19 Mayıs 2011 Perşembe

Allame Şeyh İsmail Çetin Efendi (ks)'den..

'' ..Kur’an-ı Hakim’de başörtüleri yaka paça üstüne bırakın buyruluyor, bunlar yaka paça altına sokuyorlar.'' (Başlarını örten hanımlar için)
* * *
''
- Mehdi Aleyhisselam hakkında ne buyurursunuz?

- Her sabah “bu akşam gelir”, her akşam “bu sabah gelir” diyorum. Ama görür müyüm, görmez miyim, bilemem. Geleceği kesindir. Zamanı tamamdır. Mehdi’nin zamanına kadar, en zor Irak muhaberesiydi; o da tamam. Zemin tamamdır, zaman da tamamdır. Mehdi konusunda Ehl-i Sünnet’in ittifakı vardır. Muhyiddin Arabî Hazretleri, “Onunla musafaha yaptım.” buyuruyor.''

* * *

'' Üstad Necip Fazılla ilgili bir hatıranızı öğrendik. Üstad’ı ziyarete gittiğinizde, Üstad size sarılıp “Senden şeyhimin kokusu alıyorum” diyor.

- Hâdise doğru ama şahıs ben değilim. Ben, Şeyh Abdulhakim Arvasî’nin kızkardeşinin oğlu Sadreddin, milletvekili Faruk ve iki arkadaş Necip Fazıl’ı ziyarete gittik. Randevu için kim telefon açtıysa Üstad, “meşgulüm” dedi ve ısrar edince de sövdü! Ben telefon açmayı bilmiyorum. Dedim ki, telefonu açın ve ahizeyi elime verin. Açtılar, elime verdiler. Onlar gibi “selamun aleykum, Üstad’ım müsaitseniz ziyaret edeceğiz” demedim. “Müküs’ten beş kişi sizi ziyaret etmek istiyoruz” dedim. Müküs, Abdulhakim Arvasî’nin doğduğu köyün adı. Şu anki Tavaş... Müküs deyince, “başımın üzerinde yeriniz var” dedi. Gittiğimizde Üstad bahçe kapısındaydı. Öndeki arkadaşa bakmadı. Ben onun arkasındaydım, bana da bakmadı. Benim arkamda milletvekili Faruk vardı, ona da bakmadı. Sadreddin onun arkasındaydı, Sadreddin’e gitti ve sarılıp öpmeye başladı. Bizleri evine götürdü. Bizlere iltifat etmiyor, Sadreddin’e devamlı sigara sarıp veriyor, öpüyor. Necip Fazıl dışarı çıktığı bir zamanda ben, “Sadreddin Şeyh Abdulhakim Arvasî’yi görmedi, Necip Fazıl’ın bu hareketi garib” dedim. Faruk, “Hayır, öyle değildir. Şeyh Abdulhakim Irak’a sefer ettiği vakitte Sadreddin üç günlüktü. Şeyh Abdulhakim buraları öpmüştür. Necip Fazıl aşıktır, aşıklar kınanmaz. Aşkı doğrudur.” dedi.

- “Necip Fazıl fikirde önderdir” sözü size mi ait?

- Fikirde üstad’dır! Fikirde bize örnektir.''

* * *
''....Sevgiyi inkâr eden kâfir olur.

- Sevgi derken kastınız?

- Allah’ı, Peygamber’i, Ehl-i Beyt’i, Peygamber’in arkasından giden ulemayı ve evliyayı sevmeyi inkâr ederse... Rabıta, sevmenin semeresidir. Neyi seviyorsam onu düşünüyorum. İnsan ister istemez bir şeyi sever. Kalbi, sevdiğiyle bağlanmış oluyor; rabt oluyor.

Size tavsiyem, zikr-i hafi’ye yerine şirk-i hafiye’den kaçın. Rabıta niçin? Rabıta, başkası dimağa gelmemesi için; şu şöyle etti, bu böyle etti dememek için. Yoksa rabıtada Allah’tan başkasını düşünmek de şirk olur. Rabıta, oyuncaktır; çocuğun eline oyunca bebek verilir, bebeği canlı zanneder. Gerçeği bulunca da oyuncak bebeğe iltifat etmez. ''

* * *

''- Tasavvuf ehli bir psikiyatr doktora, tasavvuf ehli birisini götürdüm. Doktor, “Sen tarikat ehli misin?” diye sordu. O da “evet” dedi. Doktor, “Sen tarikat ehliysen niye hasta oldun, demek ki tarikata doğru inanmıyorsun.” dedi.

- Doğru söylemiş. Tarikata inanan, cine inanır, periye inanır ve bunlardan korkmaz. Korkmayınca, üzülmeyince...''

* * *

''- Cahil bir insan şeytanı çağırsa, zarar görmez mi?

- Zarar görmeyebilir. Şeytanın gagası var, bu hadis-i şeriftir. Mü’mine önden gelemez. Önden gelirse ya kaçar, ya yanar. Arkadan önce akciğeri dinler; nefes içerisinde zikir var mı yok mu. Nefes, “Hu, hu” diyor mu, yoksa gaflette mi. Eğer orada yok ise karına bakar. Orda da ses yok ise buruna gelir. Nefesi dinler. Latifelerde var ise onu yakar. Eğer orada da yok ise, o zaman içine girer, Allah korusun kalbin içine girerse tüm sistemi eline alır, şoförlük yapar.

- Latifeleri mi parlatmak lâzım? - Herkes yapamaz. Sûfî, nefesini boş bırakmamalıdır...''

* * *

''
- Tele deccal?

- Televizyon!''


Furkan Dergisi, Ağustos 2009 Söyleşinin tamamı buradaBağlantı