10 Haziran 2011 Cuma

Müslüman güzel ahlaklı olmalıdır.

''Yukarıda "bizim bilgi sistemimiz, "çağdaş" bilgi anlayışının parametreleri ile değerlendirilmemelidir" dedim. Çağdaş bilgi anlayışına bağlı olan çağdaş "varlık" anlayışı, "özgürlük" kavramı üzerine kuruludur. Buna göre insan, sonuna kadar özgürdür; kendisi ve çevresiyle ilgili "her şeyi" kendisi belirlemelidir. Onun "iyi/doğru" dediği iyi/doğru, "kötü/yanlış" dediği de kötü/yanlıştır. Çünkü evrenin merkezinde "insan" vardır. Oysa Kur'an buna "tuğyan" diyor.'' Dr.Ebubekir Sifil /Varlık Telakkisi adlı makale

Hemen hemen hergün http://www.ebubekirsifil.com/index.php adresinden hocamın makalelerini okumaya çalışırken, bunu kendim için bir tedris faliyeti gibi görürüm. Keşke hocamız hergün Milli Gazete'de yazabilse diye hayıflanmamın tesellisi de oluyor.

Yukarıya iktibas ettiğim paragrafını da ayrıca önemsiyorum ve başka açıdan ele almaya çalışacağım. Geçenlerde bir dost sohbetinde ibadet anlayışı ve dindar gözükenlerin kalp kırması, İslam ahlakına uymayan yaşam biçimlerimiz -haklı olarak- dile getirilmişti.

Sıhhatini bilemediğim bir hadis-i şerif geldi aklıma: “Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına; dünya kendisine güldüğünde, takvayı elden bırakıp bırakmadığına bakıp öyle değerlendirin.” (Kenzul-Ummal, Hadis No: 8435)

Müslüman, elinden dilinden emin olunan, asla yalan söylemeyen, dilini ve cinsel isteklerini kontrol edebilen, temiz ve temiz bir yaşam süren, yardımsever/çok cömert, tevbesi sürekli olan, insan kalbini kırmanın Kabe'yi yıkmaktan daha beter olduğu bilinci ile dikkatli, şımarmayan, kibirden uzak ve mütevazı, israfın her çeşidinden şiddetle kaçan, kanaatkar ve gönülden şükreden, sözüne sadık, cimri ve korkak olmayan..kısacası İslam ahlakının kendisine hem kalben hem de davranış olarak nüfus ettiği bahtiyar/örnek kimsedir. (Bu vasıflar ayet ve hadislerde zikredilmiş olup, örnekleri çoğaltmak mümkün)

Bu durumda sıhhatini bilmediğim hadis-i şerif; bu sayılanlara birebir uyumlu durmaktadır. En azından mana olarak İslam'a uygun.

Alemlerin Övüncü aleyhissalatü vesselam'ın risaletten önceki en belirgin vasıfları ne idi? ''El Emin..''Mekke'nin en emin/güvenilir kişisi idiler ve Peygamberlikleriyle başlayan amansız düşmanlığa rağmen, düşmanlarının para pul, altın gibi değerli neleri varsa kendileri emaneten muhafa ediyorlardı. Onca düşmanlığa/boykota rağmen, kimse gidip ver paramı demiyordu ve bu akıllarından bile geçmiyordu. Biliyorlardı ki, O-aleyhissalatü vesselam- içlerinde en emin en ahlaklılarıydı. Mallarına asla ihanet etmezdi.Böyle bir örnek dünya tarihinde yok ve olmayacak! Hicret ederken, yanlarındaki emanetleri Hz. Ali (ra) efendimize teslim etmişler, O da sahiplerine verdikten sonra hicret kervanına katılmıştı.. İşte günümüz Müslümanının muhtaç olduğu biricik şey: Emin sayılmak..

Adamın biri 40 yıla yakın İslam'ı araştırmış ve sonunda Müslüman olmuş. Demişlerki, neden bu kadar uzun araştırdınız, İslam ayan beyan ortadaydı. ''Evet demiş haklısınız O, Hak olarak ortada da, örneği geç buldum.''
Nerede eskiden güzel ahlaklı tacirlerin uzak memleketlere örneklikleriyle İslam'ı yaymaları, nerede günümüz Müslümanı bizler..!

Peki neden böyle oldu? İslam ülkelerinin kimisinde laiklik, ilke olarak devlette yer aldı ve pek çoğunda da; krallık, sözde şeriat kanunlarına rağmen ''kafalarda'' yer aldı. Bu bir zihniyet devinimi, çok sinsi tehlileydi Müslümanların düşünce ve yaşam biçimlerinde.
Dil ile İslam şeriati dışında her ''izm''e karşı olanlar, nasıl olduğunu hala farkedemedikleri bir süreçte aslında laik yaşamaya başlamışlardı. Dinin yeri ayrı, devletin yeri ayrı diye öğrenim gördüklerinden, bu durumun, kendi dünyalarını, bilinçlerini mefluç ettiğinden habersizdiler.

Efendim namazın yeri ayrı, o vazife onu eda et, sonra çalıp çırpmaya ya da zinaya devam mantığı..Ticarette kapitalist, namazda Müslüman..Davranışta ahlaksız, oruçta Müslüman..Temel mesele buydu ve çözülme bu fikirlerin yayılamsıyla Müslümanlar arasında bir veba salgını gibi işgalini tarumar edişini sürdürdü.

Hep söylediğim şey şudur: 3 şeyden korkmak lazımdır.1-Kadın 2-Para 3-Makam..Ya hepsine ya da mutlaka birine meyil/zaaf vardır biz erkeklerde.Kadınlarda da 1-Çok güzel olmak (bedenen) 2-Zenginlik (dünya malı) 3-Makam (itaat derecesinde itibar görme arzusu)

Samimiyet olmalı. Samimiyet/ihlas yoksa, yapılan her ibadet/davranış olması gerektiği gibi olamaz. Bu sebeple ''mü'minin niyeti, ibadetinden önce/üstün gelmektedir''

Namazı, namaz gibi kılan birisinin (fahşadan) bütün kötülüklerden uzaklaşması lazımdır. Kadınmış, para/haksız menfaatmiş yapamaz.Yapıyorsa, yaptığı ölçüde kılıyor ya da kılmıyordur namazını. Çünkü insan namaz kılmak için (kulluk) gönderilmiştir yeryüzü mescidine..Ya kılarsın, ya da yaşarken şeytanlar kılmışlardır senin cenaze namazını, işini bitirdik, safımıza kattık diye..! Allah'a sığınalım bu halden.

Bankaya güvendiği kadar Müslümanlar birbirlerine güvenemiyorlarsa, belki ancak vahyin tozu kalmıştır üzerimizde.

Samimi inancımız (ihlasımız) erozyona uğramaya başladığı günden beri, halimizle hızla kıyamete biz koşuyoruz.
''Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim'' meşhur hadis-i şerifini hakkıyla tefekkür etsek, laik/seküler ahlak ile İslam ahlakı arasında böyle bocalar mıydık?
Elbette sistemin/rejimlerin, medyanın ve eğitim sistemlerinin bunda müthiş rolünü gözardı edemeyiz. Her meyvenin lezzetli ve güzel yetiştiği iklim ve toprak parçası ayrıdır.Böyle bir iklimden böyle Müslüman diyerek geçiştirmek, bizi kurtaracak mıdır? Yine de fert planında biz de ''Ben güzel ahlaklı olarak yaşamak için Müslüman oldum ve güzel ahlakımla kendimi Yaratanıma sevdirip,yaratılmışı incitmeden; biraz gölgelenip gideceğim bu dünyadan..'' bu niyette samimi olamadığımız sürece, sürünen bir portrenin minik bir figürü olarak sürüncemede sürüneceğiz demektir.

Ebubekir hocanın yazısına dönersek, batı medeniyeti (!) çıkar karşımıza.Parola bellidir: ''Bu can senin, beni rahatsız etmeden canın ne istiyorsa yap!'' Bizdeki karşılığı : ''Allah'tan korkmuyorsan, istediğini yap''mealli hadistir. Aynı cinsten evlenmeler bu anlayış yüzünden değil mi? Kokuşma doruk noktadayken şair haykırır :
''Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama,
Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!'' (NFK)

''Çünkü evrenin merkezinde "insan" vardır. Oysa Kur'an buna "tuğyan" diyor.''Şeytan da secde emrine, kendince bir mazeret buldu ve isyankar oldu. Kur'anın ''tuğyan/isyan'' dediğine insanlık hürriyet, kişisel hak ve özgürlükler diyerek -haşa- sen bizi yarat/yaşat, sayısız nimetler ver ama hayatı bize verdiğin halde hayatımza karışma diyerek esfeli safiline düşmektedir. (Allah'ın (cc) bizim ibadetimize ihtiyacı yok varyantı da ayrı bir yazı konusu.)

Müslüman güvenilen insan demektir.Kendine güvenmeyene kim, nasıl güvenecek. Güven/vakar yerini komplekslerle beşeri ideolojiler alınca başladı yokoluş ve ahlak fakirliği.
Kalıp olarak, öyle plastikleştik ki, Çin malları bizden kaliteli durmaya başladı. Şu satırları yazan, nasılda utanmadan, yüzü kızarmadan ahlaktan dem vuruyor. Aynı geminin aynı yolcususun ey Can, artık sus ve düşün..!