5 Ocak 2009 Pazartesi

Ebubekir Sifil hocam ile..


Geçtiğimiz cumartesi Fatih'de, Dar'ül Hikme Derneğinin her ayın ilk cumartesi düzenlenen seminerinde muhterem Ebubekir Sifil hocayı dinlemek ve kısaca tanışmak nasip oldu, elhamdülillah..

Karşısındakine kariyerini ve alimliğini unutturacak kadar mütevazi ama vakarlı, sıcacık bir insan.

15 dakikalık gecikme süresinde (benim gibi zamana da titiz olanların özen gösterdiği şeylerden) çoğunluğunun okuyan gençler olduğunu sandığım grubun sorularına cevap verdikten sonra, zamanın geciktiğini farketmiş olmalı ki, ''namazdaki arkadaşlar/kardeşler geldiler mi ?'' soruna aldığı cevaptan sonra 11.nin düzenlendiği seminerin konusu yahudiler, yahudi mezhepleri ve yahudiliğe tarihi bir bakıştı.

Bilgisayarına çok az baktığı kalitesi yazıları gibi yüksek konuşmasında ilk dikkatimi çeken, onlarca yahudi ismini, kitaplarını..vs. ezberden bizlere nakledebilmiş olması idi..İçimden maşallah demekten kendimi alamadım.''Alimin yüzüne bakmak ibadet'' olunca da, çift dikişli bir istifadem olmuştur inşallah.

Seminerin ilgi çekici bir başka yönüyse; gençlerin anlamadıkları konu yada not etmek istedikleri isimleri sorabilme ve sıkıntısız cevap alabilme özelliği oldu.

Yahudi tarihinden günümüze tatlı geçişlerinde Muhterem Dr. Ebubekir hoca, zaman zaman günümüz akademisyenleri dediği (ben reformcu demeyi tercih ediyorum) meşhur isimlere de, son derece nazik ve ilmi; kişisellikten uzak göndermelerle zihinleri açıyordu. Mesela bir zatın ''Yahudileşme Temayülü''nden bahisle İslam ümmetine teşmil ettiğinin, aslında o kişinin kendi ruh haline delalaet ettiğini isim zikretmeksizin çok çarpıcı cümlelerle ifade ediyordu. Yine aynı konu etrafında üzüntüyle Gazze'den söz ettiğini tahmin edersiniz.

Çok ağır konu, sıkılmadan bir saat içinde neticelendiğinde, sorusu olanların sorularını tek tek cevaplaması da, hocanın eğitimci yanının, yaptığı işin mes'uliyet duygusunu yansıtması açısından kayda değer başka bir özellikti benim için..

Masasında laptobu toplarken etrafını saran gençlerin soru sorma ve soru sorarken kendi bildiklerini uzunca cümlelerle paylaşmalarına tahammülüneyse hayran olmamak elde değil.

Uzaklardan bir misafir olduğum için, seminer sonrası bana zaman ayırmak istemesi; benimse son otobüse yetişme telaşımla vedalaşırken; "nasılsa sizi maillerimle yeterince meşkul ediyorum hocam" dediğimde, yine can-ü gönülden "estağfurullah..'' diyerek mukabe edişindeki samimiyetle oradan ayrılırken; "alimlerin zamanını gerçekten gerekmedikçe çalmamalı" diye iç geçirdim.

Dünkü yazımda vehen'den söz etmiştim.

Nete girdiğimde ilk işim Milli Gazete'de hocamın yazını okumak olur.Bugünkü, ''Gazze, onurumuz'' başlıklı yazısında da hocamın 'ümmetin zilletinin' sebebini ''vehen'' hadis-i şerifine bağladığını görünce tesbit benzerliği ile bu yazı ortaya çıktı. Yazının tamamını buradan okumanızı ve İstanbul'a gitme imkanı olanların her ayın ilk cumartesi günü seminere gitmelerini salık veririm.