18 Eylül 2008 Perşembe

Rabıta ( 3 )


Gaflet bataklığı inkarcılar gurubu, rabıtanın ıstılah manasını (yani tarikat büyüklerinin kastetmiş oldukları manayı ) düşünememiş olsalar gerekir.Eğer bu ıstılahın manasını o keremli insanların maksadına uygun şekilde düşünebilmiş olsalardı, kalbi rabıtayı inkar değil, huzur ehlinin kalbi gibi doğrulamaları lazım gelirdi.Zira tarikatlerde rabıta, tarikat bağlısı ve Allah(CC)'da fani şeyhin suretini muhabbet alakasıyla tamamı tamamına hayal ederek; onun ruhaniyetinden imdat istemektir ki, salik bu latif mana sayesinde zaruri olarak edepli bulunur ve mürşidinden uzakta bile feyz almakta devam eder.

Mürşid suretinin davetiyle elde edilen hayali huzur, müridi kemale erdirir.Bu hal inkarı imkansız malum bir vakıadır.Meğer ki, inkarcıların alınları hüsran ateşiyle dağlanmış ve kalbleri mahrumluk damgasıyla mühürlenmiş olsun..Biz ikrarcılar ise bu fesad görüşünden Hakka sığınmak ve yalvarmak makamındayız.Evliyanın kerametlerine ve yüksek hallerine itikat edenlerden isek, onların rabıtayı faydalı ve güzel bilici görüşlerini aksettiren delileri yeterli buluruz.Dört mezhepten büyük imamlar rabıtayı kabul ve teşvik etmişlerdir.[1]

Namazlarında dünyevi herhangi bir şeyi düşünenler, yada sevdikleri bir kadını düşünmekten kurtulamayanların hükmü sorulduğu zaman, bu namazı bozmaz deniyor ki, doğrudur.Bu hal namazı bozmuyor da, namaz içinde gönlü şeyhine olan muhabbetinden dolayı, elinde olmadan aklına gelince bu niye şirk oluyor? Yani bir Allah dostunu düşünmek şirk olurken, sevdiği bir kızı düşünmek, herhangi bir dünyevi işi düşünmekten kurtulamamak günah olup namazı bozmuyor. "Görüldüğünde Allah'ı hatırlatan" bir sevgili kulu, iradesiz hatırlamak, günahtan da öte şirk oluveriyor! İnsafsızlığın ve iz'ansızlığın bu kadarı olur.

İmam-ı Rabbani (ks) hazretlerimiz, kendisinde rabıta nisbetinin çok arttığını ve istese bile onu üzerinden atamadığını, namazda bile şeyhin suresine büründüğünü yazan bir dervişe :" Bu devlet taliblerin temenni ettikleri bir şeydir.Ve bu ancak binde bir kimseye verilir.Bu halin sahibi, istidatlı, tam münasebeti olan kimsedir...Bu gibi devletin zuhuru ancak saidler zümresine nasip olur."[2] buyurarak, inkarcılara ibretli bir cevap vermektedir.

Rabıtaya şirk diyen bedbahtlar, ne kadar evliya, veli, mürşid ismi biliyorsanız, haşa hepsini inkar ettiklerini bilmelidirler.Yarabbi, bir insan için. senin veli kullarının yapınız dediğine asi hal üzere olmak nasipsizliğine, bedbahlığına bizleri ve sevdiklerimizi ebeden düşürme amin.

Tahıyyatta "Esselamü aleyke ya Eyyühennebiyyü.." lafzının hitap sigası ile olduğu bütün ehl-i sünnet kitaplarında yazılı.[3] Kişi namazda, oturma makamında AllahResulü aleyhisselatü vesselam sanki karşısında imiş gibi, selamını verecektir.Hanefi fıkhının baş eserlerindenbirini kaleme alan İbn-i Abidin -rahmetüllahi aleyh- hazretleri: ''Tahiyyatta Rasulullah’ı görmezsem, o namazımı tekrar kılarım” buyurmaktadır. Allah dostlarının selamlarına karşılık dahi aldıkları Yusuf Nebhani (KS) hazretlerinin Şevahid'ül Hakk adlı eserinde de kayıtlıdır.

Şeyh, bir mürşid, bir öğretici, öğretmen ve örnek şahsiyettir...Rabıta bir sevgi olayıdır, sevgi ile aynileşme demektir.İnsanda sevdiklerine benzeme arzusunun eğitim aracı olarak kullanılmasıdır.Psikolojide buna "İdentification" (aynileşme) denir..Şeyh bir modeldir. Günümüzde görselliğin ne denli ön planda ve önemli olduğu konusu tartışma götürmez bir gerçektir. Mürşid muhabbeti ile dolu bir sofinin, Peygamber (SAV) dönemini kitaplarda okuyarak anlaması, yaşaması ile, mürşidsiz birinin yüzeysel o dönemi idraki arasında müthiş bir fark vardır. Bu farkı mürşid huzurunda bulunma nasibine erenler çok iyi kavrarlar.

Sonuç olarak, birşeye bağlanmak, ilgi alaka gösterip, teveccüh manalarına gelen, rabıta; öyle hassas bir şeydir ki, araya yapılmakla emrolunan "rabıtayı aksatacak rabıtaların" girmesini kıskanır ve müridle yakınlığı gidiverir.

Parti rabıtası, futbol rabıtası, kanallarda haber yada tartışma programı peşine düşme rabıtası, geçimlik yapma rabıtası, aş, iş..vs. Bütün bu rabıtalar gerçek rabıtanın yanında bir nokta kadar kalmıyorsa; bize lazım olan rabıta erdirici olmaktan öte, bir formaliteyi yapmakla sınırlı kalır.

Oysa, mürid içinde bulunduğu saatte, şimdi mürşidim, efendim namazdadırlar, yada rabıtada sofilerine Allah'ın izniyle feyiz veriyorlardır, şimdi cuma için gusul almış, misler gibi kokan tenlerine, pak sakal-ı şeriflerine, sünnet üzere mis kokular sürmüşler; nurun ala nur misali, güzel koku üzerine güzel koku olmuşlardır, şeklinde sürekli "muhabbet rabıtası" kurmak gayretinde olmalıdırlar.Ve bu rabıtayı bozacak herşeye karşı mesafeli olmalıdırlar.Nice parti yada futbol hastalarının rabıtaları, bu yüzden zedelenmiş ve yara almıştır.Gündüzün neyse gecende odur.Dünyan neyse, ahiretin de odur.Neyi istediğini iyice tesbit edip, halisane o isteğine candan, inançla sarılmalısın. Bizler gönlümüzü, özümüzü veremediğimiz olamıyor, değişemiyoruz.

Gece- gündüz partisini ve parti liderlerini ne dediğini konuşup, bu uğurda tartışan kimse zor iflah olur.Allah, Resulü ve mürşidim ne buyurduları, fülan parti liderinin sözlerini konuşmanın üstünde tutamayan, aldanma içindedir.Oy zamanı oyunu ver, dön büyük cihadına nefsine..Leyleğin ömrü gibi bir ömür geçirme "lak lak" ile..Ağustos böceği gibi, saz çalma; karınca gibi, ahiretine sevap taşı.."Arifin fikri neyse, zikri de odur." sözünü bu anlamda düşün.

Bir türlü ölemeyen, adama, semtin hocaları da bir çare bulamazlar.Uzaktan gelen kalfası, can çekişmekte olan ustasının kulağına eğilir bir şeyler fısıldar ve günlerce ölüm döşeğinde bir şeyler mırıldanıp can teslim edemeyen ustası, ruhunu teslim eder.Merakla soranlara kalfa " ustam, harç getir, tuğla getir..harç getir tuğla getir" diyordu.Ben " harç bitti inşaat paydos " deyiverince ölebildi, demiştir.Bu hikaye "nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz" prensibini yansıtması bakımından ilginçtir.Nice politikacılar ömürlerini insanlara birşeyler anlatmakla geçirmişlerdir ama, nefslerine ve ailelerine hiçbir şey anlatamamışlardır, İslam adına..Oysa şeytan onları davaları için mücadele eden adamsın diye aldatmıştır.Buradan politikayı ve İslami siyaseti dışladığımız da anlaşılmamalıdır, ancak ne nerede ve ne kadar, ölçü bilinmelidir. Zaten tarikatli olan bir sofinin gönlünden, Allah (CC) için nefret ve sevgi kalkmışsa, ölçüyü kaçırmış demektir. Küfre azim bir husumet ve tavır; her nefeste varlığını hissettirmeli, yaşam ona göre düzenlenmelidir. Aksi tutum, şeytana ve yandaşı nefse paye vermektir ki; bunun tasavvufla, müridlikle hiç alakası yoktur.

[1] Rabıta-i Şerife, S.Abdülhakim Arvasi (ks)
[2] İmam-ı Rabbani (ks) Mektubat, 343. mektub
[3] İmam-ı Gazali (ks) İhya-i Ulum’id-din