20 Şubat 2009 Cuma

Mehmet Şevket Eygi'nin maksadı aşan bir cümlesi !

Muhterem M.Şevket Eygi bugünkü yazısının bir paragrafında şöyle demiş: "5. Tarikat, iyi adam, iyi insan, iyi ve olgun Müslüman yetiştirme ocağı ve mektebidir. Müridler yıllardan beri tarikat içindeler ve iyileşememişler. Demek ki, orası bir tarikat değil." (!)

Son derece hatalı ve veballi bir söz ! Bu mantıktan yola çıkarak bir müsteşrik de -haşa- "Müslümanlarda yalan, talan, pislik, her türlü sahtekarlık, terör...var, binaenaleyh demek ki, dinlerinde.." diyerek konuşmasını sürdürse yine haşa haklı bir tespitte mi bulunmuş olacak..?

Muhterem yazar, içimizden bazı yozluklara kızmış olabilir. Ben de çok kere, başta kendimi ve içimizdeki bu yobazlıkları ağır tenkit ederim. Ama elmalarla armutları karıştırmamalı..

Mezheplerden hanefi, tarikatlerden de nakşibendiliğin biiznillah kıyamete kadar bozulmadan devam edeceğini büyükler haber vermişlerdir ve söz gelimi nakşibendiliğin bir kolunda her zaman kamil, mükemmil bir irşad edici mürşid var olacaktır.

Nasıl ki, sıffın, cemel, ifk gibi üzüntü veren tarihi hadiseler haşa Kainatın Övüncü sallahü aleyhi vesellem Efendimiz'in terbiyetine en küçük bir halel getirmez ve Allah-ü Tealaya bühtan gibi bir aldanma ve ahmaklıkla neticelendirilemezse; aynen bunun gibi günümüzde kamil bir irşad edicinin kapısına kabul edilmiş mürid adaylarının, adam olmazlıkları kapıya asla mal edilemez..! Muhterem Eygi'nin bunu bildiğini biliyorum, dediğim gibi birilerine öfkelenip klavyenin başına geçince maksadını aşmış olduğunu düşünüyorum.

Bu vesile ile şu gerçeğin altını da kendim, kişisel sohbetlerde hep dillendirmişimdir: Eskiden kaza namazı olanı tarikate almazlardı ve daha pekçok ağır şartlar mevcut idi. İstiharede kabul olunuşa işaret olmaksızın, aylarca kapının müridi/sofisi olması beklenirdi.

Lakin günümüzde şartlar değiştiğinden; tarikatlerin amacı da değişmiştir. Eskiden var olan imanda yakini ve takvayı esas alan tasavvuf büyükleri; "imanın ateşten bir kor" olarak eli ve evleri yaktığı ahir zaman modernitesinde, tevbe ile iman selametini, beş vakit namaz, oruç gibi taatlere devamı sağlamayı (haccı bile değil) birincil gaye ittihaz eylemişlerdir.

"İmanda istikamet üzere olmayı" temel hedef olarak seçen bir mürşidin, bağlılarından elbette, tadil üzere namaz, sünnet üzre sakal, temiz giyim ve ahlak; takva üzere zikirli bir gönül görmeyi istemesi eşyanın tabiatı gereğidir.

İbn-i Abidin'de okumuştum. "Günümüzün takvası şirkten korunmaktır", buyrulmaktaydı..Dini yalnızca Allah'a has kılacak şirksiz bir tevhid inancı ve en son riyadan korunmak..

Eskiler bunları aştığı için, tarikatin konusu da, vera/takva üzere zakirlerin gönül aynalarını parlatıp cilalamaktı. Bu konuda pekçok örnekleme yapılabilir.

Bir kapıya bağlı olan kişi de, kendisini "olmuş" havasına sokmadan; kibir ve riya kontrolü ile, kendisini o kapının sevenlerinden (muhip) saymayı bile-müridlik şöyle dursun- haddi aşmak olarak bilmeli ve "kişi sevdiği iledir" düsturunu sermaye edinerek; kapıya kabul edilişi, Allah Tealanın bir ikramı/merhameti bilmelidir.

Elbette, sakal bırakan; başını tesettüre göre örten bir insan çok daha teyakkuz ve nefsi murakabe altında sosyal yaşam içindeki davranışlarına daha çok özen gösterecektir, göstermelidir.

Namaz zamanı takkeli tespihli, namaz bitip içeri müşteri girince liberal bir cani olarak kimlik değiştirmemelidir! "Bizden-öteki" ayrımı yozluğuna saplanmadan; eski derviş tüccarlar gibi gittiği ülkelerde hep dosdoğru İslamı, tasavvufi boyutu ile yaşayarak örnek kimse olarak, karşısındakileri etkisi ile atmosferine çekebilme potansiyelini her daim taşımalıdır.

Sekülerizm, liberalizm, vahşi kapitalizm, global dünya...yani ahir zaman. Yüz şehid ecri almak sanıldığı kadar kolay değil ama sanıldığı kadar da zor değildir. Aksine şu zamanda beş vakit namzaı "dosdoğru" kılan, oruç ve zenginse zekat/hacc..ve dahi haramı haram bilip kaçınan, helali helal bilip kamil bir Allah dostunu zamanın imamı bilerek biat eden (bey'at da diyebiliriz, zira halifesiz bir toplumdayız) insanın, mürid adayı olarak kamil bir şeyhe intisabı, muhabbeti, (cahiliye ölümünden de) kurtuluş reçetesidir.

Hz.Mevlana'nın (ks) buyurduğu gibi, ahir zaman fitnelerinden kurtulmaının biricik yolu, bir mürşidin nazarına ilişmekten geçmektedir.
Sahte Kalkancı'ların, organize bir şekilde toplum hafızasındaki tahribatı, güneşin önündeki kara bulutlar gibi görünse de, ezelde nasibi yazılı olanlar; bu muhabbet sofrasından nasiptar olmaya ve bir kapının sevdalısı olarak, son nefes kaygısı ile yaşamlarına dikkat etmeye devam edeceklerdir.Zira yeryüzü Allah dostu veliden hiçbir zaman azade ve mahrum olmayacaktır. Mahrumiyet güneşe karşı kafalarını kuma gömenler içindir vesselam.