İşte ömrümün sondan kaçıncı ilkbaharındayım yine, yeniden..
Mevsimlerden ilk ve sonbaharı hep sevmişimdir..
İlkbahardaki yeniden dirilişi, toprağın uyanışını, Rahmani sabah namazı öncesi kokularının, evliya kokularını muştulayan sarhoşluğunda, kuşların zikirlerini, şen şakrak yaşama sevinçlerini..
Dallardaki tomurcukları..
Sonbahardaysa, ihtiyarlığı; buruşmayı ve veda öncesi hüznü..Sarının tonları ile "sen ölümlüsün, öleceksin" diye alnından tutulan hep HAYY olan Allah'ın (cc) ölüm taktirinden, yarattığı hiçbir canlı kurtulamayacaktır nidasını, mezarlıkları ve İstanbul'u sevdiğim gibi hep sevmişimdir..
Elimde bavul, oradan oraya sonbahar yaprakları gibi savrulmaya devam..
Sanırım uzunca bir süre bu blogdan ayrı kalacağımın haberini bu girişten sonra vermem gerekecek..
İçimde garip bir hüzün, uykusuz ve çok yorgun ruhumla, yeniden yollardayım..
Kelebek yine yeni bir uçuş serüveninde..
Kanatları eskisi gibi kuvvetli değil..
Bu yıl yeniden dirilişi çok iyi takip edememenin burukluğu ile, eski hüzün melodileriyle; insanın "insan" gibi hürmet görmediği bu sefil dünyadan sıkılmış olarak yollara düşmek..
Yollarda düşmeden, üşümeden ayakları üzerinde durma mecburiyetinin yılgınlığı ile; bir süre buralarda olmayacağım..
Şairin dediği gibi : "Kavuşmak mı / Daha ölmedim" (NFK) diyerek..