Ebubekir Sifil hoca, "saadeti ebediyye" kitabına yazdığı makaleye gelen itiraza verdiği cevap serisinin son makalesi, son derece zahir ulemasının gözlüğünü, usul-ü fıkıh ve ehl-i sünnet yaklaşımını yansıtması açısından tamamı buradan okunası bir yazı.
Malumdur ki, keşif, yalnızca sahibine - kitap ve sünnet şahitliğinde- delil olup; başkalarını bağlamamaktadır.
Hocamız yazısının bir paragrafında benim yıllardır düşündüğüm bir meseleye de işaret etmekte ve şöyle demektedir:
"3. Meselenin şöyle bir boyutu da var: Hadislerin keşfen tashihi meselesi, nisbeten geç dönemlerde ortaya çıkmış bir husustur. Ne Sahabe'de, ne de Selef'in daha sonraki kuşaklarında böyle bir uygulamanın yapıldığını bilmiyoruz.
Şayet böyle bir uygulama olsaydı, Sahabe'nin arasında cereyan etmiş olan ve bütün Ümmet'i üzüntüye boğan Cemel, Sıffin gibi hadiselerin yaşanmasına ve Sahabe'nin, Efendimiz (s.a.v)'den sonra ortaya çıkmış meselelerin çözümünde ictihad, şûra... gibi mekanizmaları işletmesine gerek kalmazdı. Sahabe'nin her biri, özellikle de -başta Dört Halife olmak üzere- ileri gelen rivayet, dirayet ve fekahet ehli sahabîler, hem zaman olarak hem de mevki itibariyle Efendimiz (s.a.v)'e diğer insanlardan daha yakın idiler. Böyleyken mesela Hz. Ömer (r.a)'in, üç meseleyi (faizin bir türü, O'ndan sonra kimin halife olacağı ve "kelâle" meselesi) Efendimiz (s.a.v)'e iyice sorup hükmünü açık bir şekilde öğrenme imkânı bulamadığı için hayıflanmasına gerek kalmazdı. Bütün bunları Sahabe keşif aleminde Efendimiz (s.a.v)'e sorup problemi halletme imkânına sahipken böyle bir yola başvurmamışsa, burada biraz durup düşünmek zorundayız."
Söz gelimi bir Seyyid Abdulkadir Geylani (ks) hazretlerinden zuhur eden kerametleri de biz daha önce sahabe-i kiram hazeratından duymuş değiliz. Bu durumda kendi kendime hep şöyle demişimdir: Onların devri saadetlerinde bu kapı henüz açılmamıştı. Kendi iç alemlerinde ne sırlar yaşıyorlardı ama, "bu sırrı açıklarsam boynum vurulur" diye feryat ederek susuyorlardı!
İnceler incesi hikmetler manzumesi..
Sahabenin bu yol aklına gelmemiş diye düşünülemez. Hani günümüz bazı akl-ı evvellerinin dediği gibi, o devir insanın aklına göre hitap edilmiş; yoksa bizim ilahiyatçılara bakarsanız -haşa- sahabeden de ileri anlayışları var!
Sahabe-i Kiram, Alemlerin Övüncünün -sallahü aleyhi ve sellem- nazarlarında ve sohbet halkalarında yetişme ayrıcalığına/avantajına karşılık, Ebubekir Sifil hocamın bahsettiği "keşif" avantajını kullanmaktan mahrumdular, diyebilir miyiz, bu düşünülmelidir..Malum herşeyin mevsimi ve zamanı var. Nimet külfet dengesi yani..
Zahir uleması, hadis ve hadis usulü/ravi meselesinde; elindeki teraziye/ölçüye göre hareket etmek zorunda..Bu durumda, zahir ulemasının keşf ehlinin keşfini kabul etme mecburiyeti elbette yok! Belki reddetme cür'eti de yok! Çünkü ilmen neticeye varış yolları pekçok..
Hz.Musa (as) ve Hızır (as) örneğini bizlere veren Kur'an, "ledün ilmi ve keşfi" -haşa- redde imkan vermiyor. Zaten Ebubekir hoca bunları reddecek bir alim değil ve bunları bu satırların yazarı cahilden bin kat daha iyi bilip idrak eden bir alim..
Keşif ehli alimler; Hz.Hızır (as) gibi kestirmeden hesabın sağlamasına ulaşıyorlar, hepsi bu..
Bu konu, girift olduğu kadar da, lezzetli bir konu. İnşallah benim ilimsizliğimi birileri genişçe açıklar da, faydalanırız.