Cezbe nedir? Bazı cemaatlerde bağırmalar, kendini kaybetme halleri görüyoruz..Bu gibi şeyler asrı saadette de var mıydı?
Lügatta: Allah’ı hatırlayıp, Allah Celle sevgisi ile kendinden geçer bir hale gelme, meczubiyet, istiğrak.Cezb: Kendine doğru çekmek, sevdirmek, kalp titremesi gibi manalara gelir.Eşrefoğlu Rumi (ks) hazretlerine göre de "varidat-ı ilahiyedir".
"Cezbe, yani vecd manaların anlaşılmasından ortaya çıkan bir durumdur.Vecd kanın ateşidir, sözle anlatılmaz.Bazen nağme ve musiki tesiriyle olur.Ruh namelerden zevk alır.Çünkü nağmeler vasıtasıyla ruh, nefsle konuşmuş olur. Aşıkların, remz. işaret ve ima ile gizlice konuşması gibi.Vecd geçmişte kaybettiğini (ruhlar alemi, gurbeti) hissetmektir.Allah'dan gelen, kaynağını Allah celleden alan bir varidattır.Allah'ın zatını murad eder.Sıcak hava ile soğuk havanın karışmasıdır."[1]
Bayılmak, gülmek, ağlamak, nara atmak gibi görünümlerinin yanı sıra, tasavvuf büyüklerinin kitaplarında bahsettikleri cezbe ve sülük konusu, biz avamın anlayacağı niteliklerde olmadığı için cezbenin bir başka boyutunun ( seyr-i ilallah'da yolculuk halleri ) olduğuna işaret etmekle yetinelim.. Bu kısım, kitabi bilgi ve nakille anlaşılmaz, bizi aşan; erbabının bileceği şeydir.
Konumuza giren cezbe, yaşamayanlarca genelde inkâr edilen konulardan biridir..Bu hal gerçekten kelimelerle anlatılır bir durum değildir..ancak tatmak gerekir."Kelimelere dökmek gerekirse, bir şarkı sözü, derin bir musiki, bir kelime, şiir, görüntü namına ne varsa, siz bunu Allah Teala’nın boyasıyla boyanmış gördüğünüz anda; elinizde olmaz bir şekilde haykırıyor yada ağlıyorsunuz.. Çünkü o anda içinize bir şey vuruyor, tahammülü, dayanması tutması gücünüzü aştığından haykırıyorsunuz..” [2]
Cezbe eh-i iki kısımdır.Birinci kısım ki, biz birisinde gördük, cezbe, ilahi sarhoşluk anında kafasında sigara izmariti bastırıp söndürdüler kişi değil canı yanmak, farkına bile varmadı..Cezbeden sonra can acısı da çekmedi..ikinci kısım cezbe ehli nara attığının, yaptığının farkındadır, aklı başındadır ancak; kendine hakim olamaz..İradesi elinde değildir.Aklı ve diğer azaları ruhunun halini bilinçli olarak ve fakat irade gücünden mahrum seyreder.
Büyüklerden çıkan sözlere Şatahat denir.Kelimeler bizim, manalar onlarındır.Yani bizim kullandığımız kelimelerle, bazen çarptırarak, ters çevirerek, bilmediğimiz makamlara ait manaları terennüm ederler. El İbriz kitabında küçük bebelerin Hz.Adem aleyhisselam'ın dili olan süryanice konuştukları, "bu..bu" gibi hecelerinin ne anlamlara geldiği örnekleriyle açıklanmıştır.Süryanice, az kelamda çok mana ifade eden bir dildir.Bugünkü süryanice zaman içinde değişikliklere uğramıştır.
Hallac-ı Mansur, Beyazıd-ı Bistami gibi zatların manevi sekr (sarhoşluk) anında söyledikleri sözlerden dolayı asla tekfir edilemeyeceklerini İmam-ı Rabbani, İbn Hacer Heytemi, İmam-ı Gazali, Abulkadir-i Geylani, Mevlana Halid efendilerimiz gibi (Allah kendilerinden razı olsun ) mübarek zatlar kitaplarında beyan edip, uzun uzun açıklamışlardır.
Cezbeyle ilgili ayet-i kerimeler çoktur.Bir kaç tanesini örnek olarak verecek olursak :
Enfal, 2 : " Muhakkak ki mü'minler o kimselerdir ki. Allah'ı zikrettikleri zaman kalbleri titrer".
Hac , 35 : " Onlar ki, Allah anıldığı zaman kalbleri titrer."
A'raf, 143 : "Musa, tayin ettiğimiz vakitte, bizimle buluşmağa gelip de, Rabbi O'nunla konuşunca : ' Rabbim, bana kendini göster, sana bakayım !' dedi.Rabbi buyurdu ki : Sen beni göremezsin....." devamı eden ayeti-i kerime için meşhur müfessir Elmalılı Hamdi Yazır (Rh.a.) şu tefsirde bulunmuştur : Rabbi Musa aleyhisselamı doğrudan doğruya, fakat perde arkasından kelamıyla mutlu edince; bu kelamın şevk ve neş'esiyle Allah Teala'yı görme arzusu O'nda uyandı ve galeyana gelerek : "Ey Rabbim bana göster kendini, bakıp göreyim seni" dedi.Yani perdeyi kaldır, bana bizzat tecelli et de didarını göreyim diye yalvardı."
"Çünkü Musa (A) Rabbinden gördüğü lütuf ve ihsanı görüp, kelam-ı ilahiyeyi işitince ferah ve sürurundan zat-ı uluhiyeyi görmeyi arzuladı"[3]
"Sıfatlardan, fiillerinden ve kudretinden hiç bahsetmeksizin yanlızca ALLAH denildiği zaman, müminlerin kalplerini rahmet ümidi ve sevgi heyecanı kaplar.Muhabbetle karışık bir korku sarar.Allah cellenin azamet ve ihtişamından kaynaklanan bir ürperti kaplar."[4]
Peygamber sallalhü aleyhi vesellem efendimiz Hira mağrasındaki "Oku" emrinden sonra, Cebrail aleyhisselamın kendisini sıkmasıyla aralarında bir etkileşim oldu, titremeye başladı ve bundan dolayı müşrikler O'na (SAV) saralı, hasta gibi yakışıksız sözler söylediler.
"Her ümmetten peygamberlerini şahid olarak getirdiğimiz zaman ve seni o peygamberlerin sıdkına şahid getirdiğimiz zaman onların halleri nice olur ?"(Nisa:41) ayet-i celilesini İbn-i Mes'ud (RA) okuduğu zaman, Rasul-i Ekrem'in gözleri yaş ile doldu ve "Yeter" buyurdu.[5]
"Yine huzurlarında : "Onlar için ahirette hazırladığımız kelepçeler, yakıcı ateşler, boğazda kalan yemekler ve acı verici azab vardır."(Müzemmil:12-13) ayeti okununca, Allahrasulü bir sayha atıp yere düştü.[6]
Allah Teala, vecde gelenleri Kur'an-ı Kerim'de överek şöyle buyurmuştur:"..nazil olanı duydukları zaman, Hakkı (CC) bildiklerinden gözyaşı döktüklerini görürsün."(Maide 83)
Muhabbetli sofi/adayı da, Şeyhi -kuddise sirruh- vasıtasıyla nazil olan nisbeti, taasarrufu, ilahi nuru içine çekip, kalbiyle bizzat gördüğü cezbeye karşı; tahammülsüz bir hale gelerek: 1- Seslerle yada sessizce ağlar, 2- Ya ıslık sesine benzer, aynen bir lastik topun havasının yavaşça boşaltılması gibi gönlüne dolanı patlatmamak için, tabir yerinde ise sübap ayarını yapmayı başararak, sessiz ağlayan gibi kendini firenlemeye çabalar-ki bunlar makbuldür. 3- Yada kontrolsüz feryat yada hareketlerinin önüne geçemez..
Şüphesiz bu mürşidi kamil olan zatın aynıyla huzurunda yapmamaya çalışılması; mümkün olduğunca kendisini tutması edep noktasında güzel olan şeylerdendir. Esasında bu Hucurat suresi (1-5) de buyurulan : “Ey İman edenler !Allah’ın ve Resulünün huzurunda öne geçmeyin... Peygamberin sesinden daha yüksek sesle konuşmayınız.Allah Teala’dan korkunuz..Ey İman edenler ! Peygamberin sesinden daha yüksek sesle konuşmayınız. O’na -sallahü aleyhi vesellem- birbirinize seslendiğiniz gibi seslenmeyiniz!(ve akranınız gibi de konuşmayın.) Böyle yapanların ibadetlerinin sevabları yok olur.Farkına varmadan amelleriniz boşa gider de haberiniz olmaz.( Çünkü Peygambere saygısızlığa ve sıkıntıya sebep olan şeyler küfre varabilir.) Resulullahın yanında kalplerini kısanların ( terbiyeye uyanların) kalplerini Allah Teala takva ile doldurur.Onların günahlarını affeder ve çok sevap verir. O’nu -sallahü aleyhi vesellem- dışarıdan bağırarak çağıranlar, düşünemiyorlar. Dışarı çıkıncaya kadar, bekleseler, kendileri için iyi olur.”
Bu ayetlerde gerek söz, ve gerek fiilde öne geçmemek, Resulullah başlamadan soru ve dertlerini içeren meselelerine başlamamak, emirsiz önde yürümemek, O’ndan önce cevaba başlamamak, O’ndan -sallahü aleyhi vesellem- önce yememek edepleri de beyan edilmiştir.[7]
Rasul-i Ekrem, namaz kıldığı zaman göğsünden, kaynayan tencereden gelen ses gibi ses gelirdi.[8]
Sahabe-i Kiramdan da çeşitli cezbe, vecd örnekleri vardır.Hz.Ömer (RA) efendimizin (Tur suresi : 7-8) ayeti celilelerinin okunduğunu işittiğinde yere düşüp, bir ay hasta yattığı, Hz.Ali (RA) Hz.Zeyd (RA) ve Hz.Cafer efendilerimizin, Peygamberimizin iltifatları sebebiyle tek ayak üzerinde döndükleri, (Ahmed b. Hanbel), Hz.Ömer ve Hz.Ali efendilerimizin (RA) cezbeden günlerce yada saatlerce baygın düştükleri muteber eserlerden bizlere nakledilen olaylardır.[9]
Enes bin Malik (RA) rivayet etmiştir:
Birgün huzur-u Rasulullah'da oturuyorduk.Cebrail aleyhisselam geldi.
- Ya Rasuallah, senin ümmetinin fakirleri, zenginlerden beş yüzyıl önce cennete girseler gerektir, dedi. Sultan-ül Enbiya (SAV) efendimiz, bu haberi duyunca saadetle buyurdular :
"- İçinizde bir şey okuyabilen var mı ?". Bir bedevi hemen doğrulup okuyabileceğini söyledi.Efendimiz "Oku" bakalım buyurdular.Bedevi şu beyitleri okudu :
“Heva yılanı ciğerimi soktu..Kendisine aşık olduğum sevgili hariç, o yaranın ne doktoru var, ne okuyucusu..Benim tedavim ve şifam, ancak onun yanındadır.."
Bedevi bu beyitleri okur okumaz, aleyhisselatü vesselam efendimiz ayağa kalktılar.. Ashab-ı Kiram'da vecde gelerek kendilerini takip ettiler.Rasul-i zişan o kadar hareket etti ki, mübarek ridası omuzlarından düştü ve nihayet fariğ oldular (cezbeleri geçti) ve herkes yerli yerine oturdular.Muaviye ibn Süfyan (RA):
- Ya Rasulallah ! Ne güzel oyununuz var. dedi.Efendimiz saadetle buyurdular :
- Dostun zikrini işitince, yerinden doğrulup hareket etmeyen kerim değildir !
Efendimizin yere düşen mübarek ridasını getirdiler ve huzurlarına bıraktılar.Almayıp şöyle buyurdular:
- Sema'da ve vecd'de düşen yaranındır.
Ashab-ı Kiram mübarek ridayı 400 parçaya ayırıp mecliste bulunan 400 kişiye dağıttılar." [10]
Başta da belirttiğimiz gibi, yaşamayanın, bu atmosfere girmemiş olanın kavrayamayacağı ve kolay kolay kabullenemeyeceği ama gerçek olan bir olgu. Evliyanın meşhurlarından Şibli (ks) hazretlerine cezbe hali galebe çaldığı zaman, halkla ters düşerdi. O'na deli diyenlere : "Allah, benim deliliğimi, sizin de sıhhatinizi arttırsın. Benim deliliğim muhabbetimin şiddetinden, sizin sıhhatiniz ise gafletinizden dolayıdır" derdi.
Sema'ı cezbeyi inkar eden, donuk tabiatlı zevk mahrumlarına ise şöyle demelidir:İnnin (cinsi iktidarı olmayan kişi ) cinsi münasebetin tadını bilmez.Âmânın güzellikten ve renkten istifadesi olmaz.. Cezbeyi inkar edenler ya sünneti seniye ve asardan habersizdirler, ya kendisinin iyi amellerine aldanmıştır, ya da donuk tabiatlı, zevkten nasibi olmadığı için inkarda ısrarlıdır. [11]
Kişiyi dünyaya bağlılıktan koparan cezbe konusunda başta İhya, Avarif, Müzekkin Nüfus, Mektubat-ı Rabbani ve Mevlana Halid Hazretlerinin kitaplarının ilgili bölümleri ayrıntılı şekilde ele alınmıştır.Ömer Yıldız'ın alıntılar yaptığımız 81 sayfalık Cezbe Risalesi de kısa ve doyurucudur.
Cezbeyi kabul eden sofiler açısından da meselenin can alıcı noktalarına işaret edersek, onlara öncelikle Cüneyd (ks) hazretlerinin : "Cezbeye talib bir mürid gördüğünüz zaman, bilin ki; onda hala tembellik eseri vardır" sözlerine dikkati çekelim. Demek ki sofi cezbe peşinde, hal ve rüya peşinde koşmayacak.Bu işe hassaten talip olmayı, tarikatte muz ve ceviz peşinde koşan çocukluğa benzeten İmam-ı Rabbani -kuddise sirruh- hazretlerinin çizgisinde yürümeye gayret edecek. Kendisi için şu günah ortamında, haramlardan korunmuş olarak, temiz itikadı ile istikamet üzere olmayı en büyük nimet bilecek. Muhabbet olsun diye varidat gelmediği halde, cezbelenmiş gibi feryat etmeyecek.
Zira "Tasavvufun tamamı ciddiyettir.Ona şaka ve ciddiyetsizlik (yapmacık hal ve şımarıklık) karıştırmayın."
Vecd gelmeden vecd gösterisinde bulunmak, hal sahibi olmadan hal iddia etmek sadakate yakışmaz. Aksine münafıklığın ta kendisidir. Anlatırlar ki : En Nasrabazi (rh) semaa çok düşkündü. Bazıları bu düşkünlüğünden dolayı onu kınayınca : Evet sema bizim oturup gıybet etmemizden daha hayırlıdır..O'nun bu sözü üzerine ona şu cevabı verdiler : Heyhat ya Ebal Kasım, semadaki ayak kayması, bir sene müddetle insanları gıybet etmemizden daha kötüdür..Bu sözde semadaki sürçmenin, Allah'a karşı olduğuna, kendisine verilmeyen bir hali canlandırmaya çalışmak demek olduğuna işaret vardır.[12]
Sofi, neden her zaman ve mekânda cezbeye düşüp, haykırıp ağlamaz da; genelde sofi meclislerinde cezbelenir? diye sorulursa şu şiirle cevaplandırmış olalım :
"Bahar goncaları açmadıkça, kuşlar ötmez,
Ruh'da bahar iklimini bulmadıkça
Cezbeye düşüp haykırmaz
Ver bana baharımı, şakımamı o zaman seyreyle ! " Cezbe için, insanın, insanlardan çekinip, sıkıntı duymayacağı, ruhen rahat ve huzurlu bir ortamda, aşk kokularına avcı olabileceği böylelikle anlaşılmış oldu.
[1] Avarif, İmam-ı Sühreverdi
[2] Hal sahiblerinden nakildir.
[3] Hülasatü'l Beyan
[4] Enfal: 2 Elmalılı tefsiri
[5] Buhari, Müslim
[6] Suyuti, Durrul Mensur VIII,320; Beyhaki, Şuabu'l-iman, I,522
[7] M.Hamdi Yazır,Elmalılı Tefsiri, c.7,sh: 187 vd. Azim dağıtım.
[8] Nesai, Sahv:18; Ebu Davud, salat:154
[9] Cezbe Risalesi, Ömer Yıldız, umran yay.
[10] Eşrefoğlu Rumi Efendi, Müzekkin Nüfus, sh: 405 vd.
[11] Avarif, sh: 233- 235
[12] A.g.e. sh: 245 -256