2 Eylül 2012 Pazar

İran'ın varlık zemini / Dr.Ebubekir Sifil


Her yeni gün İran, Sünni coğrafyadaki ve bu cümleden olarak ülkemizdeki kredisini biraz daha tüketiyor. Bilhassa Suriye meselesinden sonra "İslam Cumhuriyeti" imajının içinin hızla boşaldığını görüyoruz.

Suriye, İran'ın samimiyetinin test edildiği bir turnusol kâğıdı oldu; hatta sadece "samimiyetinin" değil, "makuliyetinin" ve "makbuliyetinin" de...

Bir yandan Sünni-Şii kardeşliğinden dem vururken diğer yandan kitabî Şiilik içinde bile "gulat"tan sayılan bir fırkaya inat ve ısrarla destek;

Bir taraftan anti-emperyalist bir çizginin bayraktarlığını dillendirirken diğer taraftan Rusya ve Çin gibi iki emperyalist devletle iş tutmak; hatta Irak ve Afganistan'ın işgalinde bizzat Amerika ve Batı'yla fiilî işbirliklerine gitmek...

Bütün bunların izah edilebilir yanı olmadığını gün geçtikçe daha fazla sayıda insan görüyor ve anlıyor.

Peki İran bütün bunları niye yapıyor?

Devrim'den sonra kendisine kalbî ve fiilî destek sağlayan Ümmet'in nefretini üstüne çekme pahasına bu çıkmaz yolda niçin ısrar ediyor?

Bu sorunun benim bulabildiğim ir tek cevabı var: İran, tarihsel Şii refleksiyle hareket ettiği için...

Şöyle bir geriye dönüp tarihe baktığımızda önümüze çıkan iki fotoğraf bugün yaşadıklarımızı yeterince ikna edici biçimde açıklıyor: Fatımî tecrübesi ve Safevî tecrübesi.

Her iki tecrübe de açık bir şekilde gösteriyor ki tarihte Şii refleks sürekli biçimde Ümmet'e yönelik yıkıcı, bölücü, tahrip edici bir karakter taşıyor. Fatımîler İsmailî batınîliği niçin destekledi? Karmatîlikle Ehl-i Beyt'in ne alakası vardı?

Keza Safevîlik! Niçin Safevî daileri sürekli biçimde bünyeyi içeriden kemirmenin ve zayıf düşürmenin peşinde oldular?

Makul ve mantıklı düşündüğümüzde İran'ın, Ümmet'e Şiilik ihracı yerine Ümmet'in diğer kesimleriyle ortak noktaların çoğaltılmasına çalışması gerektiği sonucuna varıyoruz. Özellikle de uluslar arası arenada tek başına bir İran'dansa, Ümmet'in fiilî ve kalbî desteğini arkasına almış bir İran'ın daha muvaffakiyet şansının daha fazla olduğu gerçeği ortadayken...

Ama -yukarıda da söylediğim gibi- İran için tarihsel Şii refleksleriyle hareket etmek, yegâne varlık alanını tahkim etmek anlamına geliyor. Şii karakteri muhafaza ederek hareket alanını genişletmek Ümmet adına değil, ama Şiilik adına hareket eden İran için daha anlamlı geliyor.

Bütün bunları anlamak mümkün de, bunca çıplak gerçeğe rağmen İran meftuniyetinden kurtulamayan Sünnîlerin durumunu izah etmek mümkün değil. Ayetullah Fadlullah'tan, Ahmed el-Kâtib'den ve diğer Şiilerden daha fazla Şiilik meftunu Sünniler'den bahsediyorum...
28.08.12/ Milli Gazete