15 Kasım 2008 Cumartesi

Bir soru üzerine..

Bir okur aşağıdaki soruyu yöneltmiş:
''Can bey, tefsiri sona birakilim diyorsunuz, fakat ALLAH bize sizi bu kitabtan sorumlu tutacagini söylüyor. Benim ömrüm ne kadar ALLAH biliyor ben tedbirini almam gerekmiyormu?Yani simdi tüm Ilmihalleri okumakla ve diyer tüm Kitablari okuyup ta tefsiri sona birakayim dersem ve tam baslayipta son nefesimi verirsem, ALLAH beni hangi kitabtan sorumlu tutacak? Sana Kurani Kerimi indirdim neden anlamak icin onu sona biraktin durumuna düsmekten korkarim.Asagdaki iki ayetti ben nasil anliim simdi siz bana söyleyin.Dediginiz gibi mezhepsizlerin yaldizli sözleri olabilir ama az biraz mantikla düsünürsek gercek öyle degilmi???Rabbim beni Kutsal kitabiyla sorumlu tutacak ben onu nasil sona birakimki??Simdiden cevabiniz ve zahmetiniz icin tesekkür ederim.’’

Site sakini dostlardan gelen sorulara cevap verebilirsem, bu benim için zahmet değil, büyük bir mutluluk olur şu kısacık ömürde..
Kur’an demek, onu anlamak demek dini anlamak demektir.Anlayanlar da derecelerine göre onu hayatlarında yaşarlar.Kur’anı anlamanın bir metodu vardır. Kur’an ve sünnet –haşa- herkesin anlayacağı kadar basit kaynaklar değildir. Her işin, her mesleğin erbabı olduğu gibi, Kur’an-ı Kerim'in de uzmanı, erbabı alimler vardır. Bu sebeple aynı Kur’an bize mealen : ''Bilmiyorsanız âlimlere (zikir ehline) sorun'' (Nahl 43) emrini vermiştir.(Bu ayetin tefsirine de mutlaka bakınız) Demek ki verdiğiniz surelerin aynı Kur’an içinde açılımları yani tefsirleri de bulunmaktadır. Tek bir ayete yada hadise bakarak bir karara varmak mümkün değildir. Koskoca imam-ı Rabbani gibi bir müceddid :" Bizim gibi cahillerin bir-kaç hadis-i şerif işitmemiz, delil ve sened olamaz.Bir şeyin helal ve haram olması için müctehidin zan etmesi (ictihad yapması) lâzımdır''[1] buyurmuş ve Kur’anı, (dini) müfessir ve müçtehidlerin açıklamaları ile anlamış ve yaşamıştır.Yani Kur’an fıkıh alimlerinin (bu konuda uzman onlar olduğu için) ehl-i sünnete göre içtihadlarından anlaşılır.
Nahl suresinde işaret edilenler bu zümredir. Yani her mesleğin erbabı, üstadı vardır dememin en kısa açılımı budur.
Aksini iddia etmek, bilmeden dini kolay sanmaya ve hafife almak manasına da gelebilir. Kur’an-siz de taktir edersiniz ki- haşa sıradan ve insan ürünü bir Kitap değildir. Onu anlamak ayrıcalıklı bir zeka ve yetenek ister.Her yetenek, ihtisas herkete olamaz.
Sizin çok samimi telaşınızı anlıyorum. Ama en basit örnekle, alfabeyi öğrenmeden, roman nasıl okunmazsa, Kur’ani ilimleri –sırasıyla- öğrenmeden yol alınmaz, aksine yolda kalınır.

En kıymetli ilim bütün İslam alimlerinin ittifakıyla FIKIH ilmidir. Fıkıh ilminde üstad olanlara fakih denir.
Fıkıh öğrenmek her müslümana farzdır.(Ama tefsir okumak yada Kur'an okumak farz-ı kifaye)

Fıkhı öğrenin ve öğretin, cahil olarak ölmeyin! (İmam Maverdi ve İbn-i Abidin )

İbadetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir. [İbni Abdilberr]

Her şeyin dayandığı direk vardır. Dinin temel direği, fıkıh ilmidir. (Beyheki)

Âlimlerin en hayırlısı fıkıh âlimleridir. (İmam Maverdi)

Allahü teâlâ, iyilik vermek istediği kimseyi fıkıh âlimi yapar. (Buhari)

Fıkhı bilmeden ibadet eden, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz yıkana benzer. (Deylemi)Hikmetsiz kalb, harap ev gibidir. Şu halde öğrenin, öğretin. Fıkıh öğrenin, cahil olarak ölmeyin. Çünkü Hak teâlâ cahillik için mazeret kabul etmez. (İ. Sünni)

Az fıkıh, çok ibadetten iyidir. İhlasla ibadet edene fıkhı öğrenmek nasip olur. (Taberani)

Zaman gerçekten en kıymetli sermayemiz. Bunu en iyi şekilde Allah Teala’nın rızasına uygun değerlendirmek için, ''önceliklerimizi'' çok iyi tespit etmek zorundayız. Mademki fıkıh, ilmihal bilgilerine müracaat etmeksizin İslamı direkt Kur’an (ve sünnetten) öğrenme gücümüz ve yetkimiz yok.Sözgelimi namazların rekatleri ve nasıl kılındığı, haccın nasıl yapılacağı, tüm bunları dinin dört kaynağına bakarak ve Peygambeirmiz sallallahu aleyhi vesellem ve arkadaşlarından naklen zincirle alıp, fıkıh sahasında mezhep çatısı altında bizlere ilmihaller sunmuş alimlere danışmadan yapmak mümkün değilse (Salt Kur'ana bakarak anlamak mümkün değilse) ve aksini iddia etmek; ehl-i sünnet dışına çıkmak anlamına gelir.

Mezhep imamları, (Âlimlerden sorup öğrenin) mealindeki âyet gereğince, Kur'an-ı kerimin manasını, Tabiinden ve Eshab-ı kiramdan öğrenerek, kitaplarına yazmışlardır. Diğer âlimlerimiz de, bunların kitaplarından, tefsirden, hadisten anladıklarını, bizim gibilere açık, kolay öğretmek için, binlerce Fıkıh ve İlmihal kitabı hazırlamışlardır. (Birgivi)

''Sana Kurani Kerimi indirdim neden anlamak icin onu sona biraktin durumuna düsmekten korkarim.'' demişsiniz. Fıkıh öğrenmek, Kur’anı anlamaya giriş kapısının anahtarıdır.Tam da bu nokta, doğru bir başlangıç noktasıdır. Yukarıda da naklettiğim gibi, ilimlerin en üstünü fıkıh ilmidir, sonra tefsir, hadis, kelam, siyer..gelir.İlkokula gitmemiş bir insanı 15 yaşında orta öğrenim kapısından içeri gönderirseniz, ne anlar?
Varsa elinizde bu konuda imamı Gazali hazretlerinin ihyasından ilim bahsini baştan sona kadar okumanızı öneririm.
Verdiğiniz ayetleri vermeden, tefsirine bakmış olsaydınız, belki de bu soruyu sormazdınız.Dediğim gibi kısa zamanda önceliklerimiz ne olmalıdır sorusuna verilecek cevap çok önemli ve şüphesiz bu ümmetin ittifakıyla fıkıh ilmidir.
İkinci meşrutiyete kadar, meal hemen hemen yok gibiydi. Tefsir ve meal hep birlikte kaleme alınır, eserler verilirdi. Cumhuriyetle birlikte ‘’mealcilik’’ modası aldı yürüdü.Günümüzde her önüne gelen meal yazdığını sanıyor.Hem kendilerini hem okuyanları ateşe atıyorlar demiyeyim ama, vebale sokuyorlar.
Takvim yapraklarında da meal yazılmasına da bu sebeple karşıyım.Bu şu demektir: mealini biz verdik, ona manasını da siz yükleyin. Mesela aklıma geldi.’’Onlar iman etmezler, biz onların kalbini mühürlemişizdir’’ mealinde bir ayeti takvim yaprağında okuyan biri ne düşünecektir. Demek ki bazı kullarının kalbini Allah mühürlüyor, kullar da imandan mahrum kalıyorlar!! Böyle anlamak ve manalandırmaksa, düpedüz Allah’a bühtandır.Zira haşa Allah kimseye zulmetmez.

Yazdığınız iki surenin mealine de kısaca değinirsek:
Zuhruf Suresi 44: Gerçek şu: Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bu kitaptan sorumlu tutulacaksınız.

Ankebut Suresi. 51: Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.

Tefsirden Ankebut :51’e kısaca bakalım : daha onlara yetmedi mi? O başka âyet, başka mucize isteyenlere kâfi gelmedi mi, daha mucize olarak bizim senin üzerine demin söylenildiği şekilde, bundan önce okuması yazması olmadığı muhakkak olan senin üzerine şüphesiz kitap indirmemiz karşılarında okunup dururken şüphe yok ki onda mutlak bir rahmet,büyük bir nimet ve bir ilâhî ihtar ve nasihat var iman edecek bir kavim için; inat, taassub, aksilik edecekler için değil, iman edecekler için. Bu âyetin, öncesine ve sonrasına göre "Rabbinden birtakım mucizeler inseydi ya" diyen zalimlere cevap olarak indirildiği anlaşılıyor.
Bununla birlikte sebeb-i nüzul olarak şu da haber verilmiştir: Müslümanlardan bazıları, yahudilerden işittikleri bazı şeyleri yazmış oldukları bir kürek ile gelmişlerdi. Resulullah (s.a.v): "Bir kavmin kendi peygamberinin getirdiğini bırakıp da başkasının başkalarına getirdiğine rağbet etmeleri düşüncesizlik ve sapıklıklarına yeterlidir" buyurdu. Bunun üzerine "Kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi?" âyeti indirildi. Gerçi bu âyet bu olay üzerine inmiş olabilir. Fakat bunun sebeb-i nuzül olması âyetin altına ve üstüne uygun düşmüyor. Çünkü altına ve üstüne göre zamiri müslümanlara değil "Başkaca mucizeler indirilmeli değil miydi?" diye soranlara yöneliktir. Rivayet edilir ki, Abdullah b. Amir b. Rükn, Hz. Aişe (r.anha) ye bir hediye vermişti. Hz. Aişe bu kişiyi "Abdullah b. Amr" zannedip reddetti ve: "O başka kitapları okuyor, Allah Teâlâ ise 'Kendilerine okunmakta olan kitabı sana indirmemiz onlara yetmemiş mi?' buyuruyordu dedi. Bunun üzerine: "Size hediyeyi veren Abdullah b. Amir'dir." dediler; o zaman kabul etti.(1) Hz. Hafsa (r.anha) da bir kürek üzerinde Yusuf kıssasından bir yazı getirmiş, Hz. Peygamber'e okumuştu. Peygamberimizin mübarek yüzü renkten renge girerek buyurdu ki: "Nefsim kudret elinde olan yüce Allah'a yemin olsun ki, ben aranızda iken, size Yusuf gelse de, beni bırakıp ona uyacak olsanız, sapmış olursunuz. Ben sizin peygamberden payınıza düşenim, siz de benim ümmetlerden payımsınız."
Hz. Ömer b. Hattab (r.a) bir gün bir adama uğramıştı, bir kitap okuyordu; bir saat dinledi, hoşuna gitti. O adama: "Bana bu kitabı yazıver" dedi. O da peki deyip bir deri aldı, onu hazırlayıp içine dışına yazıverdi. Sonra Ömer onu alıp Hz. Peygamber'e getirdi, okumaya başladı, Resul-i Ekrem (s.a.v)'in mübarek yüzünde de bir renk peyda olmaya başladı. Derhal Ensar'dan bir zat o kitaba vurdu da, "Anan kaybetsin seni ey Hattâboğlu! Bu gün sen bu kitabı okuyalıberi Resulullah'ın yüzüne bakmıyor musun?" dedi. O zaman Peygamber (s.a.v) buyurdu ki, "Ben hem ilk ve hem son peygamber olarak gönderildim ve bana hem Allah kelâmının tamamı ve sonuncusu verildi ve bana söz sadeleştirildi ve kısaltıldı da kısaltıldı. Sakının sizi mütehevvikler helake sürüklemesinler." Mütehevvikler, seviyesiz, her işe dalanlar veya hayrette kalmış, şaşırmışlar, demektir.

Zuhruf 44 : Şüphesiz ki bu Kur´an, sana ve ümmetine bir şereftir. Yakında hesaba çekileceksiniz.Ey Muhammed, rabbinin sana indirdiği bu Kur´anın, sana emrettiği hu­suslara sımsıkı sanl. Zira sen, dosdoğru bir yol olan İslam dini üzeresin. Ey Mu­hammed, şüphesiz ki sımsıkı sarılmanı emrettiğimiz bu Kur´an, senin için ve kavmin için bir şereftir. Yakında rabbin sana da onlara da Kur´an hakkında yap­tıklarınızdan soracaktır.Onun emir ve yasaklarına uyup uymadığınızdan hesaba çekecektir.

Tefsir okumak, İslami genel kültür açısından elbette boş zamanlarda yapılması gereken faaliyetlerden olmalıdır.Siyer okumak gibi. Gözden kaçırılmaması gereken nokta, önceliklerimiz olmalıdır.İnşaallah kısa zamanda yazmaya çalıştığım, sizin gibi dostların ikna olmasına ve fıkıh ilminin en birinci önceliklerimizden olma gerçeğini kavramamıza sebep olmuştur.
Anlaşılmayan yada atladığım yer kalırsa, yorum kısmında zaman elverdikçe devam edebiliriz.Değerli soru için de ayrıca ben teşekkür ederim.


[1] İmam-ı Rabbani (ks) hazretleri, Mektubat c.1, 312. Mektub