari buyuruyor ki , "Allah Teala kadir-i mutlaktır, dileseydi kullarına gücü yetmeyeceği şeyleri de teklif ederdi.Buna kimse itiraz edemezdi. Ancak gücü yetmeyecek şeyleri teklif etmemiştir. Teklif etmediğini de bildirmiştir." İmam Maturidi ise madem Allah Teala kullara gücü yetmeyeceği işleri teklif etmemiştir. Bunu da ayet-i kerime ile bildirmiştir; bu bakımdan kullara gücü yetmeyeceği işleri teklif etmesi caiz değildir demiştir. Görüldüğü gibi bu ictihadlardaki farklılık, "teklif etseydi, kimse karışamazdı" inceliğinden kaynaklanmaktadır. Teklif ve kulluk meselesinde ise ihtilaf göstermek mümkün değildir.
Yine İmam-ı Eş'ari, "Allah Teala'nın fiilleri için sebep aranmaz" buyururken, İmam Maturidi "Allah Teala'nın fiillerinin bir hikmeti vardır" buyurmaktadır. Birinde "Fiillerinde sebep aranmaz, yaptıklarının hikmetinden sual olunmaz..."; diğerinde "fiillerin bir hikmeti vardır" ictihadı esas alınmıştır. İmam Eş'ari (rh.a.)" Peygamberlik için erkeklik şart değildir" diye buyururken, İmam Maturidu (rh.a.)"şarttır" diye buyurmuştur. Arada büyük bir fark var gibidir. Oysa İmam Eş'ari "Allah Teala isteseydi, kadından da peygamber gönderirdi, kim ne diyebilirdi, bu bakımdan kadın peygamber göndermesi caizdir", buyururken, İmam-ı Maturidi "Allah Teala kadından peygamber göndermediğini bildirmiştir. Bu bakımdan peygamberin erkek olması şarttır." buyurmuştur.
Allah Tela'nın va'dinden dönmesi, dönmemesi, "dilerse döner", "dönmez"; kâfirler ibadet yapmadıkları için "ayrıca ceza göreceklerdir", "ayrıca görmezler", küfür zaten büyük günahtır, iyiliklerin kafire faydası olmaz, iyiliklerin kafir de olsa faydası, cehennemin tabakalarında azabın derecesinde olacağı şeklinde buna benzer ictihad zenginliklerinden kaynaklanan açılımlar, geniş ufuk turları vardır. Bunların itikadda, inançta, temel meselelerde, mesela Allah celle celalüh'a, iman esaslarına ait farklılıklar olduğunu söylemek mümkün değildir.[8]
Sonuç olarak bizler bir mezhebi taklid ederek, onların dürbünleri ile Allahresulü ve ashabının itikad ve ibadetlerini görüp, iman edip ibadet hayatımızı yaşamaya çalışmaktan memnunuz, vesselam.
[1] Mebde ve Mead risalesi,otuzuncu bölüm.
[2] İbn-i Abidin, Reddül Muhtar.c.I, sh: 68 vd.
[3] Zahid el Kevseri, Mezhebsizlik dinsizliğe köprüdür adlı risalesi
[4] Tarih-i Bağdadi, El Hatibi, c.XIV/247
[5] Ramazan el Buti, Mezhepsizlik İslam Şeriatini Tehdit eden En Tehlikeli Bid’attir,sh:19 vd.
[6] İmam-ı Şafii, er risale
[7] Hukuki İslamiyye Kamusu, Bilmen c.I,sh:319
[8] M.A.Demirbaş, Mezhepsizler, Milli Fikir yayınları. c.II. sh: 363-364